1. bu yorumun başlığı tam olarak bu mudur emin değilim ama en çok bu başlık karşılıyor. toplum/insan psikolojisi, siyaset gibi konuları kapsasa da en genel bu bu başlık altında incelenebilir.

    bu akşam sosyoloji okuyan arkadaşımla yaptığım uzun bir muhabbet, önceden kafamda olan düşünceleri daha da oturtmamı sağladı. durum şöyle ki:

    bilindiği üzere tarih boyunca farklı toplum yapıları olmuştur. ilk başka küçük kabileler olmuş, sonrasında küçük şehir devletleri, imparatorluklar ve fransız devriminden bu yana da ulus devletleri. gitgide daha fazla insan bir çatı altında yaşarken birden tekrar ayrılmışlar. bu bariz bir fark. ama olaylardan birisi şu. fransız devrimine kadarki yönetim biçimlerinin demokrasiden uzak olması. ya birine ya da bir gruba bağlı yönetim var. bu sistemin ortaya çıkışı insanlık kadar eski. ilk insanlara hz. adem liderlik yapmış, sonraki gelenler de hep bir lider ihtiyacı duymuş. öyle görmüş öyle büyümüşler çünkü. kabilelerin bir reisi, şehir devletlerinin kralları, imparatorlukların imparatorları olmuş. sonra fransızlar çıkmış sahneye. "kocaman insanlarız, çok şükür aklımız başımızda, biri önceki kralın oğlu diye neden ülkeyi yönetme hakkı olsun ki" demişler. "yönetme yeteneğini"nin herkeste olduğunu savunup, halkın içinden devlet başkanlarının çıkabilmesi gerektiğini savunmuşlar. bildiğiniz gibi bu olaylar milliyetçilik akımını ortaya çıkarmış, imparatorluklar dağılmış, ulus devletleri kurulmuş. yüzyıllar önce yunanların kurmak istediği demokrasi nihayet kabul gören bir şey olarak dünya sahnesinde yerini almış. hem de ne almak. her şey iyi güzel. seçimler yapılıyor, yöneticiler seçiliyor, zamanı gelince onlar iniyor yenisi seçiliyor. ama insanın alışkanlığı olmuş işte. değişiklik sevmiyor insan. "birine bağlanılsın, o yönetsin, o güçlü olsun" istiyor. yöneten güçlü olursa ülke güçlü olur düşüncesi var çünkü. gücün tam olarak neye bağlı olduğunu bilmeden körü körüne bir inanış. kendi seçtiğini kral gibi görmeye başlayan, kendi seçtiği adam için canını vermeye hazır insanlar ortaya çıkmaya başlıyor. atomu parçalayacak, mars'a gidecek, evrenin sırlarını çözmeye çalışacak zekası olan insan dönüp dolaşıp yine birine bağlanıyor. din gibi. bağlanmayı seviyor. ve bunun en büyük sebeplerinden biri eğitim. insanların doğru düzgün eğitilmeden yenilikler yapılmaya çalışılması. işte ulu önder mustafa kemal atatürk'ün de çalıştığı oydu. eğitim vererek insanları bilinçlendirme. ama hayko cepkin'in de çok güzel dediği gibi "bir insanı eğitmemek, ona istediğinizi yaptırmanızı sağlar". liderler güçlenmek için kendi otoritelerini kurarlar. bu süreçte insanları da söylediklerine inandırmak zorundadırlar. bu yüzden eğitimi doğru verdirmezler. böylece istedikleri her şeyi yaptırabilecekleri toplumlar oluştururlar.

    demem o ki. insanlık boyunca giden sistem, her ne kadar bozulmuş gibi görünse de tıkır tıkır işlemeye devam ediyor. dünyanın en büyük ülkesinin başına büyük bir iş adamı geçiyorsa, insanların demokrasiye değil güce önem verdiğini ve hatta devletlerin dev şirketler olduğunu rahatça söyleyebiliriz.

    buna karşı çıkmak kolay değil elbette. eskisi gibi değil. milyarlarca dolarlık piyasalardan bahsediyoruz. ama daha iyi yaşamak, yönetilmek için artık doğru eğitim gerekiyor. yoksa yaşamak pek de mümkün olmayacak.

    fazla siyasete girdim gibi dursa da, olayın tamamen toplum/insan psikolojisi olduğunu fark etmek gerekiyor. ayrıca eğitimimin herhangi sosyal bilim üzerine olmadığını da belirtmem gerek sanırım.
    jimi
  2. yönetim, başlı başına politik ve ideolojik bir eylem düzeyine yansımış etkinlikleri ifade eder.

    yönetim olgusunu ele almak, politik toplumla yüzyüze gelmek demektir. yönetmek eylemi, hükmetmek ve iktidar olmak ise yönetilmek de boyun eğmek, hükme rıza göstermek anlamına gelir. ancak çoğu zaman yönetmek ve yönetilmek iç içe geçen birbirinin anlamını farklılaştıran ve birbirine anlam veren bir düzey, iki farklı kavramın anlam bütünlüğüdür.

    bu konuya ilişkin atıf yapılan en yaygın örnek ise: iki kişinin bir araya gelerek taş yuvarlaması örneğidir. iki kişiden biri "şimdi" ya da "haydi" diye komut verdiği anda o iki kişi arasında yönetme edimi başlamıştır. ikisi aynı işi yapar ama başlatıcı komutu verme yönüyle biri farklılaşır.

    insanlık tarihindeki yönetim olgusu ise bu örnekte belirtilenden çok daha karmaşık ilişkiler üzerinde yükselir.
    ozee