1. "yaptıysam, öyledir" derdi rahmetli. kim karşı çıkabilir ki, bu karşı çıkışa. doğruymuş, yanlışmış gerçekmiş, yalanmış... he canım he, sen tartışa dur. atı alan üsküdar'ı geçti.

    bu muhabbet aklıma hep sünnet oluşumun kısa hikayesini aklıma getiriyor. çünkü uygunluk, "oldu da bitti, maşallah" deyişinden başka bir forma giremiyor mu, diye düşünmeden edemiyorum. elbette akıl ve mantık çerçevesinde.

    6 yaşımda cevizli, tugay yolu'ndaki pamukspor'un yaz kampına yazdırmışlardı beni. basket antrenmanım bitmiş, annemle babam beni almak için kulübe gelmiş, eve dönüyoruz. arabada aile dostumuz ruşen amca -ki kendisi kirvem olur- ve karısı ipek abla da vardı. nasıl olduysa mevzu benim hala sünnet edilmememe geldi. ya işte ne yapsak, nerede yaptırsak, çocuğun yaşı da geçiyor vesaire. en sonunda kazasker-ayşekadın taraflarında birçokları önünden geçilen ama hiç işimizin düşmediği polikliniğin önünden yine geçtiğimiz sırada, polikliniğin girişine asılmış büyükçe tabelada, sünnet işlemleri tarzı bir yazı görünce babam anında çekti arabayı sağa. tam olarak hatırlamıyorum fakat, arabanın içinde 5-10 dakika boyunca yapalım mı, yapmayalım mı, ne edelim, nasıl edelim, tarzında tartışmalar döndü sanıyorum ki. tabi benim o andan sonra gözler kararmış olmalı ki, gözlerimi açtığımda hemşire bana, bütün sakinliği ile gülümseyerek, geçmiş olsun delikanlı, diyordu.