iyi bir yazarın aynı zamanda toplumca kabul görmüş normlara uygun yaşayan, deyim yerindeyse "ahlaklı" olmak "zorunda" olup olmadığı zaman zaman hortlayan bir tartışmadır. oysa lewiss carroll, alexandre dumas, poe, hatta Dostoyevski bu anlamsız tartışmayı çoktan bitirmiş olmalıydı.

bu belgeseli insan eti yiyen canilere özel bir merakım olduğundan değil, yukarıdaki bağlamda bir şeyler araştırırken bulup izledim.

issei sagawa 1981 yılında sorbonne üniversitesi doktora öğrencisi renee hartevelt'i öldürdükten sonra önce tecavüz eden sonra da bazı parçalarını kesip yiyen bir katil. 2 gün boyunca Hartevelt’i parça parça yedikten sonra çürümeye başlayan vücudu iki valize doldurarak Boulogne ormanına bırakmış.

yakalandıktan sonra suçunu itiraf eden sagawa tedavi edilemez antropofaji tanısı ile Fransa’da bulunan bir akıl hastanesine yatırılmış. Daha sonra Tokyo'daki Matsuzawa hastanesine nakledilen Sagawa, cezai ehliyete sahip olmadığı gerekçesiyle 1986'da serbest bırakılmış. 1987 yılında "In the Fog" adlı kitabında cinayeti anlatmış. halen Japonya'da özgür bir adam olarak dolaşıyor, bir gazetede yazarlık yapıyor, hatta arada restoranları gezip "yemek eleştirileri" yazıyor.

izlemesi, katlanması kolay bir belgesel değil. izledikten sonra in the fog kitabını merak ettim. sagawa'nın yazar olduğunu söylemek elbette mümkün değil. belgeselde de yer verildiği gibi kitabı muhtemelen cinayetini pazarlayan bir caninin yazdığı çöp. görünen o ki geçmişte ahlak kavramı üzerinden şekillenen o gereksiz tartışma günümüzde yerini böylesine uç örneklerin edebiyatta da sinemada da sorgusuz sualsiz pazarlanabildiği, hatta "minor celebrity" olabildikleri bir döneme bırakıyor.

izlemek isteyenler için