1. sinema sanatının propoganda aracı olduğu o kızıl çağlarda, (bkz: gorki) nin (bkz: mat) ını sinemya uyarlayan, sinema vasıtasıyla sosyalizmin gücünü proletaryaya ulaştıran, yönetmen, yazar, senaristdir kendileri.
    bir filmin montajda bitdiğini belirterek, bir şairin şiirinde sözcükler neyse, görüntü de yönetmen için aynı değeri taşır ifadesiyle, kurguyu ön plana çıkarmıştır.
    pudovkin için bir görüntü, - aynı şiir sanatında olduğu gibi - kendisinden sonra gelen görüntüyle birleşerek bir anlam taşımalıdır. ve pudovkin bu kurgu tekniğiyle, çağdaşı olan (bkz: sergey eisenstein) nın entelektüel ve sembolist kurgusuna altenatif sunmuştur.
    bütün o lev kuleshov, eisenstein, vertov ve pudovkinler, bir taraftan devrimin yansıtdığı baş dönmesiyle beraber, sinemanın büyüsü olan - ve bir daha geri gelmeyecek - altın devrini keşfetmişler.

    pudovkinin en ironik modernize temsili olarak ise godardı görürüm. yaşlandıkça gençleşen, hala yaşayan sinema olan jean-luc godardı.

    ve merakımı gizleyemem: onlar şimdiki sinemadan memnunlar mı? gençlik yanılgısı olabilir; fakat hiç zannetmiyorum.