1. ben bunun ulkemizde tartisildigini gordukce delleniyorum... ozellikle sehir icinde.

    yaya'nin gecis ustunlugunu icsellestirmek, yani bunu sorgulamamak, icin bence iki etken gereklidir: 1- ya cezalar cok agirdir ve sike sike kabul edersiniz, 2-ya da ilkel durtulerine hakim olabilen, evrimlesmis, medeni ve duzgun bir insansinizdir, seve seve kabul edersiniz...

    ilkel durtu dedigim de, guclu ve buyuk olanin her ortamda her zaman oncelikli oldugu sanrisidir. dolayisiyla trafikte de en gucsuz olan hep en dusuk seviyede kalir... bu mantiga gore bi mercedes tofas'tan onceliklidir misal, veya bir jip bir binek arabadan...

    siralama asagi yukari soyle (isteyen sokaga cikip test edebilir):

    kedi/kopek--> yaya --> biskilet --> mobilet --> motosiklet , triportor --> kucuk binek araba --> iri/luks binek araba --> pick-up --> suv/jip --> kamyonet --> kamyon --> tir --> tren :)

    orman kanunlari boyle der.
  2. üstünlük falan bilmiyorum da ölçüsüz yaşıyoruz. metroda sıra bile olamıyoruz, değil ki kırmızı ışık kavramını anlayalım. şehir içinde çok yoğun olan yerlerde araç trafiğini de sekteye uğratmamak adına ışıklandırmaya yayaların da uyması zorunlu olmalı. ama ben en işlek yerlerde bunu göremiyorum. yolun ortasına pat diye bir atılma, hızını almış aracı engelleme. bazen dakikalarca o ışığı beklediğim için kendimi keriz yerine koyan yine benim. hoş ışıklandırmalarda bir arıza var mı yok mu bilemem. o da bir ayrı muamma ya, neyse..

    yine metro, üst geçit gibi dar yerlerden yürümesini de bilmiyoruz ki. yolun sağından yürüyememe sorunumuz var. takıntılı olduğum mevzulardan biridir. o yüzden bu olaya da iki taraflı bakmak gerek diye düşünüyorum. sonuçta yayalar da bir gün bir araç sürücüsü olabiliyor. trafik kuralları hepimiz için geçerli. ama "üstünlük hep bende olsun" diyen kafalara hapsolmuşuz.