• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (8.90)
Yazar john fante
toza sor - john fante
derken bir gün bir kitap çektim, açtım ve kalakaldım. birkaç paragraf okudum. sonra çöplükten altın bulmuş biri gibi kitabı masaya götürdüm. cümleler sayfada yuvarlanıyordu, kayıyorlardı. her cümlenin kendine özgü bir enerjisi vardı. cümlelerin özü sayfaya bir biçim veriyordu: sayfaya oyulmuşlardı sanki. duygusallıktan korkmayan birini bulmuştum sonunda. mizah ve acı olağanüstü bir kolaylıkla iç içe geçmişti. o kitabın iç sayfaları benim için çılgın ve büyük bir mucizeydi. evet fante beni çok etkiledi. o kitapları okuduktan kısa bir süre sonra bir kadınla yaşamaya başlamıştım. benden daha ayyaştı ve korkunç kavgalar ederdik. bazen ona "bana orospu çocuğu deme! bandini'yim ben, arturo bandini" diye bağırırdım. fante benim tanrı'mdı ve tanrı'ların rahatsız edilmeyeceğini, kapılarının çalınmayacağını biliyordum. ama "angels flight"ın neresinde oturduğunu tahmin etmeye çalışır, hala orada yaşadığını tahayyül etmeyi severdim. hemen hergün oradan geçerdim. camilla'nın tırmandığı pencere bu muydu? lobi bu mu? hiçbir zaman emin olamadım. (charles bukowski)


  1. malumunuz filmi de var ve collin farrell oynuyor iyi de oynuyor ama asıl olay camilla' yı oynayan salma hayek. yine malumunuz üzere afet-i azam kendisi. film, kitap kadar iyi değildi bana göre. kitap nasıldı, eh işte. yeraltı edebiyatının hayranları kabul etmese de -ki büyüyünce ederler- yeniliğe kapalı, sürekli kendini tekrar eden ve bir iki örneği hariç vasat bir yazın türüdür yeraltı edebiyatı. fante ne kadar yeraltı sayılır bilmem sonuçta gereksiz yere sağa sola sıçmıyor ya da birileriyle sikişmiyor ama işte bunları yapmadığı için ben fante' yi ayırıyorum onlardan ve biraz daha üst bir seviyeye koyuyorum. bunları yapan bukowski' yi de severim ayrıca. çünkü en azından taklit değildir, orijinaldir.
    bu kitaba gelirsek, yazar olmak isteyen genç bandini' nin sefalet hayatına tanık oluyoruz. tamam bu çok klişe ama fante' yi ayıran üslubu. üslup çok önemli bir mevzu edebiyatta. fante' nin cümleleri akıp gidiyor zihninizde. ve bu durum kitap boyunca hiç sekteye uğramıyor. hiçbir yere takılıp başa dönme gereği duymuyorsunuz, hiçbir yerde heyecanınız artmıyor ama azalmıyor da. ben zaten tek karakter üzerinden giden, o karakterin kahvesini, sigarasını, içkisini, hatununu anlatan kitapları severim, her erkek sever. dolayısıyla bu kitabı da sevdim çünkü tam olarak bunu anlatıyor ama hepsi o kadar. başka derdi yok kitabın. al otobüste eve giderken oku, kuyrukta sıra beklerken oku vs. vs. peki al orhan pamuk' u kuyrukta sıra beklerken oku? yemez. bir abim var, harika bir sahaftır. ona dedim ki bir gün ya otobüste kitap okusana gelip giderken senelerdir bir şey okuduğun yok, o da dedi ki ''otobüste okuyup da anlayabileceğin kitabı okusan ne olur okumasan ne olur'' kitap okumayı pek sevmeyen biriyseniz alın okuyun bunu, keyifli, akıcı, anlaşılır, özendirici... e haliyle başarılı; ama daha fazlası da değil.
    biraz daha içeriğe değinmek gerekirse eğer yine üslubu sayesinde karakterin neyi neden yaptığını açık açık anlatmasa da yazar siz çok iyi anlıyor, hissediyorsunuz. an geliyor helal lan diyor, an geliyor salak mısın ya diye sitem ediyorsunuz. karakterle bu kadar yakın bağ kurabilince de ister istemez aynı sizi anlatıyor oluyor yazar. ama anlatmıyor tabii. aynı bizi anlatsaydı, o; fante olmazdı.
    bandini, hiçbir kızla ilşki yaşamamış karşı cinse aç bir karakter. zaten nasıl iletişim kuracağını da pek bilemiyor. kendi olmaktan çok kendine biçtiği rolü oynamaya kalkıyor ama sonrasında ilk aşkın da verdiği gazla duygular önüne geçiyor mantığın ve kendisini fena halde camilla' ya kaptırıyor. burayı gerçekçi bulsam da biraz fazla dramatik buldum, gerek yokmuş bence bu kadarına ama tam bundan şikayetçi olacağım anda küçük bir paragrafla hayranlığımı kazandı fante.

    spoiler geliyor; 147. sayfada bandini, camilla' nın dolabın içinde ot çektiğini biliyor ve tam kapıyı açacakken vazgeçiyor. onu kendi haline bırakmanın daha doğru olacağına karar veriyor. spoiler bitti.

    benim için bu çok önemli bir şey. robotum ama sorun değil filmini anımsattı bu küçük paragraf. ikisi arasındaki ilişkilerde tek hoşuma gitmeyen yan bandini' nin fazla fedakar tavırlarıydı(bu da türev filmini anımsattı, -sammy, zagor oluyor haliyle- ey başını usul usul yürü şimdi) ki bunu da ilk aşk acemiliğine verebilirim. onun dışında muazzam bir ilişkileri var. bir hatun var, acayip seksi bir şey ona diyorum bazen, ben ilişkilere karşıyım, senin de kimle ne yaptığın umurumda değil ama bana ayırdığın zamanlar gerçek olsun yeter diye, kızıyor tabii, sevsen böyle düşünmezsin diyor. farklı düşünsem, hissetsem bile sana yansıtmaya hakkım yok, senin içinden gelene saygı duymam gerek diyorum. bandini böyle söylemiyor, bir adım daha ileri gidip böyle yaşıyor. sakın tam da beni anlatıyor olmasın fante? :)

    beat kuşağının doğumundan 20 30 yıl önce o kuşağın izlerini taşıyan bir kitap yazmak ise başlı başına bir yıldız zaten. ben bu kitabı kendi türünde değerlendirecek olsam 5 yıldız(5 üzerinden) verirdim ama dediğim gibi, bunlar hafif siklet kitaplar ve diğer kitaplara haksızlık olur bunlara kusursuz demek. kendi türünün en iyi örneklerinden biri, o yüzden 4 yıldız(5 üzerinden).
  2. hayatın içinde kendi belirlediği yolda var olmaya çalışan genç bir karakterin yazarlık ve aşk mücadelesini anlatan kitap. müthiş sade diliyle, müthiş samimi anti kahramanıyla ve tamamen hayatın içinden gelen hikayesiyle daha ilk sayfalardan okuyucuyu kendine bağlar. aynı zamanda yaratılmış en sıra dışı karakterlerden biri olan arturo bandini'yi içerisinde barındırır. o kadar bizden biridir ve ufak detaylarla o kadar farklıdır ki arturo bandini okuyanı mest eder, yazar john fante 'nin önünde şapka çıkarttırır.

    (bkz: ne balık, ne de kuş)

    kitaptan ufak bir alıntı: “kaldırımda hırslı bir şekilde yürüyordum, bana son derece garip görünen insanların yanından geçerek, hayaletlerin; dünya bir hayal gibiydi, şeffaf bir düzlemdi ve üstündeki herkes çok kısa bir süre için oradaydılar; hepimiz, bandini, hackmuth, camilla, vera, hepimiz kısa bir süre için vardık, sonra başka bir yere gidecektik; hayatta değildik aslında, hayatta olmaya çok yaklaşıyor ama olamıyorduk.”

    john fante'nin büyük açlık adlı kitabında toza sor'a önsöz öyküsünden: "ikinci romanım için bir taslak hazırlamam gerekmiyor, hazır. başıma geldi. kız gitti, ona aşıktım ve benden nefret ediyordu, benim öyküm bu kadar."

    aynı zamanda dört kitaptan oluşan serinin üçüncü kitabıdır. diğerleri için; (bkz: los angeles yolu - john fante)
    (bkz: bahara kadar bekle, bandini - john fante)
    (bkz: bunker tepesi düşleri - john fante)