1. tc vatandaşı olmak, bu sıfatı haiz bünyenin ruhunda derin yaralar bırakır; bu vasfın bizatihi kendisi zaten tarihsel olarak açılmış derin yaralara attığı neşterlerde bulur varoluşunu. geçmişin dramları, geniş zaman kipiyle çekilmiş şimdiki zaman tümcelerinde destana dönüşür; trajedileri ise komediye. ‘öldü’ diye bir dram yaşarken beridekileri, ötelerden bir nara ‘ölür’ diye bir destan yazar; dinlediğimiz bir trajediye dönüşürken ‘ölmüş’, ‘ölüyor’ komedisine müptela yaşar diriler. bu vasfı taşıyan bir bünye, kazanmaktan mahrumdur; öte yandan da hiç kaybetmemiştir. fakat mütemadiyen eksiktir. dolayısıyla sürekli açtır. yenmeye açtır, yenilmeye de. yenmeye başladığında yemesini durduramazsın; ‘aksırıncaya, tıksınırcaya kadar’ yer de bir şey diyemezsin. açmış der, sen utanırsın. yenilmeye başladığındaysa tekmesini yemediğin birey, sınıf, zümre, cemiyet, cemaat, topluluk, halk, millet, ülke kalmaz; sonra başını kaldırır, etrafına bakar, gördüğün sana cinnetle bakan gözlerdeki kendi yansımandır, yine sen utanırsın.

    adı koyulmamışların ülkesindedir ya da koyulamamışların. normal olamazsın ama deliremezsin de. haklı çoktur lakin, haksızla da tanışmadım. adalet, süleyman’ın kıssasındaki bebekle doğar, ömer’in mumunda söner. ‘tarihsel, sosyal, ekonomik şartların zaruri neticesidir bu!’ ‘deme bilirim!’ bilirim ki o adaletten nasibimi alamayacağım. themis’in terazisi üstünde göbeği avret yerlerini kapatacak derecede sarkmış yargıçların karşısına çıkınca şansın olmadığını bilirsin ve ‘o dediğin nesnenin önünde kafamla eğilirim. ama bu yürek, o, bu dilden anlamaz pek!’ diyesin gelir. ama bunu da söyleyemezsin. ‘yassah hemşerim!’ der bir inzibat, susarsın. son sözlerini bile yankılandırmazlar semada. zira sema, hiç tanımadığımız, bilmediğimiz birilerinin tekelindedir; kayıtsız şartsız kirletilemez. ancak seni cennete veya cehenneme koyacak/koyacaklar adına konuşan/konuşabilen dante’lerin elindedir bu ayrıcalık. cennetlikler her şeyin sefasını sürer, sürmüştür, sürecektir. cehennemlikler sürülür, sürülmüştür, sürülecektir. peki ya araftakiler? bahsi geçen sıfatı taşıyorsan arafta olmamalısın. olmamalısın ki eğer cehennemliksen, seni cezalandıranın bir başkası olduğunu bilebilesin. içine sinmese de ‘suç’unun ‘ceza’sını çektiğini hissedebilesin. birgün sana soracak olurlarsa gösterebilecek birini bulabilesin. arafta olmamalısın ki seni cennete koyanlara şükredebilesin; çay ocağında dudağının kenarına ilişmiş bir sigara, bir elinle çayını karıştırıp diğer elinle zar sallarken beklediğin kadere gıkını çıkaramamanın lütfunu, göklerden gelen kararı icra edenler sana bahşedebilsin. eğer araftaysan sana ne mükafat var bu topraklarda ne ceza. kendini sürgün edecek olan da kendin olursun. ‘suç’unun ‘ceza’sını veren vicdanını yanında taşımak zorunda kalırsın, kimseye anlatamazsın, gösteremezsin, suçlayamazsın, yakınamazsın. acıtırsın kendi kendini, acırsın kendi kendine. kendi kendine ötekileşmek nedir en iyi sen anlarsın, ama anlatamazsın.
  2. ekşi sözlükte gördüm, türkiye cumhuriyeti vatandaşı olabilmek isteyen yabancılar için yeni şartlar yayınlanmış, haberi şurada

    tuhaf değil mi? 2 milyon dolar sabit yatırım ya da 3 milyon doları bankada üç yıl tutan vatandaşlığı alacak...korku tüneli bileti bu fiyata olur mu demeyin...hedeflenen kitle zengin, şeyhler, emirler... bizim aklımız ermez de bu cenahın herhangi bir ürüne talebini canlı tutmak için fiyatının belli bir seviyenin altına inmemesi gerektiği söylenir.

    sudi Arabistan'daki vatandaşlık tanımına yaklaşıyoruz adım adım. bir yanda hiçbir şey üretmeden bolluk, refah içinde yaşayanlar, diğer yanda da onların memnuniyeti için ölmeyecek kadar doyurulan köle sözde vatandaşlar...

    dün tv'de izledim, ne diyordu Fatma kaplan hürriyet, yere batsın!
    mesut
  3. ülkeye öfkelenilen dönemlerde parayı vatandaşlığa çevirebiliyorsak, vatandaşlığı da paraya çevirebiliyor muyuz dedirten eylem^:swh^.