• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (8.40)
un chien andalou - luis bunuel
"ünlü ispanyol ressam salvador dali ve ispanyol yazar ve film yönetmeni luis buñuel'in gördükleri bazı rüyaları birbirlerine anlatmaları filme esin kaynağı olmuştur. 1928 yılında fransa'da luis buñuel ve salvador dali tarafından hazırlanmış ve 1929 yılında paris'te çekilmiştir.

1920'lerde başlayan deneysel filmlerin en bilinenidir. filmin yıldızları simone mareuil ve pierre batcheff ve isimsiz birçok kahramandır."


  1. kabaca; bir adamın bir kadına rastlantısal vuruluşu ile başkaldıran azgın ve belki de hastalıklı arzularını metaforik ve gerçeküstü bir dille anlatan beyaz perdenin ihtiyar evlatlık çocuğu. 20. yüzyılın başlarına göre saldırgan, isyankar ve rahatsız edici bulunan görsel içeriğinden dolayı kimilerince yoğun bir redde maruz kalsa da, gerçeküstü anlatımın çılgın fişeği olmayı başarmıştır.

    bağzı metaforların dali ve bunuel ikilisinin düşlerinde gördükleri figürlere dayandığı bilinir, ama birçoğuna dair dayanaklı bir atfa rastlamadım. bununla birlikte el kesme, kuma gömme gibi islam kültürüne ait figürlere de rastlanıyor. ancak bir bağlantısı var mı, varsa ne, bana mı öyle geldi hiç bir fikrim yok.

    Luis Buñuel: Un Chien andalou (1928) - youtube
  2. gerçekliğin ihtişamını gerçeğin üstüne çıkarak gösteren film. gerçeğe güzelleme yapmak için olan biteni illa ki olup bittiği halinin yalınlığı ile göstermek gerekmez. gerçekliği tepe taklak ederek de yapılabilir böyle bir güzelleme...

    öğrencilik yıllarımızda çok briç oynardık. o zamanlar briç masalarında dönen bir urban geyiği vardı.

    "birisi yaşadığı bunalımlardan dolayı uzman doktora gitmiş. dr sormuş. neyin var. eleman cevap vermiş. hayat bana kontr çekti ben de hayata sür kont çektim"

    bu film hayata sür kontr çekmenin görsel anlatımdır.

    yoksa bir insan bir eşşeğin ölüsünü niye sürüklesin aga, ne dedin? hayat fena halde arkamızdan sürüklediğimiz bir eşşek ölüsü müdür? hmm, bu doğru olabilir bak...
  3. ya öncelikle, bunuel'i dali'den bi yüz kat daha fazla seviyorum, onu söyleyeyim.

    film insanı bir şok durumuna sokan, iç içe geçmiş iki görsel ile başlıyor. bunun ve gerçeküstücülüğünün detayları bolca mevcut her yerde (herkes böyle başlamış cümlelerine).
    benim kendi yorumum, ergenlik, anne, "baba'nın ölümü" gibi mefhumların yanında, insan ilişkilerinin metaforlar ile gayet ilerici değerler üzerinden sorgulandığı güzel bir yapım. bu değerleri medeni haklar üzerinden değil, savaşın ardından (on yıl) yapıldığını ve bilinç-dışına nüfuz etmiş sesini yüzyıl kadar sonra yeniden canlandırarak düşünüyorum. en azından söylendiği kadar delice bir yan göremedim (gayet de beğendim yanlış anlaşılmasın). bunuel'in vizyonu için, sahneleri birbirine bağlayamasanız bile eğer bir iki defa izleyip yorumlarsanız, film hakkında dali'den daha fazla düşünmüş olacağınıza bahse girerim. bence bunuel ile dali'nin kendi sesleri de birbirine çok karışmıyor. birbirinden bağımsız hareket eden bu çarklar herhalde kısa ya da uzun başka bir yapım içerisinde olsaydı "peki tamam hadi '29 olduğu için okey" deme ihtimalim yüksekti. fakat eserin kendisi neden bir noktada "görme biçimleri" ile bu kadar içli dışlı, onlarca yıl sonra berger ve baudrillard ile sezgisel kardeşliğinden anlaşılıyor ve saygıyı hak ediyor.
    velhasıl bence sinemaseverlerin 16 dakikasını ayırıp izlemesi gereken güzel yapım.