1. uzunca bir süredir hastalıkla cebelleşiyorum. yanlış anlaşılmasın öldürücü değil (şimdilik) ama gerçekten süründürüyor. yakın çevremde de ciddi sağlık sorunları var. memleket desen kan gölü, patlayan bombalar, yitirilen ve artık yeniden kazanılması da çok zor görünen "birlikte yaşama arzusu", kaybedilen umutlar, derinleşen yaralar... (duyar kasmak dediğiniz bu mu?). dünyanın durumu da hiç parlak değil. bu tempoyla gidersek, ömer madra'ya göre öyle yüzlerce yıl değil 35 yılımız kalmış

    ben zaten hayatımın hiçbir döneminde "kendimi çok iyi hissediyorum" diyebilmiş biri olmadım (olamadım). çocukluğumun o muhteşem zamanlarında bile hep endişeli, melankolik, hüzünlü bir yanım vardı. hal böyleyken, zaten açılmış yaralar bile sağaltılmamışken ve yenileri açılırken, kendimi "harika" hissediyor olsaydım gerçekten şaşardım.

    içsel düşünce süreçlerimin önüne geçtiği ve sahte bir rahatlama hissi yarattığı için uzun süredir yazmıyordum. hele buraya yazmayı hiç düşünmemiştim. demek ki her şeyin bir ilki olurmuş. büyük lokma yiyip büyük söz söylememeliymiş.
  2. bugün musa anter'in, apê musa'nın aramızdan çekilip alındığı gün. tam 26 yıl geçmiş. dalyan'da tatilde idim ve kaldığımız otelin terasındaki televizyondan öğrenmiştim haberi. hiçbir ayrıntı hatırlamıyorum haberin verilişine dair. ama içimin yandığını hiç unutmuyorum. duygular ne olursa olsun unutulmuyor çünkü. aklım almamıştı. ve ailemle bile paylaşamadığımdan gidip en yakın dostumu aramıştım ağlayarak. telefonda uzun uzun ağlayıp uzun uzun susmuştuk. buraya başlığını açmamış olduğum için hayıflandım ve dertlendim.

    oğlu dicle anter yazmış bugün gazete duvar'da. en azından onu paylaşmalıyım. anısı önünde saygı ve sevgiyle eğiliyorum.

    Devletin Musa Anter davası için parası yok!