1. erkeklerin atara atar gidere gider düsturunun ulaşım araçlarındaki tezahürü. itiraz edilmezse o bacak gider gider ta otobüsün arkasından bile sarkabilir.

    -abi bacağına da akbil bastın mı?

    *nasıl.. niye?

    -gözüme girdi bacak, kör oldum.

    *pardon?!

    -geçici bir şey, geleceği yok.
    abi
  2. arkadaşım 15milyonluk şehirde metroda seninle yanyana denk gelme tesadüfüne özne olduysak bacaklarımızı birbirine (daha doğrusu sen bacağını benim bacağıma) yapıştırarak bunu "kutlamak" zorunda mıyız?

    ben çok terbiyesizlik yapmadan kibarca ve kısık bir sesle bacağınızı toplar mısınız lütfen diyorum. adam olan düzeltiyor özür dilerim farketmedim falan diyor. helal kardeşim diyorum.
    edepsiz bir iki kişiyle denk geldim onlar için de ayaktaki bir erkeğe, bu sefer birçok kişinin de duyabileceği ses tonuyla "isterseniz siz böyle oturun ben beyefendinin bacaklarından rahatsız oldum da" diyorum.

    dediğim gibi çok terbiyesizliğe kaçmadan ama rica, ama iğneleme/ifşa olarak dile getiriyorum bunu.

    geçen sene sosyal medyada kadınlar "bacaklarını topla" kampanyası(!) başlattı. facebook twitter ve birçok bu tip platformdan rahatsızlık dile getirerek erkeklerin bacakları toplamasını söyledi.

    yok kardeşim ben bu protesto yönteme karşıydım ve karşıyım. eğer yanında bacağını sana yapıştırmış adama sesini çıkaramıyorsan facebookta bir iletide bağırmanın ne anlamı var? o zaman bu da bir klavye delikanlılığı olmuyor mu?

    sesinizi çıkarın. rahatsızlıksa dile getirin, tacizse ifşa edin, bağırın çağırın gerekirse. ama sesinizi çıkarın.
    hiçbirşey yapamıyorsanız mor iğne günlerine dönelim, bir iğne çıkarıp adamın bacağına batırıverin. ama tepki verin.

    *
    (bkz: mor iğne)
  3. toplu taşımada daima bunu yapan insanların yanına oturuyorum ben. minibüse bindim, bakıyorum ortalığa var mı bacak açan bir kro magnon diye. tespit edersem hemmen oturuyorum yanına. ben gelince şöyle bir toparlanıyor. sonra başlıyorum ben onu ittirmeye(*:madem öyle, işte böyle). tam ortada bileşke kuvvet eşitlenene kadar ittiriyorum. sonra bacağımı yavaşça geri çekiyorum. ikimiz de normal pozisyonda oturmaya devam ediyoruz.

    şimdi bir kadın gelse, bunu yapamayacaktı malum. böyle yaparak hem kendimi yüce bir amaca hizmet etmiş gibi hissediyor hem de gerçekten yüce bir amaca hizmet ediyorum. az iş değil çünkü: oturulabilir alanı normal insanlara bırakıp -birnevi kendimi feda edip-kalkıp usulsüz oturan insan ile savaşmaya gidiyorum. %70 oranında da kazanıyorum. minibüsten inince muazzam bir zihinsel tatmin elde ediyorum böylece. (bkz: küçük şeylerden mutlu olabilen insan)

    ne zaman bunu yapsam aklıma şu olay geliyor
    !---- spoiler ----!

    psikiyatrik çalışmalar yapılırken bilinçsel savunma sistemi hatalı olan bir hasta ile çalışılıyor.

    bu hasta kendini tatmin edebilmek için önce evdeki tüm doğal gaz vanalarını açıyor, sonra da kapatıyor. böyle yaparak, evdeki herkesi gaz zehirlenmesinden kurtardığını düşünüyormuş.

    !---- spoiler ----!
  4. bir gün söğütlüçeşme'den avcılar'a açılan metrobüs hattında rastladım bunlardan bir tanesine ben. ciddi ciddi söğütlüçeşme'den avcılar'a gidecektim. oturduğum yerden kalkmaya pek niyetim yoktu yani. benim boyum 1.64, ayaklarım yere zaten zor değiyor. yanımdaki çocuk da 2 metre var. ayaklarını camdan dışarı çıkaracak nerdeyse. ben tabii ki bir yerden sonra huzursuzca kıpırdanmaya başladım. en sonunda döndüm uyaracağım ki bir baktım çocuk uyuyor. bir süre durumu tarttım kafamda. kibarca kolundan dürtmeye çalıştım. uyandırıp toparlanmasını söyleyecektim ki, imkansız bir şey. ayakta duran amcalar cık cıklamaya başladı. uyandıralım şunu falan diyorlar. birkaç amca daha dürttü "hişt, hop, kardeş uyansana hey" lafları havada uçuşuyor. ama nefes alışını görmesek öldü sanacağız. öyle bir uyku. hafif bir horlama sesi de geliyor derinden. hayatımda o boyutta derin uyuyan kimse görmemiştim.
    bir yerden sonra metrobüsçe acıdık resmen. bilmiyorum bu da bir çeşit taktik miydi ama resmen sempatimizi kazandı. bir ara kalkmayı da düşündüm, ama o da epey cesaret isteyen bir karardı. henüz avrupa yakasına bile geçmemiştik. en sonunda ben de çocuğun botlarına basamak muamelesi yaptım, ayaklarının üzerine bastım.
    incirli'ye doğru uyandı beyefendi. bir an "ne münasebet, birisi ayaklarıma basıyor" bakışı attı. sonra anladı durumu mahçup oldu. "kusura bakmayın rahatsızlık mı verdim?" dedi utançla. "olsun buldum ben yolumu" dedim, güldük. çok uykusuzmuş günlerdir uyumuyormuş falan. kibarlıkta çığır atlayarak affettik birbirimizi.
    o çocuğu tenzih ederek diğer hepsini kınıyorum.
  5. boylelerinin yaninda oturmaktansa ayakta gidiyorum
  6. ankara'da çayyolu metrosunu bilenler bilir. bırak bacaklarını ayırarak oturmayı orada koltuğa oturabilmek büyük başarı. sağolsunlar o kadar geniş yapmışlar ki koltukları otururken ezilme tehlikesi atlatıyorsun!
    zepur