1. yaşamın en kötü hallerinden biri olan 'yaşamamak'ı bize seçtiren şey ; kaybetme korkusu. yaşamın içinde birçok hal, birçok olay vardır. yaşamama hali dışındaki bir yaşam tarzında insan elbet bir eşyaya, arkadaşa, ilişkiye, bunların sonucunda anıya, kısacası birçok şeye sahip olur. ve bu sahipliğin insanda yarattığı en baskın korku ; kaybetme korkusudur.
    çocukken en beğendiğimiz oyuncaklarımız kırıldığında ne çok ağlamışızdır değil mi .. ; sevdiği şeyi kaybeden bir insanın üzülmemesi imkansız. eğer üzülmüyorsa kaybettiğine sevmiyor demektir zaten. işte bunun farkına varan bazı bireyler - ki bu bireylerin çoğunlukla üzüntüleri sevgilerinden büyüktür - üzülmekten korktukları için, üzülme ihtimalleri olduğu için yaşamamayı seçerler. misal yakın bir arkadaşlık ilişkisi bir anda biten bir insanın bir daha yakın ilişki kurmaması, eğlenmeye gideceği arkadaşları ile ileride görüşmeyeceği düşüncesi ile, onları da kaybedeceğim düşüncesi ile görüşmemesi gibi gibi.
    yaşadığı şeyleri, anıları veya eşyaları kaybetme korkusu olabileceği gibi diğer taraftan da kötü yaşama korkusu insanı sarabilir. bu da genelde üst üste gelen başarısızlıklar, insanın kendine olan güvenini ve inancını kaybetmesi sonucu ortaya çıkabilen bir durumdur. misal bir sevdiğini mutlu edemeyen sevdalı bir daha sevmekten korkabilir. bir ilişkiyi yürütemeyen bir insan yeni bir ilişkiye başlamaya tereddüt eder, becerememe korkusunu kendisinden kolay kolay atamaz. türk edebiyatı'nın büyük yazarı oğuz atay tutunamayanlar adlı eserinde bu durumu çok güzel bir şekilde açıklamıştır :
    '' kötü bir resim asarım korkusuyla hiç asmadım ; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım. ''