1. bazı haftasonlarının uzun bazılarının kısa sürmesi nedeniyle zaman algısıyla ilgili ufak bir araştırma yaptım ve bbc future dergisinde şu makaleyi buldum ve deneyimlerime baktığımda hakikaten etkileşimle ve anılarla alakalıymış. şu an öyle bir aydınlandım ki biraz zorlasam etrafımdakilerin gözleri kamaştırabilirim inanıyorum.

    zamanın daha hızlı aktığı düşüncesi aslında bir efsaneden ibaret. bu konu hangi zaman dilimini ele aldığımıza bağlı. zaman algısıyla ilgili araştırmalarda, orta yaş grubundaki insanlar saatlerin ve günlerin normal geçtiğini, ama yılların hızlı aktığını söylüyorlar.
    bu algıya neden olan şey, zamanı iki şekilde değerlendirmeye tabi tutmamızdır: içinde olduğumuz anda zamanın akışına bakmak ve geçmişe yönelik olarak bakmak.
    genelde bu iki algı birbiriyle uyumludur; ama bazen uyumsuz hale gelir. yaşlanma buna örnektir. günler ortalama hızda seyrediyor gibidir; ama aylar ve yıllara göre düşününce ne çabuk geçtiğini görürüz. bunun nedenlerinden biri, yaşımız ilerledikçe daha az yeni deneyimlerimiz olması, hayatın daha fazla rutinleşmesidir. zamanı ölçerken yeni anılarımızın sayısını hesapladığımız için ortalama bir ay ya da yıl daha hızlı geçiyormuş hissine kapılırız.
    bunun da çaresi var. eğer hafta sonu tatilinizin yavaş geçmesini istiyorsanız evde televizyon karşısında geçirmeyin gününüzü. yeni şeyler deneyin. pazar gecesi dönüp baktığınızda o iki günün uzun geldiğini göreceksiniz.
    peki zamanı gerçekten yavaşlatmak istiyor muyuz? veriler, zamanın yavaş geçtiği hissine kapıldığımız anların ateşler içinde yattığımız, reddedilme duygusuna kapıldığımız ya da depresyonda olduğumuz dönemleri de içerdiğini gösteriyor.
    o halde, ne kadar şaşırtıcı ya da sinir bozucu olsa da, hayatın hızlı aktığı hissini, en azından her şeyin yolunda olduğunun göstergesi olarak düşünmek lazım.