1. utanç verici bir yasağın kaldırılması olayı.

    referandum arefesinde böyle bir kararın alınması bazılarınca ''şov'' ve ''oy kaygısı'' olarak görülebilir. ancak bunun şov amaçlı olması, yasağın aptalca olduğu gerçeğini değiştirmez. meseleleri birbirine karıştırmamak lazım.

    ayrıca; "türkiye iranlaşıyor mu?" söylemlerini de çok ilkelce buluyorum. 28 şubat sürecini hazırlayan söylem de buydu. bu tür aptalca yasaklar, milli görüş-akp geleneğinin dayanak noktası oldu her zaman.

    insanların istediği basit şeylerdi. üniversiteye başörtüyle girebilmek gibi. o dönemin köhnemiş bunak zihniyeti bunu "şeriat geliyor", "türkiye iran olacak", "laiklik elden gidiyor" olarak lanse etti, yasakladı.

    sonucunda ne oldu? kim kaybetti? kim kazandı?

    "ama akp bunu kullanıyor"

    o zaman kullandırtma kardeşim. böylesine aptalca yasaklar koyarsan, bazıları da gelir bunu kullanır. ellerine koz vermek istemiyorsan, bu tür yasakları savunma.
  2. türk ordusunda yapılmış bir değişikliktir. türk ordusu. laiklik demek sadece başörtüsü demek mi? tamam başörtüsü olsun ancak türk milletine laikliği "orduda başörtüsü olamaz", "kamuda başörtüsü olamaz" diye anlatamazsın. o gömlek o bedene uymaz. senelerdir en tiksindiğim şey bu: laiklik var başörtüsü olmaz. ya bi' gidin işinize.

    akp bunun siyasi ekmeğini yer mi? yer. ancak ekmek yedirecek ortam koyarsan akıllı siyasetçiler her zaman yer o ekmeği.

    attila ilhan bir kitabında anlatıyordu. kitap yanımda yok, olsa kelimesi kelimesine yazardım da aklımda kalan kısmı anlatayım: "türkiye'ye geldiğim dönemdi. çok ünlü bir sanatçımız(adını veriyordu da hatırlamıyorum), yolda başörtülü birini gördüğünde deli olduğunu, tahammül edemediğini söylemişti. fransa'da ise insanlar sokakta rahibe elbiseleriyle bile geziyordu. yine menderes döneminde devlet radyosundan mevlit okutulup okutulamayacağı tartışılıyordu ama fransa'da her türlü yayın yapılıyor devlet radyosunda." diye anlatıyordu attila ilhan. bu minvalde şeylerdi. sonra bu başörtüsü takıntılı ablayı laikliği anlamayan birisi olarak nitelendiriyordu. kendisine ziyadesiyle katılıyorum.

    bu ülkede senelerdir atatürkçülüğün işini boşaltıp "inönü atatürkçülüğü(yine attila ilhan'ın tanımı. çok hoşuma gitti kullanıyorum kaç senedir)" olarak önümüze koyuyorlar. uğur dündar'lı, müjdat gezen'li chp kafasını eleştirdim en beğenilmeyen yorumum oldu. bu da olacaktır, olsun da. tsk'da başörtüsü var yok derdim değil. götümüzde ayı bağırıyor ülkecek tutup da buna ne sevinirim ne üzülürüm. ancak lütfen atatürk, atatürkçülük, laiklik iyi anlaşılsın. bu ülkenin genine uyacak ve uymayacak şeyler tartışılsın. bu tartışılmadan asla başkalarının atatürk karşıtlığının, cumhuriyet kazanımlarının eleştirilmesinin önüne geçemeyiz. hatta bundan ekmek de yerler.

    üniversitelere ve kamu kurumlarının birçoğuna başörtüsü serbestisi geldi. cumhuriyete hiçbir şey olmadı. tsk'ya geldiğinde de olmayacak.

    - chp, y-chp olunca cumhuriyete halel gelir ama. kılıçdaroğlu'nun, böke'nin olduğu ülkede cumhuriyetin partisi ihanet içindedir demektir.

    - 15 temmuz bu ülkede 23 nisan'dan, 30 ağustos'tan fazla(bunlar neredeyse yok sayılıyor) anıldığı zaman cumhuriyete halel gelebilir demektir.

    - akp, cumhuriyet kazanımlarının haramzadelerini, düşmanlarını kendi çatısı altına aldığı müddetçe cumhuriyet tehlike içinde demektir.

    - emperyalizmin kucağına oturduk menderes döneminde. birkaç kısa dönem dışında bunun asla dışına çıkamadık. işte cumhuriyet tehlikede.

    - ulus fikrinin dibine dinamit kondu. özgürlük, demokrasi gibi sikimsonik kılıflar(değerli şeyler bunlar ama sadece demagoji için kullanıldı) altında "türk" demek bile faşistlik oldu bu ülkede. işte cumhuriyet tehlikede.

    - bağımsız ekonomi yok. işte cumhuriyet altında.

    - inönü atatürkçülüğü bu ülkede "batılılaşmak" ile "batılı olmaya çalışmayı" iç içe sokmuştur. işte buyurun cumhuriyet tehlikede.

    - oktay sinanoğlu'nun bye bye türkçe kitabını okuyun. dilimiz tehdit altında. insanlar türkçeden koşarak kaçıyor, en atatürkçüyüm diyen "çağdaş" kurumlar bile lise düzeyinde dahi yabancı dilde eğitim veriyor. işte cumhuriyetin tehdit altında oluşuna bir örnek daha.

    sayfalarca sürer bunlar. milli olanın, ulusal olanın, bizden olanın sürekli yok olduğu; bize ait olmayanın, zihinlerimizi sömürgeleştirenin, dünyaya açılmakla küreselleşmenin bilinçli şekilde karıştırıldığı bir dönemdeyiz. cumhuriyet de türk milleti de bunun tehdidi altındadır senelerdir.

    ailesi başörtülü olan biriyim. senelerdir asla umurumda olmadı başörtü. yasak olsa dahi ben ablama oku derdim. hatta ilk çukurova diş hekimliğini kazandığında fakülteye başı kapalı almıyorlardı(sene 2010'du). ama yine de gitmişti. gitsin de zaten. başörtüsü goygoyundan tiksiniyorum bu ülkede. bitmedi gitti amk. bunun ne mağdur edebiyatını yaparım ne de savunurum. ancak allah aşkına cumhuriyeti tehdit eden şeyleri birbiriyle karıştırmayın.

    tsk'da başörtüsü serbestisi olduğunu 6 ay bile sürmeden herkes unutacak. ancak tsk'nın içinde bulunduğu durum cumhuriyeti tehdit eden esas sorundur. ergenekon'a, balyoz'a maruz kalan, şerefli atatürkçü subayların uzaklaştırıldığı ordu yaralanmış ordudur. 15 temmuz'a girişen ordu aklını şaşırmış ordudur. askeri okulların kapatıldığı ordu tehlike içindedir.

    harici ve dahili olarak hala ülkecek büyük tehditler karşısındayız. ancak bu asla başörtüsü değildir.

    adetten notu: şu fani hayatımda hayran olduğum tek şey atatürk.
    ae
  3. bunun işleyişini de biliyoruz aslında. önce başörtüsü serbestisi geliyor. sonra bakıyorlar kimse başörtüsü takmıyor. lan diyorlar biz boşuna mı serbest bıraktık gidin başörtülü birilerini bulup işe alın. sonra biri diyor ya benim halamın oğlu başörtülü getireyim mi? başörtülü ise olur tabi. böylece kamuda liyakat çöküşe uğruyor.

    mesele bu değil zaten ben 30 yaşını geçtim hala birşeye inanıp inanmadığımdan emin değilim cocuklar 16 yaşında hemen müslüman olup ibadete başlıyor. sorgulamanın önünde engel olabiliyor. fakat bilim sorgulamak olduğu için çelişki yaratıyor. neyse boş laf uzatmayayım. hayırlısı olsun.
    abi
  4. zihniyet değişmedikten sonra başörtü değişmiş ya da değişmemiş ne fark eder. özgürlük konusuna hiç girmeyin kalbinizi kırarım zira özgürlük 1 kişinin kafasına eseni serbest bırakması esmeyeni yasaklaması değildir.

    henüz din hocaları türbanın neden olduğunu nasıl takılacağını bile tam tamına açıklayamaz iken biz nelerle uğraşıyoruz.neyse efendim neyse başörtülü bacılarımız hayir'li olsun yeni uygulamamız. güle güle takın türbanlarınızı askeriye içinde oh ne mutlu sizlere.
  5. her gün yemek duası okunan peygamber ocağı'nda başörtüsü yasağının var olabilmesi bile bir bakıma mucizeyken, şimdi hangi laikliğin delindiğini merak etmeme yol açan kaldırılmadır.

    atatürk bu halka 5-10 tane malzeme sayıp birkaç tane tarif verdi, "bunları şöyle pişirip böyle servis edin, diğer tarifleri de benim yokluğumda bulursunuz artık." dedi. fakat bizim halk malzemeleri çiğ yedi, kalanını sattı, tarifin yazılı olduğu kağıtları da hala orada burada paylaşıp paşa'yı övüyoruz. yeni yemekler yapmayı ise öğrenmedik.

    özsaygısı gelişmemiş bireylerle dolu toplumlar hükmedilmeye mahkumdur, orada laiklik de fikir ve ifade özgürlüğü de asla amacına ulaşamaz. atatürk, "illa birkaç kişi çıkar herhalde" umuduyla yapmış yapabileceğini, ama belli ki iktidar sevdasının ve cehaletin üstümüzden atılmasına daha çok uzun zaman varmış. bugün elimizde bir bilgisayar var, istiyoruz ki hem donanımı bozacak denli güçlü yol açan viruslarla mücadele etsin hem de işletim sistemini aynı anda güncelleyebilsin. bir de bunu eski bir bilgisayarın "bakım yapılmış" donanımında yapmaya çalışıyoruz. eh, sistem bir yere kadar kaldırabiliyor.

    donanım kendini yenisiyle değiştirmeye razı gelmediği sürece, önce yeni işletim sisteminin kurulamamasına, sonra da güncellenemediği için viruslarca harap edilmeye mahkum.

    şayet bu olmazsa, güzel, fakat şu an bunun olmamasını sağlayacak insanlar bile bana göre çok eski sürümde kalmışlar, o yüzden benim "güzel gelişmelerle" dahi mutlu olma olasılığım çok düşük.
  6. yine dönüp dolaşıp sorunu muhafelete getirenler memlekette neden bu kadar sorun olduğunun asli kanıtıdır. çünkü atılan hamle bir sorun değil hamleye karşı getirilen tartışma bir sorun değil mi? her şey körü körüne kabul edilsin size göre. hiçbir şey kağıt üzerinde sorgulanamadığı ve sorgulayan da suçlu kesildiği için buralara geldik ya neyse.

    insanın dinlerini özgürce yaşamasından yana oldum her zaman. ama türkiyede geçenlerde birinin dediği gibi gerçek dindar nesil yarım asır öncede kaldı. sözüm istisnaların dışında.

    ak parti hükümetiyle birlikte bana göre başörtüsü ve türban ayrımı başladı. türbanı siyasi bir koz, malzeme olarak kullanabilen ak parti hükümeti insanları dini yönden etkilemeyi ve kızıştırmayı her zaman çok sevdi. ekserisi müslüman olan halk tek bir partiyi dindar bilip sözümona dindar adamın yanlışı olmaz düşüncesiyle ve neredeyse ilah belleyip yollarını yoluna esir edip ölümü dahi göze alabilirler. binaenaleyh bu sahada atılan her adım bir siyasi hamledir. yansıması düşünülerek yapılır.

    ve bu halkın nabzını etkileyecek hamleler nedense seçim önceleri yapılıyor. nedense. şimdi bunları söylediğim için "pis dinsiz" olacağım dimi? peki.
  7. vaktiyle hava harp okulundayken hey gidi günler ne güzel umutlarımız, hayallerimiz vardı. sonra o "gözümüzde çok büyüttüğümüz" birtakım "omzu kalabalıklar" kendisini var eden her şeye ihanet etti, her şeyi sattı, yok etti. şerefiyle dik durmak varken rahatı bozulmasın diye şerefsizlerin altına yattılar. hayallerimizi, umutlarımızı, her şeyimizi **ikip** attılar. bu kadar da olmaz dediğimiz neleri gördük, yaşadık, inanın sayısını unuttum. iki bin yıllık peygamber ocağı sayelerinde çay ocağından beter hale geldi.

    en üzüldüğüm nokta ise bu güruhun istediklerini yapacak kabiliyete sahip olmayışıdır. karşımızdakiler zeki, plânlı hareket eden düşmanlar olsalardı zerre gam çekmezdim. bu angut tayfa sanmasın ki bu elde ettikleri kendi başarılarıdır. sizler, iki elinizle bir şeyi doğrultamayacak kadar kabiliyetsizsiniz. mağlup olduk çünkü o "çok güvendiğimiz" "omzu kalabalıklar" selam vereceğim diye sizin önünüzde öylesine eğildiler ki, omurgasızlıklarını fiilen de göstermiş oldular.

    türbanlı bacılarıma da selamlar olsun. yalnız dikkat edin paraşütle atlarken o türban paraüşütünüze dolanıp başınıza iş açmasın. siyasi zafer kutlayacağım derken maazallah telef olursunuz sonra.
  8. üzerinde konuşmaya bile değmeyecek gelişme. ama konuşuyoruz. bazıları çileden çıkıyor. amaçlanan da bu zaten. böylece birbirlerinin kulağına fısıldayacaklar, hatta meydanlarda bağıracaklar: "benim başörtülü bacıma orduyu çok gördüler..."

    böylesine şekilci bir yasağı savunurken oturup "n'apıyorum ben" diye bir düşünmek lazım. bu yasağı savunurken elbette argüman üretilebilir ama nihayetinde komik duruma düşmemek çok zor. enerjiyi başka yerlere harcamak lazım.

    bu saçmalıklara vakit, enerji, kredibilite harcamak yerine mesela eğitim sistemine var güç sahip çıkmak lazım. çünkü laik bir eğitim sistemini korumayı başarırsak, zaten orduya giren hiçbir kadın subay başörtüsü takma gereği duymaz.
  9. baş örtüsü nedir. eğer anadoluda annelerin, teyzelerin, babannelerin başını kapattığı gibi kapatılıyorsa siyasi simge değil dini (dinde geçtiği de muamma da neyse) tercihten ibaretse saygı duyarım.
    Ama türbanla anadoluda bazı yerlerde sıkmabaş olarak da bilinen günümüzde popi olmuş ve tamamen karşıdakine bakın en dindar benim çünkü en çok ben kapanıp en parlak örtüyü ben taktım anlamında şov amaçlı kapanıyorsa ve bu inanış, saf temiz gelenekçi örtünmeden çok siyasi bir partinin ya da bir grubun sembolü haline gelmişse o zaman insanların diğer siyasi sembollerine de karışılmamalı isteyen askeriyede okulda vs istediği şekilde bıyık sakal bırakıp istediği şekilde giyinebilmeli.
    Ecevit'in şu videosuna sonuna kadar katılıyorum isteyen şov da yapabilir, gösterişte ama bunun yeri meclis, okul (özellikle ilkokul ve lise), askeriye değildir.
    wtf