-
ortalama insanda,
herhangi bir günde herhangi bir orduya
yetecek kadar ihanet,
nefret, şiddet
ve saçmalık vardır.
ve cinayet konusunda en becerikliler
cinayet karşıtı vaaz verenlerdir .
ve nefreti en iyi becerenler,
sevmeyi vaaz edenlerdir .
ve son olarak,
savaşı en iyi becerenler
barış vaazı verenlerdir .
tanrı'yı vaaz edenlerin
tanrı'ya ihtiyacı var.
barışı vaaz edenlerin
huzuru yok
sevgiyi vaaz edenler,
sevgisizdir
vaaz verenlerden sakının.
bilmişlerden sakının.
durmadan kitap okuyanlardan sakının.
yoksulluktan nefret edenlerden
ya da gurur duyanlardan sakının.
övgü göstermekte hızlı davrananlardan sakının.
karşılığında övgü beklerler .
sansürlemekte hızlı davrananlardan sakının
bilmedikleri şeylerden korkarlar .
sürekli kalabalıkları arayanlardan sakının;
tek başlarına bir hiçtirler.
ortalama erkeklerden,
ortalama kadınlardan,
ortalama insanlardan sakının.
sevgilerinden sakının.
sevgileri vasattır, vasatı aranır dururlar.
ama nefretleri dahiyanedir.
nefretleri seni beni ,
herkesi öldürebilecek kadar,
dahiyanedir.
yalnızlığı istemezler.
yalnızlığı anlamazlar.
kendilerinden farklı her şeyi
yok etmeye çalışırlar.
sanat yaratamadıklarından
sanatı anlayamazlar
yaratma başarısızlıklarını
dünyanın beceriksizliğine yorarlar
kendileri tam sevemedikleri için
senin sevginin eksik olduğuna inanır
ve senden nefret ederler .
ve nefretleri
parlak bir elmas,
bir bıçak ,
bir dağ ,
bir kaplan,
bir baldıranotu gibi,
mükemmeldir
en usta oldukları
sanattır nefret!
kitlelerin dehası - charles bukowski -
yaşamak güzel şey doğrusu
üstelik hava da güzelse
hele gücün kuvvetin yerindeyse
elin ekmek tutmuşsa bir de
hele tertemizse gönlün
hele kar gibiyse alnın
yani kendinden korkmuyorsan
kimseden korkmuyorsan dünyada
dostuna güveniyorsan
iyi günler bekliyorsan hele
iyi günlere inanıyorsan
üstelik hava da güzelse
yaşamak güzel şey
çok güzel şey doğrusu.
melih cevdet anday -
cellat uyandı yatağında bir gece
"tanrım" dedi "bu ne zor bilmece:
öldürdükçe çoğalıyor adamlar
ben tükenmekteyim öldürdükçe..."
ataol behramoğlu (dörtlükler kitabından)
not: bu dörtlüğü, sevgili musa anter'den grup kızılırmak'ın "gidenlerin ardından" adlı albümünde yorumladığı şekilde dinleyenlerden biri olarak hiç unutamam sanırım hayatım boyunca. -
20 yasinda ben,
35 yasimda ben,
40 yasimda ben ve
bugunku ben dordumuz.
birden 20 yasimi, 35 yasimin karsisina oturttum.
40 yasimin karsisina da, ben gectim.
yirmi yasim, otuz bes yasimi tutucu buldu.
kirk yasim ikisinin de salak oldugunu soyledi.
yatirstirayim dedim.
- sen karisma moruk - dediler. buyuk hir cikti.
komsular alttan ustten duvarlara vurdular.
yirmi yasim kirk yasima bardak atti.
evin de icine ettiler.
bende kabahat.
ne cagiriyorsun tanimadigin adamlari evine ...
can yucel -
günlerdir bu şiiri okur dururum. ankara katliaminda yasamini yitiren dilan sarıkayayı artik hepimiz biliyoruz. yerdeki görüntüsünü, arkadasinin ona sarılışını. arkadasi ardından guzel gunlerde cekilmis bir fotografin uzerine bu şiiri yazarak paylasmis dilan'in sayfasinda.
aşkla sana
alnını
dağ ateşiyle ısıtan
yüzünü
kanla yıkayan dostum
senin
uyurken dudağında gülümseyen bordo gül
benim kalbimi harmanlayan isyan olsun
şimdi dingin gövdende
uğultuyla büyüyen sessizlik
birgün benim elimde
patlamaya sabırsız mavzer olsun
başını omzuma yasla
göğsümde taşıyayım seni
gövdem gövdene can olsun
söyle bana ey
ölümün açıklayıcı pervanesi
hangi yavru tek başına yiğittir
hangi yangın bir başına söndürülür
ah herkes susuyor
hiçkimse bilmiyor içimin yangınını
ah herkes mi susuyor
kalbimi kalbine bağladım dostum
ah herkes mi susuyor
kalbi kalbimize benzeyen dostlar
bir çarmıh gibi bırakıyorken kendini dünyaya
hayatın ateş renkli kelebekleri
bir bir tutuluyorken korkunç koleksiyonlar için
ah herkes mi susuyor
bağırsam içimdeki dehşeti
hırsım deler mi toprağı
beni
acısıyla onduran
dostumu
aşkla vurduran hayat
sana
yaşananla harlanan bağrımın sevdasını akıttım
dünyanın yeni baharına
çatlarken kadim güneş
bağrım delinirken fidanların kanıyla
anamın doğurgan karnıdır diye
sevgilimin sütlenecek göğsüdür diye
dostumun üretken gülüdür diye
sana bağlandım
sana sarıldım
beni umutsuz koma
tarihle avutma beni
çünki aşkla sınanmışım sana
sana yangınla, suyla, ateşle
ölümle, yaprakla, şiirle sınanmışım
ey yaşarken kanayan acı
şimşekli gök, tufan, kan fırtınası
uçurum kıyısında hızla büyüyen ot
yapraksız bir ölümün anısı için
körpecik kuzuların derisi için
beni tarihle avutma
umutsuz koma beni
akıtsam deliren sevdamı
köpürür mü hayatı besleyen su
ey benim
yedi başlı kartalım
her başını
bir dağ başlangıcında koyanım
senin
böyle diri bir akarsu gibi kıvrılan gövdendir
bizim aşkımızı solduranların korkusu
çünki elbette bir su
kendi akacağı toprağın sertliğini bilir
ve suyun gövdesiyle yırtılınca toprak
artık ırmak mı ne denir
işte devrim
ona benzer bir akışın hızına denir
yarın ne olur bilirim ben
bahar gelir, otlar büyür
ölüm de yapraklanır
bir dağ bulur uzun uzun bakarım
bir çam ağacı gölgesi
güzel kokular veren
bir damla güneş görünce
sana da gülümseyeceğim yarın
şimdi senin uzanıp yattığın otlarda
yarın yeni bir yeşillik büyüyecek
arkadaş z. özger -
resulullah süper bir insandı, ben o kadar değilim.
resulullah yolda ebu bekir'i görse "es selamu aleyküm ya sıddık"; derdi,
ben yolda ebu bekir';i görsem tanımam.
resulullah asla yalan söylemezdi; ben annem ölürken hiç ağlamadım.
ben annem ölürken çok ağladım çünkü annem
gırtlağından hırıltılar çıkarırken nasıl terliyordu, görmeliydiniz.
resulullah azrail'i yolda görse tanırdı;
ben azrail'i annemin yanında görseydim ona bir çift lafım olurdu,
derdim ki şimdi yani af edersin ama o sıktığın annemin gırtlağı.
resulullah olsa ona bunları söylesem o bana gülümserdi;
o bana gülümserdi ben ona derdim ki, anam babam yoluna feda olsun ey allah'ın resulü;
fakat şu koca melek, annemin gırtlağını sıkıyor, bir şeyler yapamaz mıyız?
resulullah orada olsaydı annemin elini tutardı derdi ki "kızım ha gayret!";
ben orada olsaydım annemin elini tutardım ve derdim ki "anneciğim ölmesen..."
ben oradaydım annemin elini tuttum ve dedim ki "anneciğim seni ben..."
annem döndü bana bir baktı o bakışı görmeliydiniz.
resulullah o bakışı görseydi merhametten ağlardı;
ben o bakışı gördüm haşyetten bayılacaktım ama annem elimden tuttu.
ne tuhaf, anneler ölürken bile çocuklarının
anneler ölürken bile çocuklarının ellerini bırakmıyor ne tuhaf!
resulullah çok şanslı bir insan
annesi öldüğünde o küçücüktü;
benim annem öldüğünde ben küçücük değildim,
zaten şanslı birisi de değilimdir, filmlerim iş yapmaz.
annem daha yeni öldü fazla uzaklaşmış olamaz!
olamaz dedim annem son nefesini alıp da vermeyince
verse de ben alsam onu, içim ferahlasa, siz de görseniz
resulullah tutsa annemin elinden birlikte geçseler çölü
nasıl olsa resulullah da ölü annem de ölü..
âh muhsin ünlü
her seferinde "ne tuhaf anneler ölürken bile çocuklarının ellerini bırakmıyor" dizesinden sonra ağlarım, öyle dokunur. -
''ağlamak için gözden yaş mı akmalı?
dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı?
sevmek için güzele mi bakmalı?
çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?
hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır?
özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?
hırsızlık; para, malmı çalmaktır?
saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı?
solması için gülü dalından mı koparmalı?
pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı?
öldürmek için silah, hançer mı olmalı?
saçlar bağ, gözler silah, gülüş, kurşun olamaz mı?''
victor hugo -
"eylül geçti sanmıştım
yazla kış arasında
nereden bilirdim gelip beni bulacak
can evimden vuracak
ekimin ortasında" -
resulullah’la benim aramdaki farklar
resulullah süper bir insandı, ben o kadar değilim,
resulullah yolda ebubekir’i görse ‘es selamu aleyküm ya sıddık’ derdi,
ben yolda ebubekir’i görsem tanımam.
resulullah asla yalan söylemezdi; ben annem ölürken hiç ağlamadım.
ben annem ölürken çok ağladım çünkü annem
gırtlağından hırıltılar çıkarırken nasıl terliyordu, görmeliydiniz.
resulullah azrail’i yolda görse tanırdı;
ben azrail’i annemin yanında görseydim ona bir çift lafım olurdu,
derdim ki şimdi yani af edersin ama o sıktığın annemin gırtlağı.
resulullah olsa ona bunları söylesem o bana gülümserdi;
o bana gülümserdi ben ona derdim ki, anam babam yoluna feda olsun ey allah’ın resulü; fakat şu koca melek, annemin gırtlağını sıkıyor, bir şeyler yapamaz mıyız?
resulullah orada olsaydı annemin elini tutardı derdi ki ‘kızım ha gayret!’;
ben orada olsaydım annemin elini tutardım ve derdim ki ‘anneciğim ölmesen…’
ben oradaydım annemin elini tuttum ve dedim ki ‘anneciğim seni ben…’;
annem döndü bana bir baktı o bakışı görmeliydiniz
resulullah o bakışı görseydi merhametten ağlardı;
ben o bakışı gördüm haşyetten bayılacaktım ama annem elimden tuttu.
ne tuhaf, anneler ölürken bile çocuklarının
anneler ölürken bile çocuklarının ellerini bırakmıyor ne tuhaf…
resulullah çok şanslı bir insan
annesi öldüğünde o küçücüktü;
benim annem öldüğünde ben küçücük değildim,
zaten şanslı birisi de değilimdir, filmlerim iş yapmaz.
annem daha yeni öldü fazla uzaklaşmış olamaz!
olamaz dedim annem son nefesini alıp da vermeyince
verse de ben alsam onu, içim ferahlasa, siz de görseniz
resulullah tutsa annemin elinden birlikte geçseler çölü
nasıl olsa resulullah da ölü annem de ölü.
(bkz: ah muhsin ünlü) -
buraya kadar güzel dostum
buraya kadar tek dostum
ayrıntılı planlarımız buraya kadar
başka ne varsa buraya kadar
ne güvenlik, ne sürpriz buraya kadar
gözlerine bakmayacağım bir daha
neler olacağını tahmin edebiliyor musun
böylesine sınırsız ve özgürce
umutsuz bir ülkede
umutsuzca bir yabancının eline muhtaç
buraya kadar güzel dostum
buraya kadar eski dostum
buraya kadar ilgisiz dostum
buraya kadar tek dostum
buraya kadar
acı veriyor seni bırakmak
ama beni izlemeyeceksin artık
gülüşler ve tatlı yalanlar buraya kadar
ölmeye çalıştığımız geceler buraya kadar
buraya kadar
jim morrison