yılmaz özdil

Kimdir?

yılmaz özdil, (d.1965, izmir), türk gazeteci yazardır. yılmaz özdil, izmir atatürk lisesi'nin ardından ege üniversitesi basın yayın yüksek okulu gazetecilik bölümünden mezun olmuştur. mesleğe yeni asır gazetesinde muhabirlik yaparak başladı. ardından fatih çekirge'nin genel yayın yönetmenliği yaptığı star gazetesinin kuruluşunda bulundu. star gazetesinden ayrıldıktan sonra ciner medya grubu'na geçti. sabah gazetesinde köşe yazarlığı ve atv haber genel yayın yönetmenliği görevlerinin üstlendi. atv ve sabah'ın tmsf'ye devredilmesinin ardından hürriyet gazetesine geçti. 2008 yılında uğur dündar'ın sunduğu star ana haber bülteninin yayın yönetmenliğini yapmaya başlayan özdil, hâlen hürriyet'in üçüncü sayfasında yazmakta ve aynı zamanda fanatik gazetesi çatısı altında spor yazarlığı da yapmaktadır.


  1. burası da ilginç bir şekilde akp nin trolleri ile dolmuş. yılmaz özdil' e hakaret ediliyor güya ulusalcı diyerek.
    ulusalcılık; ulusunun çıkarlarını üstün görme, ulusunun yükselip kalkınmasını istemek olarak tanımlanır, milliyetcilik ile eşdeğer sayılabilir, ancak milliyetçilik atatürk milliyetçiliğinden çıkıp ırkçılıkla eşdeğer hala geldiği için memleketimizde, yeni bir kavram ve turkçe bir kelime olarak ulusalcılık ortaya cıktı.
    bu ülkenin her yurt sever evladı, ulusunun cıkarlarını başka uluslara karşı savunur. bunun aksini isteyen zaten haindir. ulusalcılığı kötü bir sey gibi gösteren akp, devlet yönetiyor, onlara gore devletin ve milletin cıkarlarini savunmak kötüdür. bir ulke düşünün ki hükümeti ulusalcılığı kötülüyor. medyası ve satılık troluyle insanlara bu fikrini yayıyor, çoğu kişi de inaniyor. vay memleketin haline.

    yılmaz özdil ve diğer atatürkçüler yurtseverlige, ulusalcılığa devam edecek. ulusalcilik utanilacak degil ovunulucek bir kavramdir
  2. yakın geçmişte olup unuttuğumuz ya da unutmak istediğimiz gerçekleri hatırlatan yazardır. omega 3 eksikliğine karşı dik bir duruş sergilemektedir
  3. Akp'yle cemaat imam nikahlıyken sakal bırakıp, umreye koşanlar, şimdi Atatürk posteri asıp, utanmasalar kalpak takacaklar.
    *
    Gençler soruyor haliyle…
    Nasıl oluyor da oluyor?
    *
    Aslında bunun cevabı sadece bir kelimedir ama…
    Üç kitaptan oluşur.
    *
    Esir şehrin insanları
    Esir şehrin mahpusu
    Yol ayrımı
    *
    Kemal Tahir üçlemesidir.
    Tee 1956'da yazdı.
    *
    Esir şehrin insanları… İşgal altındaki devletin, yiğit evlatlarıyla verdiği milli mücadeleyi anlatır. Birinci dünya savaşının hemen sonrasıdır, Osmanlı yenilmiştir, İstanbul işgal edilmiştir. Romanın kahramanı Kamil bey, konaklarda büyümüştür, çünkü padişahın vezirlerinden birinin oğludur, zengindir, Avrupa'da yüksek tahsil yapmıştır, yabancı lisanlar bilir, savaş sırasında İspanya'dadır, önce biraz ortalığın durulmasını bekler, ancak, sonra bakar ki bu işin durulacağı filan yok, tası tarağı toplar, yurda döner, İstanbul'a gelir, savaşın getirdiği yoksulluk Kamil beyi ve ailesini de vurur, mal varlığını satsa, kime satacak, ortalık yangın yeri, işsiz güçsüz beş parasız kalır, bir dostu aracılığıyla bir gazetede iş bulur, gazetenin sahibi milli mücadeleye destek verdiği için hapistedir, gazetenin yazarları hep kuvvacı'dır, gazete aynı zamanda, Anadolu'ya gizli belge taşıyan örtülü bir istihbarat ağının parçasıdır. Kamil bey el bebek gül bebek büyümüştür ama, karakterli adamdır, bana ne demez, direnişe kayıtsız kalmaz, çalıştığı gazete sayesinde milli mücadele hareketine katılır, ateşten gömleği giyer, günler akıp giderken, maalesef, Anadolu'ya gönderilecek bir evrağın teslimi sırasında yakalanır, işgal güçleri tarafından tutuklanır. O anda öğrenir ki, gazete sayesinde tanıştığı ve milli mücadeleci olarak bildiği pek çok kişi, aslında Osmanlı hafiyesidir, bildiğin haindirler, işgalcilere gammazlamak için aralarına sızmışlardır. Kamil bey dürüsttür, namusludur, yurtseverdir, araya girenlerin ısrarına rağmen milli mücadeleye sadakatini korur, kimseyi ihbar etmez, yedi sene hapse mahkum olur.
    *
    Esir şehrin mahpusu…
    Kamil bey hapistedir. Memleketin kurtuluş mücadelesi sürerken, kendi kurtuluş mücadelesiyle başbaşa kalır. Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın demediği için, vatan direnişine katıldığı için, itle uğursuzla aynı koğuşa atılır. Ailesi bile sırtını döner, kendin ettin kendin buldun demeye getirirler. Kamil bey, hayatının bu en zor döneminde, bir zamanlar ait olduğu toplum kesiminin gerçek yüzüyle karşılaşır, yakın arkadaş bildikleri aramaz sormaz, aman bulaşmayalım, onun yüzünden bizim başımız da derde girer diye selamı sabahı keserler. Kişisel menfaat için vatanı satmakta mahsur görmeyen, memleket elden gitmişken hâlâ cüzdanını doldurmaya çalışan, işgalcilerin gözüne girmek için yatağına bile girmekten çekinmeyen, çürümüş, kokuşmuş, işbirlikçi insanlar görür Kamil bey… Güce nasıl taptıklarını, paraya nasıl tamah ettiklerini, ne denli çıkarcı, ne denli şuursuz, ne denli puşt olduklarını görür.
    *
    Yol ayrımı… Cumhuriyet'in ilk yıllarını anlatır. Kamil bey özgürdür artık, milli mücadele kazanılmıştır, Türkiye kurtulmuştur, tehlike geçmiştir. Memlekette ne kadar tescilli yavşak, ne kadar kaypak, ne kadar dönek, ne kadar fırıldak varsa, hepsi anında millici olur! Daha üç gün önce işgalcilerin kıçını öpenler, en büyük Atatürkçü olur. Zor zamanlarda masanın altına saklananlar, biz şöyle direndik böyle direndik filan diye, kahraman olurlar. Vatan için ağır bedeller ödeyen Kamil bey gibilerin hayatı kayarken, omurgasızlar baştacı edilirler.
    *
    100 sene önce böyleydi.
    100 sene sonra aynıdır.
    *
    Kamil beysen, ömrün boyunca eziyet çeken adamsın.
    Yavşaksan, her devrin adamısın.
    *
    Ve aslında, Türkiye'nin başına gelen tüm felaketlerin… Silahlı-silahsız işgallerin, devleti ökse otu gibi saran tarikatlerin, emperyalist maşası casus cemaatlerin, “the darbe”lerin, yolsuzlukların, hırsız siyasilerin, suratına tükürsen yarabbi şükür diyen yandaş işdünyasının, soyuyorsa beni soyuyor diyen gönüllü cehaletin, gelene ağam gidene paşam diyen hacıyatmaz bürokrasinin, aydın ihanetinin, kiralık gazetecilerin, hepsinin sebebi… Bu ülkede bazı şeylerin hiç değişmemesinin temel sebebi, işte bu “ikiyüzlülük”tür.

    link
    ozumm
  4. istediği kadar aydın, şahane, muhteşem olsun ben bu adamı sevemiyorum, sevmiyorum...

    neden mi?
    bir kere il milliyetçiliği denen şeyi sevmiyorum ve bu adam izmir diye diye güzelim ilden soğuttu beni... (bkz. adanalıyık allah'ın adamıyık, tokatlıyık bek dadluyuk, 35.5 karşıyaka, angara'nın bağları, çorumluyuk ellaam, antep'in hamamları gibi sinirlerimi zıplatan sosyal medya sayfa ve söylemleri)
    ayrıca, boyoz, çiğdem, gevrek gibi yiyeceklere de yüklediği anlama da uyuzum...
    bir de inanılmaz militarist bir adam, bu da sinir bozucu...
    en kötüsü de uğur dündar ve müjdat gezen'le oluşturduğu üçlü fatale combodur... beş dakika tahammül edemiyorum bu üçü bir araya gelince...
    benim için yandaş kanallardaki tiplerden hiçbir farkları yok...
    türkçesi ve özeti, fena halde itici bu adam ve benzerleri...

    not: asla ve asla iktidar trolü değilim ve olmayacağım...
  5. katırlara bile üzülmeyen kimse.
  6. fikirleri ve bilgi birikimini değerli;aşırıya kaçan ulusalcılığını,bugün de yazdık demek için yazmasını itici bulduğum yazar.
    self
  7. kendisi
    *
    sözcüde
    *
    yazan
    *
    bir
    *
    yazardır.
  8. (bkz: 27 nisan 2016 yılmaz özdil yazısı)

    yazmam gereken bu başlık olmasına rağmen, sanırım yazının içerdiği küfür dolasıyla, sansüre uğramış.

    birkaç şey söylemek istiyorum, "aaa küfür edilir mi?" filan değil. öncelikle kendisinin savunduğu, laiklikte dahil hiçbir düzlemde buluşmam mümkün değil. akp'nin -islamcıların- toplumu ahlak erozyonuna tutması, akp rejiminin ciddi baskı uygulaması -faşizm- vs... çok sayılır ve bir çoğunda, muhalif kesimle hem fikirim ve ancak, bu tarz bir söylemi nereye oturtucağımı hakikaten kestiremiyorum.

    yani, bu söylemin temsil ettiği zihniyet bugün içinde bulunduğumuz islamcı faşizmin bir ton daha açığını ya da daha kapalısını -ne fark eder- anımsatıyor ve de hatırlatıyor. laiklik, bir toplumsal model olarak savunulmalı ve teorik alt yapısı hazırlanmalıdır. toplumsal modeli, toplum hareketleri yani, kitleler savunur. bu noktada kitlenin, net ve sade olması gerekiyor. hali hazırda, bu toplumsal modeli, savunduktan, alt yapısını hazırladıktan sonra zaten ciddi bir biçimde, karşı kitleyi geriletmiş olacaksınız.

    zaten benim açımdan da sorun burada, bunu herkes tarafından adı malum olan bir kitle beceremiyor, bunun alt yapısını kuramıyor. laiklik için kavga edilir, savaşılır yanlış anlaşılmasın söylemek istediğim bu değil, benim bahsettiğim alt yapı ve model sorunudur ve zaten ikisi de birbiriyle bağımlıdır.

    yılmaz özdil gibi insanlarla bu model ne kurulur, ne de alt yapısı örgütlenir. salt laiklik meselesi değil, kürtlerle vs... ile özdil kafası ile buluşamazsınız ve olduğunu yer de, dar bir alanda ancak küfür edersiniz.

    bugün ettiği küfüre hiçbir suretle katılmıyorum, bunun akit,yenifaşak, star, sabah vs... ağzından hiçbir farkı yok.
  9. Bugünkü yazısı;

    Laiklik konusunda söylenmesi gerekenleri anlatmış.

    Laiklik kadındır
    Keriman Halis Ece’dir laiklik.
    Sabiha Gökçen’dir.
    Halet Çambel’dir.
    Bahriye Üçok’tur.
    Türkan Saylan’dır.
    Muazzez İlmiye Çığ’dır.
    Suna Kıraç’tır.

    *

    Laik kelimesi, Yunanca “laikos” sıfatından geliyor. Laikos’lar ruhban sınıfından olmayan, toprak zengini olmayan, tüccar olmayan demekti. Yani, yurttaş haklarına sahip olmayan sıradan halk kitleleriydi. Kadınlar, çocuklar, ırgatlar ve kölelerden oluşuyordu.

    *

    Monarşiyi yıkan Fransız devrimcileri, kendi laikoslarına... Yani “sans culotte-baldırı çıplak” tabir edilen sıradan halk kitlelerine “eşit yurttaşlık” getirdi. Böylece, ruhban sınıfının tekerine çomak sokulmuş oldu. Kiliselerde derhal karalama kampanyası başlattılar, devrimcileri “dinsiz” yaftasıyla aforoz ettiler.

    *

    Laikos sıfatı Fransızca’ya laique diye geçti. Türkçe’ye de Fransızca’dan laik diye geçti.

    *

    Türk devriminin temel taşı laiklik kavramı, Fransızca’dan Türkçe’ye geçerken, dinsizlik iftirasını da beraberinde getirdi. Fransa’daki ruhban sınıfı ne yaptıysa, buradaki ruhban sınıfı, şeyhler-şıhlar-tarikat ağaları da aynısını yaptı. Sıradan insanların “eşit birey” olmalarına karşıyız, herkese hukuken eşit haklar verilirse, bizler bu ahaliyi nasıl sömüreceğiz diyemediler, “laiklik dinsizliktir” dediler. Karalama kampanyasını “din” üzerine oturttular.

    *

    Laiklik kavramının kökenindeki laikos’ların çoğunluğu kadındı. Adı üstündeydi yani... “Eşit birey” imkanı veren laiklikten en çok faydalanan sınıf, kadınlar oldu.

    *

    Laikliğin özellikle kadınları özgürleştirmesi, kadınları erkeklerle hukuken eşit hale getirmesi, yobazları çıldırtmıştı. Çünkü, ters orantılıydı... Kadınların toplum içindeki varlığı ne kadar artarsa, ruhbanlar o kadar güç kaybediyordu. Tekkelere zaviyelere, tarikat yuvalarına gelen erkeklere bir şekilde nüfuz ediyorlardı ama, hapsedildiği evinden çıkıp okula gitmeye başlayan kızlara, sosyal hayata karışan kadınlara müdahale edemiyorlardı.

    *

    Toplumun yarısına, sadece erkeklere hükmetmeye programlıydılar. Toplumun öbür yarısını kontrol edemiyorlardı. Kadınlar özgürlüğe kanat çırpan kuşlar gibi ellerinden avuçlarından kaçıyordu.

    *

    İşte bu nedenle, Mustafa Kemal vizyonunun, Türk devrim mucizesinin merkezinde “laiklik” ve “kadın” vardı.

    *

    Ve işte tam bu nedenle, Atatürk düşmanlarının, karşıdevrimcilerin ortak paydasında “din tüccarlığı” ve “laik kadın”a alerji vardır.

    *

    Habire doğursun, hamileyken sokağa çıkmasın, kahkaha atmasın, parklarda kızlı-erkekli oturmasın, sussun, haddini bilsin filan... Bunları söyleyenlerin ortak özelliği, anti laik olmalarıdır.

    *

    Yıldız Kenter’dir laiklik.
    İdil Biret’tir, Suna Kan’dır.
    Leyla Gencer’dir.
    Müzeyyen Senar’dır.
    Neriman Altındağ Tüfekçi’dir.
    Aysel Gürel’dir.
    Türkan Şoray’dır, Fatma Girik’tir, Filiz Akın’dır.
    Adile Naşit’tir.
    Duygu Asena’dır.
    Filenin sultanlarıdır.
    Potanın perileridir.

    *

    Laiklik, kadındır.

    *

    Yobazlığın panzehiri...
    Laik kadınlardır.

    kaynak
    ozumm
  10. yazılarıyla sık sık bir çok insanın damarına basan,bazılarından çığlıklar yükselmesine sebep olan yazar.işin bana en ilginç gelen tarafı, birbirine düşmanca bakan kesimlerin bazen aynı anda yazdıklarının yanlışlığını ortaya sermek yerine sadece yazılarındaki fikirlere değil,kendisine de saldırılıyor olması.bu durumu anlamaya çalışıyorum kendimce sevip sevmediğimden değil,arada okumak dışında ayrıca bir sempatim yok.