1. ...sonra düşündü kimse. başkalarının hayatını yaşıyordu hayır hayır “hayatların hayatını”. bunun için mi çıkmıştı yola… kimseliğini aradığı yolda kimsesizce terk etmeli miydi kendini? yalnızlığı düşündü sonra. en çok da yalnız değilsin diyenlerin inşa ettiği yalnızlığını. düpedüz yalnızdı ve yalın ayak bir yolda koşup kaderine yakalanamayacak kadar kör. kimse kimse değildi gene unutmuştu. unutmanın unutulmaz yaralarıyla örtmüştü ruhunu ve uyumak istemiyordu. uykulu bir zihinle uyanık bir bedeni kirletmek niyeydi o zaman… değişimi omzuna saplanmış bir ok gibi taşımak ve asla ulaşamamak nedendi sanki… kimse aynaya baktı ve kimi gördü tahmin edin kendinden başka herkesi… herkesten bir parça taşırken nasıl kendi olabilirdi gölgesi bile yabancılık kusuyordu.
  2. evet hep birlikte bir kitap yazıyoruz. konusu polisiye olsun. yalnız bu kitabın ayrıcalığı kitabın karakterleri yazarlarımız olsun.

    konumuz polisiye olduğuna göre bir dedektifimiz olsun. şöyle her konuda bilgisi olan, zeki ve tecrübeli biri mesela (bkz: abi)

    bir tane adli tıp uzmanımız olsun, işini hakkıyla yapan soğukkanlı, zeki ve birazda gizemli olsun. mesela (bkz: hain kunduz)

    e bu dedektifimizin bir asistanı olsun ama işe yeni başlamış heyecanlı macera seven bir karakter ama kadın olsun. mesela (bkz: bona dea)

    birde dedektifimizin çok fazla görüşmediği ve çoğu kişiden sakladığı bilinmeyen bir kızı olsun. mesela (bkz: regina falange)

    kitabımızda birde çok fazla kişi ile anlaşamayan aykırı görüşleri, herkesin gıcık olduğu bir karakterde olmalı bir tane lazım böyle bir karakter ama bir yandan da aykırı ve farklı bir kişiliği olduğu için biraz absürt olsun. mesela (bkz: clifford clavin)

    umarım yazarlarımız karakterlerine kızmazlar.

    şimdilik bu kadar karakter yeter yazarlarımız yazmaya başladıkça farklı karakterlerde yazarlarımızca eklenebilir. konu polisiye diye ciddi yazmaya gerek yok, bazen absürt, bazen bilgili, bazen ciddi şekilde kitabımız devam edebilir. kitabımızı bitirmek gibi bir amacımız olmasın. ve en önemlisi katil içimizden birisi zeki, sosyal, herkesin çok tanıdığı gibi ama bir o kadar da gizemli yanları olan bir katil.

    katil içimizden birisi !!!

    bir yaz gecesi abibir cinayeti daha çözmüş olmanın verdiği huzurla arabasına doğru yönelir. yağmur yağmaya başlamıştır. bir an '' arabayla gitmesem mi acaba, yaz yağmurunun tadını çıkartarak eve yürüsem mi ? '' diye düşünmüş, ancak yorgunluğu bahane ederek arabasına binmiştir. eve doğru giderken yolda kızı reginayi aramış sesini duyarak biraz hasret gidermiştir.

    evine gelince her zaman ki gibi kahvesini hazırlayıp, yarım bıraktığı kitabını almış ve kaldığı yerden kitabına devam etmeye başlamıştır. yorgunluktan dolayı uyuya kalmış olan dedektif sabah bir telefon ile uyanır.

    edit: (bkz: clifford clavin) bir polis bilgi olsun. eklemeyi unutmuşum..
  3. -mehh mehh kokmuş be.. ne zamandır buradaymış?
    +olay 13 şubat gecesi olmuş, kağıt toplayıcısı bulup haber vermiş.
    -adı ne?
    +coolcat
    -hmm. ne yapıyormuş, en son nerdeymiş?
    +telefonunda en son babasına youreads 1 yaşında zirvesine gidiyorum yazmış.
    -youreads ne lan? toplayın getirin hepsini sorguya. cesedi de otopsiye gönderin.
    +emredersiniz amirim!
    -çıkçık! tırrrın tırrınnn (güneş
    gözlüğü, saç sakal, samsun 216, müslüm)
    abi
  4. kiliseye girer girmez durdu. "hayır, dur!" diye bağırdı. peder döndü baktı. "ne oldu evlat?" diye sordu. "bir sorun mu var?" "hayır! dur, böyle konuşma." diye cevap verdi. etrafına bakındı. bir kilisenin içerisindeydi. hayır, bu doğru olamazdı. daha bu sabah evden işe çıkmamış mıydı? ve şimdi bir kilisedeydi. "peder, benim evim nerede?" diye sordu. pederin yüzünde şaşkınlık okunabiliyordu. "oğlum, ne demek istiyorsun?" diye sordu peder.

    o an her şey yerli yerine oturmaya başlamıştı. "peder, ben ümraniye'de oturuyorum. ümraniye'de hiç kilise yok. ben neredeyim peder? seni tanımıyorum. neredeyim ben? sabah işe diye evden çıktım. akşam saati benim bu kilisede ne işim var?"

    o kokuyu aldı. yıllarca kapalı kalmış bir odaya girince alınan o kokuyu aldı, içine çekti. hissedebiliyordu. ve karanlık. her yer kararmıştı. o egzotik kokuyu ciğerlerine doldurdu ve gözlerini kapadı.

    koku geçtiği an gözlerinin önündeki perde de kalktı. evindeydi. akşam saati. aklı hala az önceki kilise ve pederdeydi. o kiliseye nasıl varmıştı? sabahleyin iş için evden çıkmıştı. işe gitmiş miydi? iş çıkışı mı gitmişti o kiliseye? neden? neredeydi bu kilise? peki o peder kimdi?

    hiçbir şey hatırlamıyordu. tek hatırladığı sabah evden çıkışıydı. ondan sonra neler yaşadığını hatırlamaya çalışıyor, eliyle kafasına kah vuruyor, kah masaj yapıyor, ancak bir şey hatırlayamıyordu. "patrona telefon etmeliyim." diye düşündü. işe gitmediğini düşünüyordu şimdi. "en azından özür dilemeli." "bir dakika." diye düşündü. eğer işe gitmediyse patronu onu mutlaka aramış olurdu. telefonunu çıkardı. o anda telefonu çalmaya başladı. numarayı tanımıyordu. dahası, numara pek bir garipti: 0000 111 22 33. böyle bir numara arıyordu. "bu nasıl telefon numarası?" diye düşündü. telefonu açtı.

    "iyi dinle beni! zamanım yok. senin de zamanın yok." bir kadın sesiydi. zamanım yok diyordu, sesi telaşlı gibiydi. "dinliyor musun beni? alo? orada mısın? cevap ver?" güzel bir sesi vardı kadının. sesindeki telaş arttıkça, telefonun öbür ucundaki kadın hayallerinde şekilleniyor, kanlı canlı oluyordu sanki.

    "evet buradayım. dinliyorum. kimsiniz? o telefon numarası--"
    "sus! dinle beni. bugün neredeydin?" diye sordu kadın. sanki hesap soruyor gibiydi. adam bir an öfkelendi. kimdi bu kadın? kafasındaki o güzel kadın hayali bir anda dağılmıştı.
    "bir dakika kimsin se--"
    lafını tamamlayamadan kadın konuşmaya başladı. "kilisede olduğunu hatırlıyor musun? peder carlo'yu hatırladın mı?" peder carlo. doğru ya, adamın adı carlo'ydu. hafiften bir şeyler hatırlamaya başlamıştı. ancak yine de, bu kadın kimdi? o nereden biliyordu kiliseye gittiğini, pederle konuştuğunu?
    "peder carlo... evet bir kilisedeydim. ama sen nereden biliy---"
    "siktir!" bu kadına küfürlü konuşmak yakışmıyordu. "tahminim doğru çıktı. dinle beni. sen bir interaktif romanın içerisindesin. anladın mı? interaktif roman."
    interaktif roman mı? "ne içmiş bu kadın?" diye düşündü. "hey bir dakika. ne interaktifi ne diyorsun hiçbir şey anlama--"
    "dinle beni!" kadın sürekli sözünü kesiyordu. "bugün sabah evden çıktıktan sonra hiçbir şey hatırlamıyorsun değil mi? sonra kendini kilisede buldun. aslında kendini kilisede bulmadın. bugün pek çok şey yaptın, kiliseye girdikten sonra bilincin canlandı. ondan önce ne yaptığını biliyorsun. ama söyletmiyorlar."
    "kim söyletmiyor? bir saniye senin adın ne?"
    "adımı boşver. iyi dinle. interaktif romanın içerisindesin. youserları duydun mu hiç?"
    "neysır? bakın bayan, telefonu kapatacağım. çok saçma bir muhabbet bu yaptığımız--"
    "buluştuğumuzda her şeyi anlatacağım. şimdi telefonu kapat. mesaj olarak adresimi göndereceğim. dediğim adrese gel. interaktif romanı ve youser'ları anlatacağım. ama acele etmen lazım. her an beni hikayeden silebilirler.
    "hey!" hiçbir şey anlamıyordu, ama eğer bugün ne yaptığını bilmek istiyorsa kadını dinlemek zorundaydı. "hey.. bak tamam. mesaj yolladığın adrese geleceğim."
    "güzel. kapatıyorum--"
    "hey bir saniye! bari ismini söyle."
    "ismim ayça. hatırladın mı?" telefonu kapadı.

    ayça.. tabi ya! ayça. biraz sonra telefonuna bir mesaj geldi. ayça adresi yollamıştı. bir otelin adresi yazılıydı. tek seçeneği ayça'yla buluşmaktı. interaktif romandasın derken ne demek istiyordu? youserlar kimdi? hikayeden silmek ne anlama geliyordu? aklında bu sorularla evden dışarı çıktı ve gecenin karanlığına doğru ilerledi...
  5. ... askerliği yaptığı günler aklına gelir. kısa dönemin avantajına kapılacağım derken, kendini bir anda elinde silah, sırtında 50 kilo yük ile cudi dağ'ında bulmuştu. zaten bu uyuyamama durumunu da orada edinmişti. şimdi sigarasını tüttürmek için çıktığı otelin çatı katında da aynı ruh halinde içindeydi. dört bir tarafı düşmanlarla çevriliydi...
  6. olaya ayar olan abi yardımcısı bona dea yı aradı.. bonda dea kankisi merc le kedi fuarındaydı.
    +olay yerine git ufak tefek işlerle beni uğraştırıyorsun.. diye atarlandı
    olay yerine gelen bona clifford clavin'le coolcat'i incelemeye başladı. hain kunduz otopsi için bekliyordu. otopsiden çıkıp evlenmeyi planlıyordu.
    bona dea ve clifford clavin coolcat i incelerken
    bona- bi ara bu satanistler falan vardı. belki öyle bi şeydir. ayinden çıkışta öldürdüler coolcat i
    clifford clavin - nası la? öldürecekse gaza gelip ayinde öldürmüştür. çıkışta niye öldürsün öyle liseli gibi?
    bona - adam coolcat miş
    clifford clavin - şimdi deadcat olmuş. ara la amirini...

    bir ceset daha bulunur..ölen kimdi???? youreads 1 yaşında zirvesine katılanlanlardan birimiydi???
  7. acaba bir seri katilden söz edebilir miydik? bu youreads dedikleri neydi? tehdit oluşturabilecek bir örgüt müydü? eğer böyle bir topluluk varsa gerçekte hangi düşünceyi temsil etmekteydi ve kimleri kızdırmış olabilirlerdi?

    akıllarda pek çok soru işaretiyle ekip büroya geri dönmüştür. tek istedikleri simsiyah bir kahve eşliğinde poğaça börek allah ne verdiyse karınlarını doyurup düşüncelerini toparlayabilecekleri bir on dakikaydı. ancak abi büroya adımını attığı gibi bunun olmayacağını anlamıştı. işte senelerdir herkesten sağladığı(!) öz kızı regina orada, üstelik insanların sırlarını büyük ustalıkla öğrenmeyi başaran deanmoriarty ile birlikte kahve içip ekler yiyordu...

    abi bir şey söyleyemeden kızı onu bu durumdan kurtarmıştı. "konuşmamız gerek!"
  8. - o arada clifford clavin , bona dea, hain kunduz ceset hakkında beyin fırtınası yapmaya çoktan başlamıştı. clifford clavin ''çorapları çok kaliteli. zengin biri olmalı'' dedi. o detayla ne hain kunduz nede bona dea ilgilendi. hain kunduz ise vücudundaki ve boynundaki kesik izlerinin ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. çünkü kesikler bir bıçak ile yapılmamıştı. ince ve derindendi kesikler. bona dea ile hain kunduz maktülü incelerken, clifford clavin yine sıradışı bir şeyler düşünmüştü. maktülün giysilerine bakmaya ve ceplerini karıştırmaya koyuldu. maktülün cebinde youreads yazan bir kitap ayracı buldu. kitap ayracı bir bıcak gibi keskin ve sertti. kitap ayracını kontrol ettikten sonra ''o kesik izleri buna mı ait'' diyerek kitap ayracını gösterdi cliff. kitap ayracını gören hain kunduz ile bona dea başta cliff'i yine önemsemesede biraz düşündükten sonra birbirlerine anlamlı bir şekilde bakarak mantıklı olabileceği kanısına vardılar.
  9. "yemişim işini. zaten kölelikten başka bir şey değil. devlet dediğin insanın sadece felsefe ve sanatla ilgilenebileceği bir ortam sağlamadıkça ne işe yarıyor ki? "

    süt tozunu çok da sevmemesine rağmen her kahve yapışında atardı içine bir miktar. sonra da kahveyi sevmezdi. kahveyi yarım bırakıp işe gitmek üzere hazırlanmaya başladı. peşi sıra gelen kedi ayaklarına dolanıyor, neredeyse düşürecek oluyordu. metrobüsü düşünmekten kendini alamadı. acaba kaçıncı gelene binecekti bu sefer. sayılarla kafayı bozmuş vaziyetteydi. geçen gün 4. gelene bindiği için bugün mecburen tek sayılı olana binmek zorundaydı(sebebi net değil)

    ayakkabısını tek ayak üstünde giyerek evden çıktı.

    ..
    abi
  10. ses denen o uğursuz sıvıyı yutup kendine döndü. ev sahibi fonunda bir dram dedi gülümseyerek. "böyle olmamalıydı" diye tısladı içinden. sürekli geç kalmasının sebebini didikleyen patronu onu insan kaynaklarına sürükleyip birçok psikolojik testte tabi tutup aşırı kanamalı bir yalnız olduğunu sanmalıydı. yaptığı ek işleri hesaba katmamalıydı.