1. ortalama insanda,
    herhangi bir günde herhangi bir orduya
    yetecek kadar ihanet,
    nefret, şiddet
    ve saçmalık vardır.
    ve cinayet konusunda en becerikliler
    cinayet karşıtı vaaz verenlerdir .
    ve nefreti en iyi becerenler,
    sevmeyi vaaz edenlerdir .
    ve son olarak,
    savaşı en iyi becerenler
    barış vaazı verenlerdir .

    tanrı'yı vaaz edenlerin
    tanrı'ya ihtiyacı var.
    barışı vaaz edenlerin
    huzuru yok
    sevgiyi vaaz edenler,
    sevgisizdir
    vaaz verenlerden sakının.
    bilmişlerden sakının.

    durmadan kitap okuyanlardan sakının.
    yoksulluktan nefret edenlerden
    ya da gurur duyanlardan sakının.
    övgü göstermekte hızlı davrananlardan sakının.
    karşılığında övgü beklerler .

    sansürlemekte hızlı davrananlardan sakının
    bilmedikleri şeylerden korkarlar .

    sürekli kalabalıkları arayanlardan sakının;
    tek başlarına bir hiçtirler.

    ortalama erkeklerden,
    ortalama kadınlardan,
    ortalama insanlardan sakının.
    sevgilerinden sakının.

    sevgileri vasattır, vasatı aranır dururlar.
    ama nefretleri dahiyanedir.
    nefretleri seni beni ,
    herkesi öldürebilecek kadar,
    dahiyanedir.

    yalnızlığı istemezler.
    yalnızlığı anlamazlar.
    kendilerinden farklı her şeyi
    yok etmeye çalışırlar.

    sanat yaratamadıklarından
    sanatı anlayamazlar
    yaratma başarısızlıklarını
    dünyanın beceriksizliğine yorarlar

    kendileri tam sevemedikleri için
    senin sevginin eksik olduğuna inanır
    ve senden nefret ederler .

    ve nefretleri
    parlak bir elmas,
    bir bıçak ,
    bir dağ ,
    bir kaplan,
    bir baldıranotu gibi,
    mükemmeldir

    en usta oldukları
    sanattır nefret!

    kitlelerin dehası - charles bukowski
  2. yaşamak güzel şey doğrusu

    üstelik hava da güzelse
    hele gücün kuvvetin yerindeyse
    elin ekmek tutmuşsa bir de
    hele tertemizse gönlün
    hele kar gibiyse alnın
    yani kendinden korkmuyorsan
    kimseden korkmuyorsan dünyada
    dostuna güveniyorsan
    iyi günler bekliyorsan hele
    iyi günlere inanıyorsan
    üstelik hava da güzelse
    yaşamak güzel şey
    çok güzel şey doğrusu.

    melih cevdet anday
    abi
  3. 20 yasinda ben,
    35 yasimda ben,
    40 yasimda ben ve
    bugunku ben dordumuz.

    birden 20 yasimi, 35 yasimin karsisina oturttum.
    40 yasimin karsisina da, ben gectim.
    yirmi yasim, otuz bes yasimi tutucu buldu.
    kirk yasim ikisinin de salak oldugunu soyledi.

    yatirstirayim dedim.
    - sen karisma moruk - dediler. buyuk hir cikti.
    komsular alttan ustten duvarlara vurdular.
    yirmi yasim kirk yasima bardak atti.

    evin de icine ettiler.

    bende kabahat.
    ne cagiriyorsun tanimadigin adamlari evine ...

    can yucel
  4. günlerdir bu şiiri okur dururum. ankara katliaminda yasamini yitiren dilan sarıkayayı artik hepimiz biliyoruz. yerdeki görüntüsünü, arkadasinin ona sarılışını. arkadasi ardından guzel gunlerde cekilmis bir fotografin uzerine bu şiiri yazarak paylasmis dilan'in sayfasinda.

    aşkla sana
    alnını
    dağ ateşiyle ısıtan
    yüzünü
    kanla yıkayan dostum
    senin
    uyurken dudağında gülümseyen bordo gül
    benim kalbimi harmanlayan isyan olsun
    şimdi dingin gövdende
    uğultuyla büyüyen sessizlik
    birgün benim elimde
    patlamaya sabırsız mavzer olsun

    başını omzuma yasla
    göğsümde taşıyayım seni
    gövdem gövdene can olsun

    söyle bana ey
    ölümün açıklayıcı pervanesi
    hangi yavru tek başına yiğittir
    hangi yangın bir başına söndürülür
    ah herkes susuyor
    hiçkimse bilmiyor içimin yangınını
    ah herkes mi susuyor
    kalbimi kalbine bağladım dostum
    ah herkes mi susuyor
    kalbi kalbimize benzeyen dostlar
    bir çarmıh gibi bırakıyorken kendini dünyaya
    hayatın ateş renkli kelebekleri
    bir bir tutuluyorken korkunç koleksiyonlar için
    ah herkes mi susuyor

    bağırsam içimdeki dehşeti
    hırsım deler mi toprağı
    beni
    acısıyla onduran
    dostumu
    aşkla vurduran hayat
    sana
    yaşananla harlanan bağrımın sevdasını akıttım
    dünyanın yeni baharına
    çatlarken kadim güneş
    bağrım delinirken fidanların kanıyla
    anamın doğurgan karnıdır diye
    sevgilimin sütlenecek göğsüdür diye
    dostumun üretken gülüdür diye
    sana bağlandım
    sana sarıldım

    beni umutsuz koma
    tarihle avutma beni
    çünki aşkla sınanmışım sana
    sana yangınla, suyla, ateşle
    ölümle, yaprakla, şiirle sınanmışım
    ey yaşarken kanayan acı
    şimşekli gök, tufan, kan fırtınası
    uçurum kıyısında hızla büyüyen ot
    yapraksız bir ölümün anısı için
    körpecik kuzuların derisi için
    beni tarihle avutma
    umutsuz koma beni

    akıtsam deliren sevdamı
    köpürür mü hayatı besleyen su
    ey benim
    yedi başlı kartalım
    her başını
    bir dağ başlangıcında koyanım
    senin
    böyle diri bir akarsu gibi kıvrılan gövdendir
    bizim aşkımızı solduranların korkusu
    çünki elbette bir su
    kendi akacağı toprağın sertliğini bilir
    ve suyun gövdesiyle yırtılınca toprak
    artık ırmak mı ne denir
    işte devrim
    ona benzer bir akışın hızına denir

    yarın ne olur bilirim ben
    bahar gelir, otlar büyür
    ölüm de yapraklanır
    bir dağ bulur uzun uzun bakarım
    bir çam ağacı gölgesi
    güzel kokular veren
    bir damla güneş görünce
    sana da gülümseyeceğim yarın

    şimdi senin uzanıp yattığın otlarda
    yarın yeni bir yeşillik büyüyecek

    arkadaş z. özger
  5. resulullah süper bir insandı, ben o kadar değilim.
    resulullah yolda ebu bekir'i görse "es selamu aleyküm ya sıddık"; derdi,
    ben yolda ebu bekir';i görsem tanımam.
    resulullah asla yalan söylemezdi; ben annem ölürken hiç ağlamadım.
    ben annem ölürken çok ağladım çünkü annem
    gırtlağından hırıltılar çıkarırken nasıl terliyordu, görmeliydiniz.

    resulullah azrail'i yolda görse tanırdı;
    ben azrail'i annemin yanında görseydim ona bir çift lafım olurdu,
    derdim ki şimdi yani af edersin ama o sıktığın annemin gırtlağı.

    resulullah olsa ona bunları söylesem o bana gülümserdi;
    o bana gülümserdi ben ona derdim ki, anam babam yoluna feda olsun ey allah'ın resulü;
    fakat şu koca melek, annemin gırtlağını sıkıyor, bir şeyler yapamaz mıyız?

    resulullah orada olsaydı annemin elini tutardı derdi ki "kızım ha gayret!";
    ben orada olsaydım annemin elini tutardım ve derdim ki "anneciğim ölmesen..."

    ben oradaydım annemin elini tuttum ve dedim ki "anneciğim seni ben..."
    annem döndü bana bir baktı o bakışı görmeliydiniz.

    resulullah o bakışı görseydi merhametten ağlardı;
    ben o bakışı gördüm haşyetten bayılacaktım ama annem elimden tuttu.

    ne tuhaf, anneler ölürken bile çocuklarının

    anneler ölürken bile çocuklarının ellerini bırakmıyor ne tuhaf!

    resulullah çok şanslı bir insan
    annesi öldüğünde o küçücüktü;
    benim annem öldüğünde ben küçücük değildim,
    zaten şanslı birisi de değilimdir, filmlerim iş yapmaz.

    annem daha yeni öldü fazla uzaklaşmış olamaz!

    olamaz dedim annem son nefesini alıp da vermeyince
    verse de ben alsam onu, içim ferahlasa, siz de görseniz
    resulullah tutsa annemin elinden birlikte geçseler çölü
    nasıl olsa resulullah da ölü annem de ölü..

    âh muhsin ünlü

    her seferinde "ne tuhaf anneler ölürken bile çocuklarının ellerini bırakmıyor" dizesinden sonra ağlarım, öyle dokunur.
  6. ''ağlamak için gözden yaş mı akmalı?
    dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı?
    sevmek için güzele mi bakmalı?
    çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?
    hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır?
    özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?
    hırsızlık; para, malmı çalmaktır?
    saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı?
    solması için gülü dalından mı koparmalı?
    pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı?
    öldürmek için silah, hançer mı olmalı?
    saçlar bağ, gözler silah, gülüş, kurşun olamaz mı?''

    victor hugo
  7. "eylül geçti sanmıştım
    yazla kış arasında
    nereden bilirdim gelip beni bulacak
    can evimden vuracak
    ekimin ortasında"
  8. resulullah’la benim aramdaki farklar

    resulullah süper bir insandı, ben o kadar değilim,
    resulullah yolda ebubekir’i görse ‘es selamu aleyküm ya sıddık’ derdi,
    ben yolda ebubekir’i görsem tanımam.
    resulullah asla yalan söylemezdi; ben annem ölürken hiç ağlamadım.
    ben annem ölürken çok ağladım çünkü annem
    gırtlağından hırıltılar çıkarırken nasıl terliyordu, görmeliydiniz.

    resulullah azrail’i yolda görse tanırdı;
    ben azrail’i annemin yanında görseydim ona bir çift lafım olurdu,
    derdim ki şimdi yani af edersin ama o sıktığın annemin gırtlağı.

    resulullah olsa ona bunları söylesem o bana gülümserdi;
    o bana gülümserdi ben ona derdim ki, anam babam yoluna feda olsun ey allah’ın resulü; fakat şu koca melek, annemin gırtlağını sıkıyor, bir şeyler yapamaz mıyız?

    resulullah orada olsaydı annemin elini tutardı derdi ki ‘kızım ha gayret!’;
    ben orada olsaydım annemin elini tutardım ve derdim ki ‘anneciğim ölmesen…’

    ben oradaydım annemin elini tuttum ve dedim ki ‘anneciğim seni ben…’;
    annem döndü bana bir baktı o bakışı görmeliydiniz

    resulullah o bakışı görseydi merhametten ağlardı;
    ben o bakışı gördüm haşyetten bayılacaktım ama annem elimden tuttu.

    ne tuhaf, anneler ölürken bile çocuklarının

    anneler ölürken bile çocuklarının ellerini bırakmıyor ne tuhaf…

    resulullah çok şanslı bir insan
    annesi öldüğünde o küçücüktü;
    benim annem öldüğünde ben küçücük değildim,
    zaten şanslı birisi de değilimdir, filmlerim iş yapmaz.

    annem daha yeni öldü fazla uzaklaşmış olamaz!

    olamaz dedim annem son nefesini alıp da vermeyince
    verse de ben alsam onu, içim ferahlasa, siz de görseniz
    resulullah tutsa annemin elinden birlikte geçseler çölü
    nasıl olsa resulullah da ölü annem de ölü.

    (bkz: ah muhsin ünlü)
  9. buraya kadar güzel dostum
    buraya kadar tek dostum
    ayrıntılı planlarımız buraya kadar
    başka ne varsa buraya kadar
    ne güvenlik, ne sürpriz buraya kadar
    gözlerine bakmayacağım bir daha
    neler olacağını tahmin edebiliyor musun
    böylesine sınırsız ve özgürce
    umutsuz bir ülkede
    umutsuzca bir yabancının eline muhtaç
    buraya kadar güzel dostum
    buraya kadar eski dostum
    buraya kadar ilgisiz dostum
    buraya kadar tek dostum
    buraya kadar
    acı veriyor seni bırakmak
    ama beni izlemeyeceksin artık
    gülüşler ve tatlı yalanlar buraya kadar
    ölmeye çalıştığımız geceler buraya kadar
    buraya kadar

    jim morrison