1. "bir ucunda trajedi vardı bu kalemin,
    tılsım öteki ucunda. uyuduğumda kim 
    uyanıyordu içimde, hangimiz sürdürüyordu
    gündüşlerini, hangi yüzüm kanıyordu, 
    neden bir ucu seçip sivriltiyordum da 
    köreliyordu o an öteki uçtaki güdülerim, 
    kalemin bir ucunda trajedi, tılsım 
    benden yanaydı: nereye çevirirsem çevireyim 
    öfke doğuruyordu hüzün doğuruyordu öfke:
    iki ucunda kalemin
    ebabil kuşları taş topluyordu.

    gelecek ardımda kalmış bir melek:
    defterim dolmuş, bir tek hece taşım için
    karasız bir beyit oyalıyor şimdi beni.
    köprüler, dehlizler ve tünellerden geçtim,
    oğullarım dağınık bir başkaldırı kavmi,
    kızlarım sonsuza ayarlı birer arayış tohumu,
    bu kadını sevmiştim: koptu gitti dünyamdan,
    sönmüş fer. bu kadını da: doyamadığım.
    bir de onu: yanıbaşımda fırtına gibi yaşayan,
    tül gibi ölen. yalnızım artık, nasıl yalnız
    yaşamışsam gamlı bir şahinken.

    defterlerim dolu: yaklaştım, erişemedim
    sancının ortasında, huzur kutbuna teğet,
    varacağım noktaya doğru ilerlerken
    ondan uzaklaştım belki de. yandı canım
    biricik olanı kendime ayırırken,
    gün geldi içimde biriken ağu
    çekti benden dışımda biriken uyumu:
    karanlık, sinsi, delici bir çağda
    kırdım tek tek elimdeki kelimeleri.

    herşey geçti sonra, ben kaldım --
    bir de bende bana direnen doğrular 
    ve yanlışlar: hassas terazi, dik merdiven, 
    birkaç bozuk kum saatı, dilini unuttuğum 
    bir pusulayla gecelerimi paylaştığım
    o tuhaf hayvanlar: akrep ve örümcek,
    semender ve şahin ve ebabil kuşları
    taş topluyorlardı. doğaya baktıkça
    içimde dinlenen tufan insana baktıkça
    kabardı; seyrek ve acemiydi kaçışlarım,
    yüzümü döndüm nerede yakıcı bir hal
    görsem, duydum ağızdan kaçırılmış
    bir heceyi bile, bir tuzak kazıp
    içinde salıvermek için mutlak bir av
    bekledim.

    böyle başladı ve sürdüydü önümdeki katışıksız
    yokuş: sandım ve inandırdım belki,
    gönlümü ve aklımı dağlamamış hiçbir işarete
    oysa inanmadım. hazırdım her an
    kurduğum çadırı söküp yolcu çıkmaya,
    kaldım burada: iğne ve ağ, ipek ve masal,
    sis ve köpük arası yazdım öykümü defterden
    deftere: aradım bulamadım altın anlamı,
    ama farkettim altındaki anlamı -- uyanıp
    kan içinde bir gece, sivrilttim öteki ucu 
    iyice:

    etrafımdaki nesneler cansız mı, kıpırtı 
    dolu: dokunsam kendi dillerine çevirecekler
    bende bildiklerini: bu saatı ben durdurtmuştum,
    ben çıkartmıştım bu yüzüğü, bile bile kırdığım
    fanus ile bir başkasının kırdığı fanusu neden
    içiçe geçirmiştim? işte masam, kurutma kağıdım,
    çocukluğumdan bu yana bana eşlik eden bir çift
    kemik zar. işte duvardaki ölü resimler,
    yerdeki bu boz halı, başucumda yatağımın
    opalin bir lamba ve siyah deri kaplı derin
    defterler: dokunuyorum ve dile geliyor
    yıldan yıla bu odaya sinen saf korku:

    biraz daha arınmış ışık gerek bana,
    biraz daha koyu bir mürekkep,
    biraz daha felç sağ elim ve parmakları için,
    biraz daha zaman ve bu zamandan geçmek:
    birkaç soluk boyu belki, belki birkaç çağ için
    biraz daha cüret
    ve korku,
    tılsım ve trajedi gerek."