1. kafasında tüm bu düşüncelerle apartmanın kapısından çıkarken, sokak lambasının aydınlattığı kapının aynalı camından kendini gördü ve "şakaklarıma kar mı yağdı, ne var. benim mi allahım bu çizgili yüz" diye geçirdi içinden. kafasındaki düşünceler daha da artmıştı, yaş otuz beşti gerçekten, peki yolun yarısı mı sonu muydu ? buradan sonra başka bir yol bulunur muydu ? delikanlılık çağındaki cevher gözünün yaşına bakmadan gitmiş miydi ? zamanla nasıl değişmişti insan.. o güler yüzlü adam artık "o" değildi, bugün iki kere karşısına çıkan ilk aşkının hatıraları bile yabancı gelmişti, dostlarla da yolları ayrılmıştı, giderek yabancılaşmıştı. dıştan içe doğru bir yabancılıktı bu; önce etrafındakiler sonra kendisi yabancı gelmeye başlamıştı kendine. sonrasında öyle bir büyüdü ki yalnızlığın doğurduğu yabancılık hissi; önce ufacık iş yerine, sonra mahallesine, semtine, yıllardır koynunda uyuduğu, serserilik yaptığı, ilk aşkı tattığı, gezdiği tozduğu, yeri gelince savunduğu onun için sokaklarda sabahladığı şehrine.. derken tüm dünyaya yabancı gibiydi, hayır hayır yabancıydı. gittikçe artarken yalnızlığı, gittikçe artıyordu da yabancılığı.. her doğan gün bir dert olmuştu onun için. her gün her şeye ve kendine, kafasının içindekilere tahammül etmek ve çıldırmamaya çalışmakla geçiyordu.
  2. şu son bir saatte içinden geçenler, içinden geçtikleri neydi neyin nesiydi sanki? yüzlerce metre yukarıda uçan şu kuş onun mu içinden geçiyordu yoksa o mu kuşun içinde süzülüyordu? bilmiyordu bilemedi de ve hatta bilmek istemedi de. işin aslı şuydu; canı sıkkındı morali bozuktu ve açıkçası işin aslı yoktu. iş içinden çıkılmaz bir hale gelmişti ve nedenini bilmiyordu. içinde bitmek bilmeyen bir konferans vardı ama ne soytarılık ne saçma söylemlerle. kendi bile inanmıyordu dediğine ve nasıl her seferinde aynı palavrayı yediğine şaşıyordu. neydi derdi neyle kavgası vardı çok mu acılıydı hayat hikayesi hayır hayır bilmiyordu, bilmeyecekti de. sormaya lüzum görmedi bu yüzden kayarken zaman kılıflarının
  3. kiliseye girer girmez durdu. "hayır, dur!" diye bağırdı. peder döndü baktı. "ne oldu evlat?" diye sordu. "bir sorun mu var?" "hayır! dur, böyle konuşma." diye cevap verdi. etrafına bakındı. bir kilisenin içerisindeydi. hayır, bu doğru olamazdı. daha bu sabah evden işe çıkmamış mıydı? ve şimdi bir kilisedeydi. "peder, benim evim nerede?" diye sordu. pederin yüzünde şaşkınlık okunabiliyordu. "oğlum, ne demek istiyorsun?" diye sordu peder.

    o an her şey yerli yerine oturmaya başlamıştı. "peder, ben ümraniye'de oturuyorum. ümraniye'de hiç kilise yok. ben neredeyim peder? seni tanımıyorum. neredeyim ben? sabah işe diye evden çıktım. akşam saati benim bu kilisede ne işim var?"

    o kokuyu aldı. yıllarca kapalı kalmış bir odaya girince alınan o kokuyu aldı, içine çekti. hissedebiliyordu. ve karanlık. her yer kararmıştı. o egzotik kokuyu ciğerlerine doldurdu ve gözlerini kapadı.

    koku geçtiği an gözlerinin önündeki perde de kalktı. evindeydi. akşam saati. aklı hala az önceki kilise ve pederdeydi. o kiliseye nasıl varmıştı? sabahleyin iş için evden çıkmıştı. işe gitmiş miydi? iş çıkışı mı gitmişti o kiliseye? neden? neredeydi bu kilise? peki o peder kimdi?

    hiçbir şey hatırlamıyordu. tek hatırladığı sabah evden çıkışıydı. ondan sonra neler yaşadığını hatırlamaya çalışıyor, eliyle kafasına kah vuruyor, kah masaj yapıyor, ancak bir şey hatırlayamıyordu. "patrona telefon etmeliyim." diye düşündü. işe gitmediğini düşünüyordu şimdi. "en azından özür dilemeli." "bir dakika." diye düşündü. eğer işe gitmediyse patronu onu mutlaka aramış olurdu. telefonunu çıkardı. o anda telefonu çalmaya başladı. numarayı tanımıyordu. dahası, numara pek bir garipti: 0000 111 22 33. böyle bir numara arıyordu. "bu nasıl telefon numarası?" diye düşündü. telefonu açtı.

    "iyi dinle beni! zamanım yok. senin de zamanın yok." bir kadın sesiydi. zamanım yok diyordu, sesi telaşlı gibiydi. "dinliyor musun beni? alo? orada mısın? cevap ver?" güzel bir sesi vardı kadının. sesindeki telaş arttıkça, telefonun öbür ucundaki kadın hayallerinde şekilleniyor, kanlı canlı oluyordu sanki.

    "evet buradayım. dinliyorum. kimsiniz? o telefon numarası--"
    "sus! dinle beni. bugün neredeydin?" diye sordu kadın. sanki hesap soruyor gibiydi. adam bir an öfkelendi. kimdi bu kadın? kafasındaki o güzel kadın hayali bir anda dağılmıştı.
    "bir dakika kimsin se--"
    lafını tamamlayamadan kadın konuşmaya başladı. "kilisede olduğunu hatırlıyor musun? peder carlo'yu hatırladın mı?" peder carlo. doğru ya, adamın adı carlo'ydu. hafiften bir şeyler hatırlamaya başlamıştı. ancak yine de, bu kadın kimdi? o nereden biliyordu kiliseye gittiğini, pederle konuştuğunu?
    "peder carlo... evet bir kilisedeydim. ama sen nereden biliy---"
    "siktir!" bu kadına küfürlü konuşmak yakışmıyordu. "tahminim doğru çıktı. dinle beni. sen bir interaktif romanın içerisindesin. anladın mı? interaktif roman."
    interaktif roman mı? "ne içmiş bu kadın?" diye düşündü. "hey bir dakika. ne interaktifi ne diyorsun hiçbir şey anlama--"
    "dinle beni!" kadın sürekli sözünü kesiyordu. "bugün sabah evden çıktıktan sonra hiçbir şey hatırlamıyorsun değil mi? sonra kendini kilisede buldun. aslında kendini kilisede bulmadın. bugün pek çok şey yaptın, kiliseye girdikten sonra bilincin canlandı. ondan önce ne yaptığını biliyorsun. ama söyletmiyorlar."
    "kim söyletmiyor? bir saniye senin adın ne?"
    "adımı boşver. iyi dinle. interaktif romanın içerisindesin. youserları duydun mu hiç?"
    "neysır? bakın bayan, telefonu kapatacağım. çok saçma bir muhabbet bu yaptığımız--"
    "buluştuğumuzda her şeyi anlatacağım. şimdi telefonu kapat. mesaj olarak adresimi göndereceğim. dediğim adrese gel. interaktif romanı ve youser'ları anlatacağım. ama acele etmen lazım. her an beni hikayeden silebilirler.
    "hey!" hiçbir şey anlamıyordu, ama eğer bugün ne yaptığını bilmek istiyorsa kadını dinlemek zorundaydı. "hey.. bak tamam. mesaj yolladığın adrese geleceğim."
    "güzel. kapatıyorum--"
    "hey bir saniye! bari ismini söyle."
    "ismim ayça. hatırladın mı?" telefonu kapadı.

    ayça.. tabi ya! ayça. biraz sonra telefonuna bir mesaj geldi. ayça adresi yollamıştı. bir otelin adresi yazılıydı. tek seçeneği ayça'yla buluşmaktı. interaktif romandasın derken ne demek istiyordu? youserlar kimdi? hikayeden silmek ne anlama geliyordu? aklında bu sorularla evden dışarı çıktı ve gecenin karanlığına doğru ilerledi...
  4. ... askerliği yaptığı günler aklına gelir. kısa dönemin avantajına kapılacağım derken, kendini bir anda elinde silah, sırtında 50 kilo yük ile cudi dağ'ında bulmuştu. zaten bu uyuyamama durumunu da orada edinmişti. şimdi sigarasını tüttürmek için çıktığı otelin çatı katında da aynı ruh halinde içindeydi. dört bir tarafı düşmanlarla çevriliydi...
  5. düşman.. dedi sigarasını hışımla yeri atıp ayağıyla ezerken. sahi düşman neydi? kimdi? insan, insanın kurduysa hem ve insan, insanın hem aynasıysa.. peki düşman kimdi?

    bu insan selinden bir nuh çıkar da onu kendi cudi dağı'na eriştirir miydi?
  6. işini bitirdiğinde kendinden tiksinecek haldeydi. protesto eder gibi sevişilir mi bir kadınla? yanında duranın ne hissettiğini düşünmedi ona tek bir kelime dahi etmedi. sordu kendine, ne zaman bıraktım ben yaşamayı. ne zaman boyun eğdim onların varlığına? hayır onlar yapmadı ki. onlar bir an bile ayırmadı ki benim sefil hayatımı düşünmeye. bu yüzden mi kendimi yok saydım? ben kendim mi vurdum zincirleri bileklerime? bu siktiğimin sorularını hayatımın sonuna kadar soracak mıyım?
  7. evet hep birlikte bir kitap yazıyoruz. konusu polisiye olsun. yalnız bu kitabın ayrıcalığı kitabın karakterleri yazarlarımız olsun.

    konumuz polisiye olduğuna göre bir dedektifimiz olsun. şöyle her konuda bilgisi olan, zeki ve tecrübeli biri mesela (bkz: abi)

    bir tane adli tıp uzmanımız olsun, işini hakkıyla yapan soğukkanlı, zeki ve birazda gizemli olsun. mesela (bkz: hain kunduz)

    e bu dedektifimizin bir asistanı olsun ama işe yeni başlamış heyecanlı macera seven bir karakter ama kadın olsun. mesela (bkz: bona dea)

    birde dedektifimizin çok fazla görüşmediği ve çoğu kişiden sakladığı bilinmeyen bir kızı olsun. mesela (bkz: regina falange)

    kitabımızda birde çok fazla kişi ile anlaşamayan aykırı görüşleri, herkesin gıcık olduğu bir karakterde olmalı bir tane lazım böyle bir karakter ama bir yandan da aykırı ve farklı bir kişiliği olduğu için biraz absürt olsun. mesela (bkz: clifford clavin)

    umarım yazarlarımız karakterlerine kızmazlar.

    şimdilik bu kadar karakter yeter yazarlarımız yazmaya başladıkça farklı karakterlerde yazarlarımızca eklenebilir. konu polisiye diye ciddi yazmaya gerek yok, bazen absürt, bazen bilgili, bazen ciddi şekilde kitabımız devam edebilir. kitabımızı bitirmek gibi bir amacımız olmasın. ve en önemlisi katil içimizden birisi zeki, sosyal, herkesin çok tanıdığı gibi ama bir o kadar da gizemli yanları olan bir katil.

    katil içimizden birisi !!!

    bir yaz gecesi abibir cinayeti daha çözmüş olmanın verdiği huzurla arabasına doğru yönelir. yağmur yağmaya başlamıştır. bir an '' arabayla gitmesem mi acaba, yaz yağmurunun tadını çıkartarak eve yürüsem mi ? '' diye düşünmüş, ancak yorgunluğu bahane ederek arabasına binmiştir. eve doğru giderken yolda kızı reginayi aramış sesini duyarak biraz hasret gidermiştir.

    evine gelince her zaman ki gibi kahvesini hazırlayıp, yarım bıraktığı kitabını almış ve kaldığı yerden kitabına devam etmeye başlamıştır. yorgunluktan dolayı uyuya kalmış olan dedektif sabah bir telefon ile uyanır.

    edit: (bkz: clifford clavin) bir polis bilgi olsun. eklemeyi unutmuşum..
  8. kızı regina felinga'nın sesini duyunca doğrulan abi ağlamaklı sesinden bir şey olduğunu anlıyor. telefonun öbür ucundaki sesi bir kaç haftadır duymadığını farkediyor tam o anda.
    -ne oldu regina? sesin pek iyi değil?
    -baba, hemen buraya gelmelisin.
    kahvesini oyma desenli tahta sehpanın üzerine soğuması için bırakıp 69 model tostos'unun anahtarını kapıp arabaya yürümeye başlıyor. "hay aksi, yine çalışmıyor, ya aküsü bitti, ya motor sıkıntı çıktı yine" diye aklından geçirip yakın sayılan durağa doğru yürümeye başlıyor ilkbaharın o yeşil ama soğuk sokaklarında.

    edit: devam ettiresim var ama başlarsam sabaha kadar yazacakmışım gibi hissediyorum.
  9. -mehh mehh kokmuş be.. ne zamandır buradaymış?
    +olay 13 şubat gecesi olmuş, kağıt toplayıcısı bulup haber vermiş.
    -adı ne?
    +coolcat
    -hmm. ne yapıyormuş, en son nerdeymiş?
    +telefonunda en son babasına youreads 1 yaşında zirvesine gidiyorum yazmış.
    -youreads ne lan? toplayın getirin hepsini sorguya. cesedi de otopsiye gönderin.
    +emredersiniz amirim!
    -çıkçık! tırrrın tırrınnn (güneş
    gözlüğü, saç sakal, samsun 216, müslüm)
    abi