• youreads puanı (8.47)


  1. nick cave and the bad seeds in murder ballads adlı albümlerinden bana her duyduğumda robert browning in porphyria's lover şiirini anımsatan şarkı
    ismiyle müsamma tabii ki aşkı ve cinayeti anlatır
  2. kadın aşık, ışığa uçan pervaneler gibi çekiliyor adama. kaderini ellerine bırakıyor.
    adam kadına aşık, masumiyetine vurgun ve hep öyle kalmasını istiyor.

    3 günlük bir aşk hikayesi. sevdiği kadını elleriyle öldüren adam. sebebini de "all beauty must die!" diye verir bize.

    iki farklı ses tonu; katil ve masum ancak bu kadar güzel birleşebilirdi. ve sözler ancak bu kadar güzel ruh bulabilirdi notalarda.
  3. roman gibi bir şarkı, yüreğinize oturan ve üst üste dinleyerek çekilen acıdan neredeyse zevk almanıza sebep olan 3 günlük bir aşk hikayesi.
    kadın ve adamın ağzından sırasıyla şöyle anlatılır bu hikaye:

    "bana yaban gülü derler
    ama benim adım eliza day'di
    neden öyle derler bilmiyorum
    adım eliza day'ken

    kapımı çalıp odaya girdiğinde
    titremem onun beni sarmalamasıyla dindi
    o benim ilk erkeğim olabilirdi ve itinalı bir dokunuş ile
    yüzümden akan yaşları siliverdi

    ikinci günde tek bir kırmızı gülle geldi
    ve dedi ki, "bana yenilgini ve kederini verir misin?"
    kafamı salladım, yatağa uzanırken
    dedi ki, "sana gülleri göstersem, beni takip eder misin?"

    üçüncü günde beni nehre götürdü
    gülleri gösterdi ve öpüştük
    ve duyduğum son şey fısıldanmış bir sözdü
    yumruğunda tuttuğu bir taşla önümde diz çökerken

    bana yaban gülü derler
    ama benim adım eliza day'di
    neden öyle derler bilmiyorum
    adım eliza day'ken"


    "gördüğüm ilk gün anlamıştım, o benim için tekti
    gözlerime baktı ve gülümsedi
    dudakları güllerin rengindendi
    hani şu nehir kenarında büyüyenlerden, yabani ve kan kırmızısı

    ikinci günde ona bir çiçek getirdim
    görüp görebileceğim tüm kadınlardan daha güzeldi
    ve sordum ona "yaban gülleri nerede yetişir biliyor musun
    öylesine güzel, kırmızı ve özgürce?"

    üçüncü günde onu yaban güllerinin yetiştiği yere götürdüm
    ve banka uzandı, rüzgar öylesine hafifti
    ona veda öpücüğü verdim ve dedim ki, "her güzel şey ölmeli"
    eğildim ve dişlerinin arasına bir gül koydum"