1. az önce yine bir tanesine imza attım. tüm donları, pantolonları çamaşır makinesine attım. biraz sonra da sınav görevim var. giymeye bisiklet için aldığım tayt kaldı sadece. o da şöyle bir şey:http://www.bisiklets.com/myassets/products/224/pr_01_9224_min.jpg?rev=1425573822

    ne halt edeceğim bilmiyorum.

    ek: yarım saat ütüyle, biraz güneşte bekleyerek biraz da vücut ısımla kurutmayı başardım. tavsiye ederim lan, sıcak havada güzel oluyor serin serin... :)
  2. ya bunu ben hep yapıyorum. metronun çıkış turnikesinden geçerken elime kartımı alıyorum ve... din donnn.. ah be kızım kafa neredee...
  3. küçükken sahilde bir elimde ağaç dalı parçasıyla kumda oyun oynayıp, diğer elimdeki çubuk krakeri yerken elleri karıştırmıştım(*:evde denemeyin, tadı kötü ;)). o zamandan sonra da markette yanlış kart vermek, uyamayacak anahtarda ısrarcı olmak gibi dalgınlıklar yapmaya devam ediyorum :)
  4. zilli sınav denen illette her soruya 20 sn. gibi bir süre verilir ve siz sorular için masadan masaya koşturursunuz.

    tarihin en zor zillilerinden birine girdiğimiz 4. komite sınavında bayağı bi' rezilim. sınavım korkunç geçiyor. elim ayağıma dolanmış filan, böyle şaşkınlıktan kadavranın üzerinde filan yazmaya çalışıyorum..

    neyse, artık sonlara doğru gelmişim. kan ter içindeyim de, hala bi' umudum var. yeni gelen soruda ise kocaman bi' maket var. devasa, yuvarlak bir şey.
    bu koca maketi hırçınca kavçaklamamla, kafamda dünyanın en panik teorileri çarpışmaya başlıyor. ' ne ya bu' diyorum kendimce. hayatımda görmemişim böyle bir şey.

    bi' 5-6 sn. böyle düşündükten sonra, yok olmayacak diyorum. kaybedeceğim her soruya deli gibi muhtacım ve sonunda dayanamayarak, nereden estiyse, baş diyorum bu. tabii tabii, kafa bu hatta burnu filan var..

    ama o burnun yanında milimetrik kaslar da var tabii. parmak hesabıyla ölçülebilen kaslar. şöyle burnun hemen yanına bi' parmağını koyarsan labii süperioru bulursun, bize öyle öğrettiler.

    hiçbir şekilde burun diye tanımladığım cismin yanına bi' parmağımı sıkıştıramıyorum ve sonunda hışımla asistana dönerek soruyorum, koca maketi kucaklamkşım filan: ' ben bu burna parmağı sığdıramadım. o yüzden zygomaticus minör yazıcam.. '

    asistan hayatımda gördüğüm en dumur yüz ifadesiyle yanıma koşuyor. arkada birkaç başka asistan hem kızarmış, hem de gülmemek için yırtınıyor. wtf, anlayamıyorum neler döndüğünü.

    asistan elimden maketi alıp arkadaki koca penisi gösterene değin.

    kası hatırlıyorum tabii de, o sıra zil çalıyor.
    zırzırzır filan diye. direkt cehenneme atılacağım sanıyorum.
    yani direkt cehenneme filan atılsam daha iyi, değil mi!?
  5. şahsıma ait en aptalcası değil elbette ama hep aynı tufaya geldiğimden totalde en çok yaşadığım herhalde. bilgisayardan birşey izlerken eğer süresi bir saati aşıyorsa, örneğin 01:15:23 olsun; ne kadar kalmış diye her baktığımda beynim izlediğim kadar dakikayı 115'ten çıkarıp oha, daha çok varmış deyip hayata küsüyor. oyunu çok uzatmayıp 01:15'in aslen 75 dakika olduğuna dair sinyalleri saniyeler içinde gönderse de şoku yemiş oluyorum bir kere. kesinlikle her seferinde. şu süreleri saat bazından dakika bazına alsalar rahatlayacak tek hasta ruhlunun ben olmadığıma eminim.
  6. çok aç olduğum bir anda, iki arkadaş^:ki biri kimya mühendisliği öğrencisi idi^bana lavabo açıcı tanelerinden bir iki tanesini "patlayan şeker aldık yer misin?" diye uzatmış, ben de bakmadan hüpletmiştim. ilk bir iki saniye hakkaten de patlayan şeker gibi mübarek. o panikle bir de üzerine su içmiştim...bugün markette jel formunu gördüm, gözlerim doldu...
    mesut
  7. bugün öğleden sonra başıma gelen olaydır.

    otobüsteydim,çarşıya gidiyordum.çarşıya varmamıza henüz 15-20 dakikalık mesafe vardı.otobüse de yaşlı bi amca binmişti.benimde kulağımda kulaklık.yaşlı amcaya yer vermek için ayağa kalktım ve arka sıralara doğru ilerledim.ve istemsiz bi şekilde inme butonuna bastım.ayıp olmasın,millet izliyor derken otobüsten indim.

    indikten sonra aklımdan ilk geçen madem yaptık bi eşeklik tekrar arkadan gelene binerim oldu.ancak o sırada otobüs kartında para olmadığını farkettim.

    ve ceza olarak çarşıya o mesafeden yürüttüm kendimi.
    eale
  8. bazen o kadar salak oluyorum ki...ve bu salaklıklarım da hep en kötü anımı kollayıp durumumu daha da acınası hale getirmeye çalışıyor. şöyle ki; (*:mesleki deformasyon napalım)

    bugün itibariyle alsancak gardan izbana binip tepeköy istikametine gitmem lazım. tam tren geldi binicem. telefon geldi. kordona geliyoruz dediler. alsancak mı diyorum evet diyolar, iyi o zaman bekliyorum dedim. zaten işten çıkmışım, yorgunum argınım ve aynı zamanda açım. aslında kordona geçerken bişeyler alıp orda beklemekti niyetim. kulaklığı takıp bi yandan müzik, bi yandan youreads, arada batak, bi de şimdi adını hatırlamadığım tıklamalı bi oyun oynarken garda oturup telefonumun şarjını tükettim. bir iki üç hatta bilmem kaç tren geçti. ben hala oturuyorum. neyse aradılar. biz konaktayız dediler. tamam dedim lanet olsun boşverin ben gidiyorum eve. bindim trene. bi yandan da neyse iyi oldu eve gider yemek yer ayaklarımı uzatırım diyorum. gene telefonla takılırken halkapınar yazısını gördüm. böyle soğuk bir duş etkisi. allahım yine trenlerin istikametini değiştirmişler. (bilmeyenler için normalde beklediğiniz yere gelen tren diğer yöne gidiyor). gerizekalı gibi yüksek sesle müzik dinlediğimden anonsu duymamışım herhalde. allahtan kapılar kapanmadan çıktım diğer tarafa geçtim. bekle bekle tren gelmiyor. neyse geldi. dönüş yine alsancağa. alsancak durağında o kadar bekle. trenler gelsin binme. sonra yine bindiğin trenle alsancağa dön. biri beni izlese terörist sanmakta haklı. bir insan bu kadar gerizekalı olamaz bence. hala yollardayım şarjım da %4. aha 3 oldu. neyse bu entry girilsin ve aptallığım tescillensin. ben de ekstra baş ağrısı ve açlığımla eve gitmeye çalışayım.

    edit: biliyorum uzun olmuş. ben de hoşlanmadım. yine de bu zeka ve onulmaz şanssızlığımla eve gelmeyi başardım. söyleyim dedim.
  9. ortaokuldayken tikimle oynayan edebiyat hocama refleks olarak ananskm demiştim. sonra bi göz göze gelmiştik. devamını anlatmayacağım ama en aptalca dalgınlığım buydu, varın siz dusunun.
  10. ilk çıktığım resmi maçta yedek başladım. 2-3 dakika sonra oyuna girdim ve girer girmez ribaund aldım, pas verdim, koşmaya başladım. meğer hücumdaymışız. oyun kurucumuz olan kaptan napıyorsun lan sen der gibi bakınca uyandım. 1-2 saniyelik bir şeydi. aha takıma girer girmez neşe kaynağı olduk diye hayıflanmıştım ama maçtan sonra soyunma odası geyiğinde ondan başkasının fark etmediğini anladım. komikti.