1. olmayacak şeyler hakkında, inanılmayacak sözler karşısında yahut abartılmış yalanlar hakkında bir alay ifadesi olarak "yok devenin başı!.." deriz. hikâye güya, hoca nasrettin'in çocukluğunda geçmiş:

    nasrettin'in dul annesi ince eğirip sıkı sardığı ipleri oğluna verir, götürüp pazarda uygun fiyata satarak, geçimlerini temin etmesini istermiş. nasrettin yumakları pazara götürür, saatlerce elinde gezdirir, hatta bazı zamanlar satamadan geri getirirmiş. nasrettin'in saflığından istifade etmek isteyen bazı uyanıklar, aralarında anlaşıp yok "ipin kötü eğrilmiş", yok "gevşek sarılmış," vs. diyerek, sözlerini yandaşlarına tasdik ettirip malı ucuza kapatmaya dadanmışlar. nasrettin eve gelip de annesinden azar işitmeye başlayınca, aldatıldığının farkına varır, ancak iş işten geçmiş olurmuş. bir, iki derken nasrettin bu işe içerlemiş ve pazar çetesine bir oyun oynamayı planlamaya başlamış.

    bir kurban bayramı ertesi olsa gerek, nasrettin, bir deve kellesi ele geçirip annesinin iplerini ona sarmış. tabiî yumak hem büyük, hem de ağır olmuş. pazara vardığında ber-mutat aynı madrabaz müşteriler, etrafını çevirmişler. ancak ne var ki yumak pek öyle ucuza kapatılacak gibi değil. evirip çevirdikten sonra fiyatını sormuşlar. nasrettin, o güne dek kendi hakkından ne kadar çaldılarsa hepsini toplayıp uygun fiyatı söylemiş. o sırada içlerinden biri güya fiyatı kırmak için alaylı alaylı söylenmiş:
    — nasrettin! yumak oldukça büyük, pek de ağır. içinde taş
    olmasın?!.. soruyu,

    yok devenin başı, diye cevaplar nasrettin, alaylı alaylı! pazarlık biter ve nasrettin parasını alıp güle oynaya evin yolunu tutar. ertesi gün yumağın içinden gerçekten deve başı çıktığını gören uyanıklar (!) nasrettin'i tutup doğru, kadının huzuruna götürürler. kadı sorar:
    — yumağın hileli imiş. niye hileli mal sattın? nasrettin itiraz eder:
    — zinhar kadı efendi! bunlar bana sordular "içinde taş mı var?" diye. ben de "yok devenin başı!" dedim. buna rağmen, onlar yine de satın aldılar. bunda benim ne kabahatim ve hilem olabilir?

    kaynak: iki dirhem bir çekirdek