1. yürüyen adam ; seksen yaşında. kısa boylu. orta kilolu ama gittikçe zayıflıyor. saçları yok ama eskiler siyah olduğunu söylüyor. sakalları mevcut, yıllar sadece rengini alabilmiş. yürüyemeyen kadın ; yetmiş küsür yaşında. kısa boylu. kilolu ama yemek yemeyi sevmiyor. saçları uzun ama az, rengi beyaz ama eskiden ne renk olduğunu kimse bilmiyor. - çünkü saçlarını kapatırmış - gözleri masmavi, yıllara rağmen temiz. yaşam yerleri ise köy.

    yürüyen adam benim akrabam olur. babamın babası olarak bana tanıtıldı ben de öyle benimsedim. geçmişini anlatsam okumazsınız, bu kadar sessiz ve sinirli bir adamın hayatı bile sayfalar tutar. tabi ki çok şey öğreniriz arkadaşım ama ben bugün köye bu yüzden gelmedim. babam beni buraya bunun için göndermedi.

    köye hava karardığında geldik. ben ve akraba olarak bildiğim birkaç kişi. evde birkaç akraba, yürüyen adam ve yürümeyen kadın – yürüyen adamın karısı - yaşıyor. poşetler mutfağa bırakıldı ve ne yapıyorsunuz sohbeti için salona geçildi. işte yürüyen adam orada oturuyordu. köye gelmeden önce herkes onun yerinde durmadığı, ikide bir oturup kalktığını ve yürüdüğünü anlatmıştı ama şans benden yana olacak ki onu otururken yakalamıştım. hemen karşı tarafına oturdum. birkaç akrabanın sorularına birkaç cevap verirken sadece onu inceliyordum. yürüyen adam için salon biraz kalabalıktı. küçük bir çocuğun gözlerinden bakarmışçasına etrafa bakıyordu. ama bu çocuk olmadığının farkında olan bir çocuk gibiydi. bu yüzden içinde cesaret yerine korku barındırıyordu. eskiden onun yanında yanlış bir söz veya hareket yapmaktan korkan insanlar, onun kendisini hatırlamamasından faydalanıyor, yürüyen adamın yeni isminden korkmuyor ve onu düşünmüyorlardı. bense o birkaçından arınmış bir şekilde bu insanı düşünüyor, akrabalara onu soruyor ve onun yürümesini bekliyordum.

    ilk sorum şu oldu ; yürüyen adam kimleri hatırlıyor, kimi tanıyabiliyordu ? sohbete meraklı birkaç akrabam hemen cevabı bana ilettiler ve öğrendim ki sadece doğumundan beri yanında olan kızı ve uzun yıllara aşkın evli olduğu yürüyemeyen kadını – ki karısı da kendini unutmuştur – hatırladığı ve yardım istediği tek bir isim varmış ; kızı. o an aldığım bilgiler ışığında değişen ben, dedeme bir daha bakmak istedim. bu sefer daha cesur davrandım ve gözlerimi ondan ayırmadım. yürüyen adam gözlerini iki üç saniye üzerimde tutuyor ve sonra başka yere odaklanıp gözlerime geri dönüyordu. çok yaşlıydı. çok zayıftı. hiç yürüyecek bir hali yok gibiydi.

    peki burada baban neyi görmeni istemişti ? bir baba, konuşamayan babasından oğlunun neyi öğrenmesini ister ? nereden bileyim ben ! baba değilim ya ! ne mi öğrendim ? karşımda yılları deviren bir adam vardı ama bir yandan da yoktu. ben daha birkaç yıldan ibaret bir yaşamdım. deli doluydum. anılar istiyor ve daha fazla insan istiyordum. yaşamımı kalabalık hale getirme sevdası ile dolu idim. ama dedemin yanında benim daha fazla olsun diye tanıştığım insanlar yoktu. onun en çok emek harcadığı, en çok sevdiği, en çok tuttuğu insanlar vardı. dahalar hep bir anda yaşıyorlar diye düşündüm. ufacık bir an. mesela kadıköy iskelesinde birileri ile tanışıp eğlenmiştim. çok güzel bir anıydı ama ileride o birileri olmayınca ve olmayacağını fark edince sanki içi boşalıyordu. o anda o an ölüyordu. o eğlenceli anı yaşatmak için de hep yanınızda olan biri ile yaşamış olmanız gerekiyordu. çok mu karıştı ? diyorum ki evet insana dahalar iyi gelebilir ama o dahaları yaşarke den yanında ileride hep yanında olacak biri olmalıdır, sevdiği biri.

    ve ben bunları anlarken yürüyen adam sanki bana tepki gösterirmiş gibi ayağa kalktı. kimseyle göz teması kurmuyor, evvela belirttiğim korkak bakışlarla salondan çıkmak için yürüyordu. sohbetlerden arındım ve onu gözlerimle takip etmeye başladım. ilk önce sokak kapısına yeltendi. benimle gelen durumdan bihaber akrabalarım hemen olaya müdahale etmek istedi ama deneyimli olanlar sıkıntı olmadığını söyledi. yürüyen adam kapıyı hafifçe araladı ve karanlığa doğru bir bakmaya başladı ve kısa bir süre sonra kapıyı kapattı. hareket esnasında o kadar korkuyordu ki adeta bir korku filminde gibiydim. kapının gıcırdaması, ezbere yapılan bir hareket. adam yattığı odaya doğru yürümeye devam ederken bu hareketin sebebini düşünmeye durdum. kapının arkasını mı unutmuştu yoksa belki bir şey – bir insan,bir yol, bir çare - vardır diye mi merak etmişti ? karanlıktan mı korkmuştu bilmediğinden mi ya da bilmeye cesareti olmadığı için mi kızmıştı kendine ? en mantıklısı sadece baktığıydı belki de. vakit geçsin diye yapılmış bir hareket. varoluşun devamlılığını hissetme ihtiyacı. kim bilir

    odasının kapısından içeri giren yürüyen adamı takip etmem için kapıya kadar yürümem gerekti. - ona mı özeniyordum yoksa - . girişin solunda onun yatağı. sol çaprazındaki duvarda ise karısının yatağı. birbirleri ile yatamayacak kadar birbirine yabancı bir çift. yürüyen adam odasındaki mola yerine, karısına doğru yönelmiş olan koltuğa oturdu. yatakta yatan yürüyemeyen kadın – karısı – adeta bu odaya bırakılmış, buraya terk edilmişti. yürüyen adam kısa bir süre yürüyemeyen kadına baktı ve sonra benim bakışlarımı fark etti. ben bakmaya korkan gözlerimle bakmaya devam ettim. o önce bir eliyle kulağını kaşıdı. sonra gözünü sildi. odanın karanlığında sildiği göz yaşı mıydı yoksa herhangi bir şey miydi ayıramadım ama size gözyaşı olduğu yalanını söyleme isteği içinden geçmedi dersem yalan söylemiş olurum. rahatsız ettiğim duygusuna dayanamayıp odayı izleyebileceğim ama yürüyen adamın göremeyeceği bir yere geçtim. onun hareket ettiğini görünce de yeniden salondaki yerimi aldım. beklenilen süreden uzun bir sürede oradan çıktı. geri salona geleceğini düşündüm ama aynı şeyleri tekrar etmeye başladı.

    yeniden kapı, yeniden gıcırtı, kapanış ve yürüyemeyen kadın.

    iki üç tekrardan sonra da birkaç akrabanın zorlaması ile zorla yanımıza oturma.

    ne olduğunun farkında olmadan bir şey olan bir adam. ama yanındakileri evvela yaşamında olduğu kişiler belirledi. tamam seksenimizi göreceğimizi bende düşünmüyorum ama insanların hepsi ile biraz yakın olmaktansa birkaçı ile daha özel bir şekilde yakın olmak daha anlamlı ve daha anılı geliyor. şahsi fikrim belki de siz zaten hep böyle düşünüyorsunuz bilemiyorum ben sadece bu iki insanı biraz daha var etmek isten uzaktan bir akrabasıyım.

    dipnot : kendilerinin farkında olmadan ölecek insanlar ; yürüyen adam ve yürüyemeyen kadın. onların farkında olmamalarının biyolojik sebepleri var. bizim var mı ?