1. geleneksel olmalı. yani bir geleneği yoksa özgünlüğü de olmaz. "özgün bir halk olmazsa halk müziği de olmaz". halk sahiplenmediği bir şeye destek çıkmaz.
    tabi halkı uyutup "batılısın" diye inandırırsan o da altına tavuk yumurtası konulmuş karga gibi kendini sarı civciv annesi sayabilir ama sonra neden yavrularım uçmuyor diye ağlar karga anne. bakar ki bütün kargaların yavruları daldan dala zıplıyor ama bizimkiler tombik tombik pinekliyor...
    şu ülkede halen özgün bir sinemanın oluştuğunu ya da oluşabileceğini düşünenler var ya işte umudum onlar... onlar olmadan ben yaşayamam.
    tabi para olursa iyi filmler olur o ayrı... ama ne gerek var onu anlamam.. iyi film yapıyor işte gavurlar. ne fark edecek...
  2. sinema salonlarinin birkac sirketin tekelinde olmasi ile alakali bir durum vardir. birilerinin istedigi filmleri izledigimiz icin kaliteli yapimlar goz ardi ediliyor. yetenekli yonetmenler de nasil olsa filmlerim izlenmeyecek dusuncesiyle bagimsiz sinemaya, sanat filmlerine, festivallere yoneliyor. cektigi filmleri sadece jurilerin izlemis oldugu yetenekli yonetmenler var.

    verdikleri emegin karsiligini alamayanlar da kusuyor sinemaya ve kosarak dizilere, reklam filmlerine yoneliyor. durmadan ayni yuzleri gordugumuz filmler var. hatta birbirinin ayni konular ve senaryonlar uzerinde gidip geliniyor cogu zaman. (bkz: finalinde düğün olan kalitesiz türk filmleri)

    seri filmler ve sive komedileri on plana cikiyor. anadolunun belli bolgelerinde film cekme modasina uyuluyor son donemde ve hedef kitle de hep bunlar onune getirildigi icin yeniliklere burun kiviriyor. bir donemin ege siveli komedilerini, sivas, malatya, adana, samsun, yozgat, corum temali komediler izledi. araya birkac karadeniz komedisi eklendi ve dogu siveli birkac film gozumuze sokuldu. kisaca hedef kitle komedi seviyor diye ayni temanin her kombinasyonunu denediler. korku kusaginda ise (bkz: büyü - orhan oğuz) ile baslayip (bkz: dabbe - hasan karacadağ) serileri ile devam eden isik, ses ve efekt temelli filmler seri halinde devam etti. bir de mahsun kirmizigul ve ozcan deniz gercegi var ulkede. bir kisir dongudur gidiyor. son donem vine fenomenleri bir araya gelip sacmaliyor farkli olarak. bu sayilanlarin disinda yilda birkac iyi yapim cekiliyor ama onlarda gisede kaybolup gidiyor.

    aslinda turk sinemasi cok gelisti ama bu kisir dongu uzerinde cok gelisti. guldugumuz, korktugumuz ve duygusallastigimiz konular degismedikce bu sacmaliklar devam edecek. birileri cikip dabbe serisini izlemeyi birakmadikca farkli korku filmi cekilmeyecek, birileri sive komedilerine gitmeyi birakmadikca bu duzen devam edecek, birileri cikip bu vine fenomenlerini essek sudan gelene kadar dovmedikce o asalaklar sacmalamaya devam edecek ve mahsun ile ozcan'in sinemaya kusmesini bekleyecegiz gelisim icin.

    edit: typo
  3. kendi ülkesinde çekilen filmi yabancı dil oscar yarışında fransaya kaptıracak zihniyetin türevi bir kitle var ki beklentilerini karşılıyor absürt komediyle. bu durumda beklentiyi karşılayan kitleyi doyurmak için daha fazla nasıl uçuklaşırım sorusuna yönelen yönetmeninden kadrosuna tüm ekip reklamla bu işi kazanıyor; bknz. "kardeşim benim" adlı film, sırf oyuncu kadrosu yüzünden gişede üste çıkmıştır. nerede "mustang" nerede "sivas" illa ödül mü almaları lazım nuri abimiz gibi kış uykusuna yönelelim.

    sorun biz izleyici kitlesinde belki kaba olacak ama köpeğe dana eti de verirsen karnını doyurur, tavuk eti verirsende karnını doyurur. sektörde bu doğrultuda parayı nerden kazanırıma getiricek tabi işi bu onun.

    gidin biraz destek çıkın bağımsız filmlerimize, sinema özgürlüktür; düşünülmeyeni düşündürtür; bilmediğin küfürleri öğrenmek için karşımıza çıkmaz.
  4. şimdi herkes çok farklı konulara değinmiş fakat ben bunun eğitim sisteminden kaynaklandığı kanısındayım.
    nedeni, tamamen ezber dikte eden bir sistemin kişinin "yaratıcılığını" kısıtlıyor olması. farkındaysanız bunu sadece ülkemizin sinema sektöründe değil, diğer bütün alanlarda da görebilirsiniz. bir çember düşünün. bu çemberin dışına çıkamıyor türkiye. o sınırı aşıp da dışarı da ne var ne yok diye merak etmiyor. tabiiki istisnalar var, yok değil.
    tekrar sinemaya dönersek işin teknik kısımlarından ziyade hikayelerin sürekli aynılığı ve basitliğinin ülkemizin aynı ve basit insanlarına hitap etmesi -ki sanatla uğraşan insan sayısı çok az ve tabii bu gruptan hariç tutuyorum çünkü sanatla uğraşanlar bunun ayrımını yapıp kendileri daha farklı filmlere yöneliyorlar-
    durum budur.
  5. riske giren yapımcı eksikliğindendir. şöyle ki; farz-ı misal bir 'savaş' filmi çekilecek. bunun için öncelikle sağlam bir konu bulunmalı. mevcut mu? yaşam felsefesi "at, avrat, silah" olan, geçmişi şanlı zaferlerle dolu olan bir millet için 'konu' pek tabii tonlarcadır. bu konuyu kağıda aktaracak senarist mi eksik olan? onlarca kaliteli yazarımız olduğu için, ihtimal dışı görüyorum. ee kurgu, gerekli ekipman? milyon tane gerekli olmayan tv programının yapıldığı günümüzde, eksiklerden değil elbette ki. bu sayılan ve sayılmayan, gerekli tüm teçhizatı ve donanımı sağlayan girişimci -yapımcı- eksiktir azizim. sen vur yumruğunu masaya. "destan yazdığımız çanakkale zaferinin filmini yapmak istiyorum. bu filmin tamamen gerçekçi olması için gerekli tüm donanımı sağlayacağım. var mı kendine güvenen babayiğit bir yönetmen?" diye sor bakalım. bak neler çıkıyor ortaya.

    gelelim madalyonun öbür yüzüne. bu yüze de hep uyuz olmuşumdur.
    kaliteli film için ille de 'para' mı gereklidir? hayır tabii ki. düşük bir bütçeyle oscar adaylığı alan room filminin ne kadar muazzam bir yapım olduğunu tartışmayalım isterseniz. taş kesilirsiniz.

    bir de madalyonun dik yüzüne bakalım mı? nedir, kimdir bunlar? bana kalırsa izleyici kitlesidir azizim.
    hangimiz sinemaya 'para bayılmak' yerine "bir ay sonra torrenti düşer ne de olsa" kafasıyla merak ettiğimiz bir filme gitmemezlik yapmadık ki?

    yetişme kültürü olabilir mi?
  6. türkiyedeki sinema izleyici kitlesinin kalitesizliğinden kaynaklandığını düşünüyorum
    recep ivedik ve düğün dernek serileri en çok izlenen yapımlar oluyorsa sıkıntı arz edende değil talep edende bence
  7. sektörün tekellesmesinden dolayidir bence..

    mars entertainment group adinda cinebonus ve afm sinemalarinin sahibi olan firma tek basina sektörü ele gecirmistir..

    ortaklarin arasinda ali sabanci vardir..

    pegasus ucaklarinda wc yi ücretli yapmaya calisan adam sinemayi boka cevirmez mi?

    sorarim sizlere
  8. ısrarla tutan filmlerin aynılarını yapmaya çalışmaları.
  9. sinemaya hangi gözle baktığınızla ilgilidir.
    aksiyon, bilim-kurgu, animasyon gibi endüstriye dayalı movieler gelişememiştir, doğrudur. fakat dram ve türevleri konusunda göz ardı edilemeyecek filmler çekiliyor.
    bir iran sineması, hint sineması kadar olamadık ama dünya listelerine girmeye aday bir entelijansiyamız var. ister kabul oluna.. ister olmaya..
    sde
  10. mantık yoluyla ulaşacağımı düşündüğüm nedenlerdir. şöyle ki;

    - sinema 7. sanat mıdır?
    - evet.
    - diğer sanatların birleşiminden mi meydana gelir?
    - evet.
    - peki, diğer sanatlar nedir?
    - edebiyat, resim, heykel, müzik, tiyatro, mimarlıktır. (sıralamanın özel bir anlamı yoktur.)
    - bu dallarda gelişmiş durumda mıyız?
    - eh, pek sayılmaz.
    - öyleyse sinema için bu soruyu sormak erken değil mi?
    - olabilir.
    - diğer sanatlarda başarılı mıyız?
    - hepsinde değil.
    - öyleyse?
    - daha çalışmamız gerekir.
    - sanatını yaparken sanatçılarımızın en önemli kaygısı ne olabilir?
    - bilmiyorum.

    devamını sanattan anlayan arkadaşlar getirsinler. ben burada tıkandım.