• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (10.00)
vertigo - narcejac, boileau
1958 yılında alfred hitchcock tarafından filme alınan vertigo, yalnızca daha önce dişi kurtlar adlı romanını yayınladığımız boileau-narcejac ikilisinin en ünlü yapıtı değil, aynı zamanda gelmiş geçmiş en sarsıcı, yazınsal derinliği en yüksek polisiye romanlardan biri… ikinci dünya savaşı yıllarında, psikolojik sorunları nedeniyle polislikten emekli olmuş flavières, eski bir arkadaşının çağrısıyla bir tür özel dedektiflik işini üstlenir. böylece hem bir aşk hikâyesine hem de son sayfasına kadar soluk soluğa okuyacağımız gizemli bir olaya tanık olmaya başlarız.


  1. türk dil kurumunun hazırladığı sözlükte vertigo, “denge yitimi ve göz kararmasının eşlik ettiği geçici hareket yitimi, baş dönmesi,” olarak tanımlanır. bilim dilinde ise bir hareket halisünasyonudur. bir tıp hastalığı olan vertigo, sanatın çeşitli dallarında farklı bakış açıları içinde ele alındı. özellikle edebiyatta insan psikolojisini irdeleyen bir konu başlığı olarak okur karşısına çıktı. şimdi 1950 ve 1960 döneminin en gizemli ve en gerilimli eseri olarak bilinen fransız polisiye edebiyatının kült isimlerinden pierre boileau ve thomas narejac ikilisinin üçüncü romanından bahsedeceğim. vertigo…

    eser ilk olarak 1954 senesinde “yaşam ve ölüm arasında” (d’entre les morts) olarak fransa’da yayımlanır. bundan on yıl önce pierre boileau’nun kazandığı bir ödül yemeği akşamında ikili bir araya gelir. yeni bir suç, yeni bir kurban, yeni bir hikâye geliştirmeye karar verirler. geleneksel suç romanlarından bıktıklarını, klişeleşmiş dedektif romanlarının artık yavanlaştığını, hikâyenin merkezine bir kurban yerleştirerek yeni bir bakış açısı ile gizem yaratmak istediklerini söylerler. ve ikilinin bir altın kuralı vardır. “kahraman, kâbuslardan bir daha asla uyanmayacak.” ardından bu işbirliği ile roman şekillenir. eserin yayımlanışından iki yıl sonra da geoffrey sainsburg tarafından fransızcadan ingilizceye çevrilir. bu çevirinin ardından okur kitlesi çoğalır. dikkatleri üzerinde toplayan “yaşam ve ölüm arasında”, amerikalı yönetmen alfred hitchcock’in isteği ile roman yeniden şekillenerek vertigo’nun zeminini oluşturur. ve nihayetinde romanın hakları alınarak 1958 yılında alfred hitchcock, aynı adı taşıyan, james stewart ve kim novak’ın başrollerini paylaştığı filme uyarlanır. aynı zamanda hitchcock’in kült filmidir. teknik olarak konu itibariyle sinema tarihinin en önemli yapıtlarından biridir. arzunun ve hırsın hikâyesi vertigo, romanda olduğu gibi film tekniğinde de başarılı olur. akrofobisi yani yükseklik korkusu olan bir kahramanın kendisinden dahi gizleyemediği bir tutkunun nasıl esiri haline geldiğini görürüz. insan psikolojisini gerilimli ve bir suç edebiyatı içerisinde derinleştirerek anlatılır. aynı eserin iki farklı sanat dalında işlenişindeki karşılaştırmalar yersiz kalır. kendi disiplinde, farklı bir boyut taşır. şimdi pierre boileau ve thomas narcejac’ın birlikte yazdığı romana dönelim.

    vertigo, korku ve arzu ile özdeşleşmiş bir geçmişin gölgesinde hapsolmuş bir adamın hikâyesidir. ikinci dünya savaşı ile paralel ilerler hikâye. 1940 senesinin baharında geçer. eserin birinci bölümü, on beş yıldır görmediği hukuk fakültesinden eski okul arkadaşı gevigne’nin, flavieres’i ofisine çağırması ve kendisinden bir konuda yardım istemesiyle başlar. gevigne “samimi, içini dökmeye hazır ama derinlerinde gergin, sıkılgan, mutsuz,” bir adamdır. dört yıldır evli olduğu karısı madeleine’nin takip etmesini ister flavieres’ten. kendi sorunları ile boğuştuğu için arkadaşının isteğini geri çevirir. geçmişinde yükseklik korkusu yüzünden yaşadığı bir olay yüzünden kendisini suçlu bulur. ve bu istek neticesinde aynı durumun tekrarlanmasından korkar. çekinir. isteksizce yaklaşır gevigne’ye. gevigne, karısı madeleine’nin neden mutsuz olduğunu merak eder. birçok doktora götürmüştür ancak tatmin edici bir sonuca ulaşılamamıştır. emniyetten ayrılan eski dedektif flavieres’ten yardım umar. gerçek ve düş arasındaki çizgide sıkışıp kalmış olsa da ısrar üzerine gevigne’nin isteğini yerine getirir. böylelikle arzunun nasıl saplantıya dönüştüğünün ilk yolculuğu başlar.

    flavieres, gerçekliğin ve düşün değişken sınırları ile tanıştırır. bıraktığı boşluklar ile gerilimi tırmandırır. kurguyu besleyen gerilim gibi görünse de umutsuzluğun uyandırdığı deliliğin merak uyandırıcı atmosferidir. kendi gücünü ve cesaretini bulmak için fobisinden kurtulmak isteyen kararlı bir kahramanın, belirsizlikler içinde nasıl bir cinayet işlemeye sürüklediğinin adım adım ilerleyişidir vertigo.

    madeleine’i takip etmeye bir tiyatro salonunda başlar. ancak ilk karşılaşma ile zihnine doluşan düşünceleri ile boğuşmaya başlar. dürbün ile seyrederken bilinçsizce hayal gücünün akışına bırakır kendisini. “birkaç saat daha geçsin âşık olmuş olacağım,” der flavieres. bir saplantıya dönüştürecek arzunun ilk belirtileri şekillenmeye başlar. bütün vaktini madeleine’e ayırır. gittiği tüm mekânların izini saptar. o gündelik gezintilerin tekrar ettiği bir gün, madeleine nehrenin boşluğuna bırakır kendisini. bir intihar girişiminden kurtarsa da flavieres, kır gezisinde rastladıkları ıssız bir kilisenin, çan kulesinin merdivenlerinde ikinci kez teşebbüs ettiği ölümden kurtaramaz. merdivenlerden madeleine’e yetişmek için tırmanırken vertigo, sahanlıkta yakalar. yetişemez. geçmişinde yaşadığı aynı olay bu sefer farklı bir biçimde tekrarlanır. yükseklik korkusu, madeleine’nin ölümüne mani olamaz. çığlığın, tok bir çarpma sesine dönüştüğü an flavieres’in gerçeklik algısı yiter. hikâyenin devamı ikinci bölüm olarak devam eder. fransa nazi’lerin eline geçer. savaş şiddetlenir. almanlar paris’i işgal etmesiyle ülkeden ayrılarak afrika’ya gider. afrika’daki yılları flavieres’i hasta ve zayıf düşürür. savaş bitince evine tekrar döner. talihsiz ve saplantılıdır artık. bu süreçte madeleine’e benzeyen bir kadının peşine düşer. ölü bir kadının anılarını yeniden var etme düşüncesinin gerçeğe dönüştürme çabası, cinayete sürükler.

    vertigo, gerçek hayatı gözlemenin, özellikle anlama ve hissetmenin bulanıklaştığı vakitte, nasıl sakıncalı bir sonuç doğurduğunun en yalın anlatımıdır. aşk ve arzunun yıkıldığı o sınır boşluğunun tanımıdır. bunu en iyi şekilde flavieres ile tanımlarız. karakter analizleri, olay akışı, seyreden kurgu düşmenin, düşüşün anatomisini sorgulatır. neticede bir suç, dedektif romanı olsa da, ayrıcalıklı duyguların çetrefilli döngüsünü gizemli bir örgü içinde dışarı vurmaları değerlidir açıkçası. bazı durumlarda anlaşılması güç olan kimi konuları karmaşıklaştırmak yerine, böylesine sade ve akışkan bir hikâyenin içinde sunmak daha anlaşılır ve kalıcı kılar. flavieres, arzusuz hiçbir şeyin var oluşmayacağını sezinletir. yaşamın temel unsuru haline dönüşen arzunun, çekirdeğin özünü oluşturduğunu anlarız. ancak merkezi haline geldiğinde, kırılma noktasında yaşamın nasıl tepetaklak olduğunu da çözümleriz. pierre boileau ve thomas narcejac, yazdıkları bu romanı ile bir bakış açısının farklı bir mekanizmasını göstermiş oldular.

    bir meseleyi, hayatın akışında derinleştirerek arzu ve arzuyu anlama sürecine bizi ortak eden vertigo, kendi zihinsel aracındaki düşünsel boyutundaki bir saplantı haline gelen haz ilişkisinin şeffaflığını gösterir. davranıştan zihinsel bir varlığa yönelen flavieres’in sorunun derinleştiği bir boyutta gezinir. sadece bir boyutta gezinmez, haz almanın ve acı duymanın, tutkunun, ihtirasın düzeyindeki mücadeleyi anlatmaya çalışır. polislikten emekli olan flavieres’in trajik yaşantısının yok oluşu aynı zamanda bir modern olaydır. çağdaş insanın, geçirdiği varoluş bulanımı, yaşam belirtilerinin göstergesidir. vertigo, sağlam zeminler üzerinde okurunu yürüten, sadece polisiye olarak değil, hem psikoloji, sosyal yapısı olarak hem tarih ve toplum yapısı olarak bir sıçramadır edebiyatta. bu demek değildir ki, yepyeni bir polisiye kavramı ortaya atıldı. aksine her zaman var olan şeyin, farklı pencerelere atıfta bulunarak bir bakış açısı geliştirmiş oldular.

    uzun bir aradan sonra, ece yücel çevirisiyle, yeni tasarımıyla alakarga’dan çıktı. ecel yücel’in dipnotları da ekli. her okurun okuma deneyimine göre belki rahatsız edici olabilir, okuma akışını kestiği için. ancak bazı kısımlarda bilgi aktarımının gerekliliği hissediliyor. çeviri oldukça sağlam, okunaklı ve akıcı. eğer söylediklerimizi kısaca toparlayacak olursak, pierre boileau ve thomas narcejac’in yazınsal derinliği yüksek olan vertigo, bir dünya yaşama biçimidir. gerçekliğini yitirmiş, düşsel bir akışın içinde dünyayı bilme biçiminin de dış görünümüdür.