-
desem ki vakitlerden bir nisan akşamıdır,
rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor,
sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
toprakların en bereketlisini sende sürdüm,
sende tattım yemişlerin cümlesini.
desem ki sen benim için,
hava kadar lazım,
ekmek kadar mübarek,
su gibi aziz bir şeysin;
nimettensin, nimettensin!
desem ki...
inan bana sevgilim inan,
evimde şenliksin, bahçemde bahar;
ve soframda en eski şarap.
ben sende yaşıyorum,
sen bende hüküm sürmektesin.
bırak ben söyleyeyim güzelliğini,
rüzgârlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber.
günlerden sonra bir gün,
şayet sesimi farkedemezsen,
rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden,
bil ki ölmüşüm.
fakat yine üzülme, müsterih ol;
kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini,
ve neden sonra
tekrar duyduğun gün sesimi gökkubbede,
hatırla ki mahşer günüdür
ortalığa düşmüşüm seni arıyorum.
cahit sıtkı tarancı -
sevgili, seninle ben pergel gibiyiz:
iki başımız var, bir tek bedenimiz.
ne kadar dönersem döneyim çevrende:
er geç baş başa verecek değil miyiz?
ömer hayyam -
...yokluğun cehennemin öbür adıdır, üşüyorum kapama gözlerini.
ahmet arif -
ne doğan güne hükmüm geçer,
ne halden anlayan bulunur;
ah aklımdan ölümüm geçer;
sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur.
ve gönül tanrısına der ki:
-pervam yok verdiğin elemden;
her mihnet kabulüm, yeter ki
gün eksilmesin penceremden! ^:cahit sıtkı tarancı^ -
ne hasta bekler sabahı,
ne taze ölüyü mezar.
ne de şeytan, bir günahı,
seni beklediğim kadar.
geçti istemem gelmeni,
yokluğunda buldum seni;
bırak vehmimde gölgeni
gelme, artık neye yarar?
(necip fazıl kısakürek) -
bi dergide rastlamıştım bu çocuğa, muhteşem yetenekli bulmuştum. paylaşmak istedim.
özkan dursun: 2 şubat 1992 doğumlu, sakaryalı, marmara'da hukuk okuyor.
1
kadın yıkadı kendini astı.
güneş yoktu.
şehir suskundu.
adam çıkardı kendini astı.
duvar soğuktu.
2
mathilaydı.
bir masal kadınıydı.
kimsesiz bir dilde bir şarkı mırıldandı.
bir yağmur kendini ıslattı.
3
lambalardı.
akşam olsa uyanırlardı.
4
duvarda bir adam asılıydı.
şehirde bir güneş peydahlandı.
karanlıklar
karanlıklar arasında
5
bir masaldı.
mathildaydı.
yokluğun usul usul vardığı.
kadındı.
6
vardı.
7
yalnızlık bir yerde yalnız kaldı. -
mucizeler kuşu
(vicdani ret beyanımdır)
bismillahirrahmanirrahim
kara ve kızıl kanatlarıyla bir tepeden bir vadiye
ve sonra bir vadiden bir tepeye uçan,
özgürlüğe imanlı bir kuştur anarşi dediğim benim
ve hakk bildiğim
bir düşmüş bir kuş olduğunu gören
âdemoğlu kuşun kanadında bir tüy
kuş kanat çırpmış
tüy dârıdünyaya düşmüş
dünya, dönüp duran,
yıldızlı bir örtü altında yanan
bir sır gibi gizlediğimiz
yaralarımızdan sızan gece ve kan.
dünya, nice zulmet, nice yalan.
ve yine dünyadır işte
bu cennet bu cehennem
ayan beyan.
sen ben yer gök seyyârat
içlerinde inci mercan deryalar
meyveler, salkımlar, envai çeşit mahlûkat
tecellisidir hep onun
o öyle büyük öyle muazzam
perdesi gene kendidir
görmek istersen
dön de bir kendine bak
senden içeri bir sen
benden içeri bir ben
haşhaş sanmayasın sakın hakkın esrârıdır
kalpsiz kalıp zulmete gömülmüş bir dünyada vicdan,
bir ötmeye başladı mı susmak bilmeyen
bir kuşun avazıdır,
kaskatı kesilmiş taştan kalpleri deler geçer
ve öyle taşlar vardır ki içlerinde nehirler kaynar
öyle taşlar ki çatladı mı sular çağlar.
öyleyse ötsün artık mucizeler kuşu siz de duyun:
malik-ül mülkü hiçe sayarak
dünyayı kuşatan hiçbir orduda
elime silah almayacağım.
saçlarımda çiçekler olacak,
kulağımda küpeler, parmağımda yüzükler;
içimdeki yaban çocuğun güzelliğine leke süren
aşağılayıcı rütbeler takmayacağım omzuma
uygun adım yürümeyeceğim
ayaklarım talim edecek
gerçeğe giden tüm dolambaçlı yolları
ve hünkârım, beyim, paşam
yorma hiç o güzel ağzını emretmek için bana
hak sözünden gayrı bir buyruğa
tabi olmayacağım bundan sonra.
inan mayıs aru -
kamyonlar kavun taşır ve ben
boyuna onu düşünürdüm,
kamyonlar kavun taşır ve ben
boyuna onu düşünürdüm,
niksar'da evimizdeyken
küçük bir serçe kadar hürdüm.
sonra âlem değişiverdi
ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak.
sonra âlem değişiverdi
ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak.
mevsimler ne çabuk geçiverdi
unutmak, unutmak, unutmak.
anladım bu şehir başkadır
herkes beni aldattı gitti,
anladım bu şehir başkadır
herkes beni aldattı gitti,
yine kamyonlar kavun taşır
fakat içimde şarkı bitti.
cahit külebi -
“şelaleye
düşmüştür zeytinin dalı;
celaliyim
celalisin
celali.”
cemal süreya - kısa türkiye tarihi -
göğe bakma durağı
ikimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
şu aranıp duran korkak ellerimi tut
bu evleri atla bu evleri de bunları da
göğe bakalım
falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
inecek var deriz otobüs durur ineriz
bu karanlık böyle iyi afferin tanrıya
herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım
nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
beni bırak göğe bakalım
senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
seni aldım bu sunturlu yere getirdim
sayısız penceren vardı bir bir kapattım
bana dönesin diye bir bir kapattım
şimdi otobüs gelir biner gideriz
dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
bir ellerin bir ellerim yeter belleyelim yetsin
seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
durma kendini hatırlat
durma göğe bakalım
turgut uyar