• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (9.00)
tous les matins du monde - alain corneau
dünyanın bütün sabahları (1991)

eski bir fransız özdeyişinden esinlenerek adlandırılmış, hem roman hem de bir film olarak oldukça başarılı ve eşine az rastlanır bir örnek olduğu da söylenebilecek yapıt, aynı zamanda günümüz fransız edebiyatının en önemli yazarlarından pascal quignard´ın en popüler kitabıdır.17. yüzyıl fransa´sında, karısını yitirdikten sonra çiftliğinde inzivaya çekilmiş olan besteci ve viyola sanatçısı sainte-colombe, iki güzel kızıyla birlikte yaşamaktadır. sainte-colombe, sanatta ün değil, şiiri arayan bir müzik dehasıdır. bir bahar günü, marin marais adında utangaç ama muhteris bir genç adam çiftliğe gelir ve sainte-colombe´a öğrencisi olmak için yalvarır. kralın sunduğu olanaklara ve üne sırt çeviren usta ile ün, para ve kolay yaşam peşinde koşan, sanatsal yaratının mistik derinliğini fark etmeyen öğrencisinin çelişen kişilikleri, bir çağın entelektüel yaşamına ışık tutarken, 'sanatçının kimliği ' sorunsalına da tanıklık ediyor.


  1. görsel ve işitsel olarak çok çok doyurucu bir film. hikayesi etkileyici. müziği aşkla, tutkuyla yapan sanatçıların çaldıkları her bir notanin hayatlarında ki derin izlere işaret ettiğini gösteren bi film olmuş. filmde sainte-colombe üstadın hiçlik peşinde ki tutkusu ve azmi, aile, devlet ve çevresi ile olan ilişkileri en önemlisi karısına karşı bitmek bilmeyen çıldırma seviyesinde ki aşkı, özlemi çok güzel işlenmiş.
  2. öncelikle bu filmin gösteriği cömertliği takdir etmek lazım. müziğe ve müziğin anlamına ilişkin tartışmalara bir film süresi içerisinde bunca yer ayırmış olduğu için. parçaları kesmeden uzun uzun dinlettiği için ve müzik üzerine yapılan tartışmaları, kişilerin düşünme, bekleme, iç çekme sürelerinde dahi cimriliğe gitmeden yansıttığı için.

    yalnız bir uyarıda bulunmak isterim: filmin korsan yayınlarında alt yazılar hem eksik hem hatalı. bu durum şüphesiz filmin felsefi özüne inmeyi zorlaştırıyor. bu sebepten ötürü filmin en güzide sahnesini, yani kral'ın baş müzisyeni marais'nin sainte colombe'un kulübesinin kapısında yattığı uzun gecelerden birinde sainte colombe ile girdikleri diyaloğu ingilizcesinden türkçe'ye çevirdim. sahnenin youtube linki şu (kaldırılma ihtimali yüksek). bir işçi ailesinden gelen ve genç yaşta şöhrete kavuşan şımarık depardieu'nun bir kunduracının oğlu olan ve yine genç yaşta şöhrete kavuşan marais karakterini canlandırması uygun düşmüş olabilir. filmdeki oyunculuğuna genel olarak pek ısınamasam da üstat bu sahnede hakkını vermiş.

    ***

    - Artık sadece yaşlı ve bir daha hareket etmeyecek gölgelere konuşuyorum. Keşke ama keşke yanımda müziği seven, yaşayan birisi olsaydı. Konuşabilirdik... ve sonrasında ölebilirdim. <bir süre geçer> Karanlıkta içini çeken kim o?

    - Müziği bulmak için saraylardan kaçan bir adam.

    - Müzikte aradığın nedir?

    - Acıları ve gözyaşlarını arıyorum.

    <sainte-colombe kulübenin kapısını açar, marais içeri girer.>

    - Otur.

    - Sizden son bir ders rica edebilir miyim?

    - Size ilk dersi versem? <sessizlik> Konuşmak istiyorum... Müzik, sözcüklerin söyleyemediği şeyleri söylemek için vardır. Bundandır ki tamamıyla insani değildir. Müziğin krallar için olmadığını anladınız mı?

    - Müziğin tanrı için olduğunu anladım.

    - Yanlışsınız. Tanrı konuşabilir.

    - Kulaklar için?

    - Konuşamadığım o şeyler kulaklar için değil.

    - Altın için? şöhret için? <sessizlik> sessizlik için?

    - sessizlik sadece lisanın tersidir.

    - rakip müzisyenler için? Aşk? Aşkın acıları? avarelik? <düşünür> bilinmez için bir gofret?

    - o da değil. gofret nedir ki? onu görebilirsin, tadabilirsin. o bir şey değil.

    - <düşünür, bekler> vazgeçiyorum. vazgeçiyorum. <dalar> ölüler için bir içecek bırakmalı bir adam.

    - yaklaşıyorsunuz...

    - sözcükleri tükenmiş o kimseler için ferahlık veren bir içki. kaybedilmiş çocukluk için... kunduracıların çekiç seslerini bastırmak için. doğduğumuzun, nefes alıp ışığı görmemizin de öncesindeki zamanlar için...

    <sainte colombe marais'nin ellerini sıkıca sıkar.>

    ***
  3. sinema ve müziğin kesiştiği, kulağa ve göze hitap eden kareleriyle unutulmazlar arasına girmeyi hak eden, sanatın özüne ışık tutan müzik ve şiir dolu bir yapıt. özelde müziğin, genelde ise sanatın kimin için yapılacağını tartışan, acı ile gölgenin yan yana geldiği, aynı zamanda gelmiş geçmiş en iyi ‘soundtrack’lerinden biri olarak değerlendirilen filmin müziklerini, öykünün ruhunu yansıtmak için sainte-colombe ve karin marias besteleri üzerine ayrıntılı bir çalışma yapan jordi savall yapıyor. 1992 yılında 7 dalda cesar ödülü kazanan film hem sinema tutkunları hem de klasik müzik düşkünlerinin kaçırılmaması gereken bir görsel-işitsel şölen sunmakta.
  4. derin düşünce ve duygular olmadan sanatın manasını yitireceğini göstererek, izleyene bunu hissettirir. bunlar olmadan insan da manasını yitirecektir. acı çekmenin derin hislerle bütünleştiğinde gerçek bir sanat eseri(eşsiz estetik güzellik de denebilir) ortaya çıkarabileceğine, şiirsel ve estetik bir anlatı içerisinde tanıklık edersiniz. sanatın ve sanatçının manasını dolu dolu anlatan, sanata dair eşsiz bir eser.
    enfes özdeyişin tam hali ise şöyle: "dünyanın bütün sabahları geri dönüşsüzdür".