1. ilkokul 3 ya da 4. sınıftaydım. babam tercüman gazetesinden kestiği kuponlarla ıtt schaub-lorenz marka bir renkli televizyon almıştı. o zaman için büyük bir lüks tabi ilk birkaç gün mutluluktan kapalı olduğu zamanlarda bile gözümü ekrandan alamıyorum.

    o günlerde sınıf arkadaşlarıyla bir önceki akşam tv'de yayımlanan bir şey üzerine yapılan bir muhabbet sırasında biraz şımarıklık da yapıp 'bizde renkli televizyon var olm' gibi bir laf etmiştim. bunun üstüne gruptaki arkadaşlardan uğur:

    - e tabi siz zenginsiniz oolum.

    diye bir laf etti ki o anın şokuyla kem küm etmiş cevap da verememiştim ama son ders ziline kadar zihnimde hep aynı cümle 'siz zenginsiniz, siz zenginsiniz' diye yankılanıp durdu. kendimi tuhaf bir şekilde suçlu hissediyordum.
    okuldan çıkıp eve gidene kadar acaba biz zengin miyiz la harbi diye düşünüp durdum. cumartesi akşamları yayınlanan ve komşuların bize izlemeye geldiği türk filmlerinden bildiğim kadarıyla zenginler hep kötü kalpli, şımarık, bencil ve milletin kötülüğünü isteyen tiplerdi. oysa fakirler öyle miydi? gururlu, yardımsever, namuslu ve dürüst insanlardı. acaba babam milleti mi dolandırıyordu? insanlar aslında bizden nefret mi ediyorlardı? yani alt tarafı bir tüpçü dükkanımız vardı o kadar zengin olmamalıyız. inşallah zengin değilizdir duaları ve kafamda deli sorularla eve geldim.

    annem evde arkadaşlarıyla konken oynuyordu beni görünce 'oğlum kahyaya söyle evde hiç şampanya ve havyar kalmamış' dedi. şaka lan şaka mutfakta patates doğruyordu. vereceği cevaba kendimi tam hazırlayamamıştım ve eğer zenginiz derse bu utançla nasıl yaşayacağımı da bilmiyordum ama sormak zorundaydım. anne dedim biz zengin miyiz?

    - yoo değiliz oğlum niye sordun dedi yüzünde de büyüdükçe iyice mallaştı bu çocuk ifadesiyle.

    yok bir şey deyip odama gittim ama nasıl rahatladım, nasıl mutluyum. oh be zengin değilmişiz. tabi ya biz öyle kötü insanlar değiliz kime ne zararımız dokunmuş hem renkli televizyonu da kuponla almıştık. üstümden büyük bir yük kalkmıştı.

    fakat bir sorun vardı. sınıf arkadaşlarım o gerizekalı uğur yüzünden beni zengin sanıyordu. hemen bu imajı düzeltip benim de onlar gibi fakir olduğumu herkese söylemem gerekiyordu.

    ertesi gün okula tamamen bu motivasyonla gittim ama bir türlü teneffüslerde grup bir araya gelmiyordu ki herkese bizim de fakir olduğumuzu söyleyeyim. iyice stres yapmaya başlamıştım ki son teneffüs bir araya geldik ve uğur gerizekalısı da vardı. bu fırsatı kaçırmamalıydım fakat o yaşlarda da kimse ekonomiden, borsadan, faizlerin yüksekliğinden, gsmh'den falan bahsetmiyor ki konuyu bizim de fakir olduğumuza getireyim. artık teneffüste son dakikalara girmiştik ve ben hala onların gözünde şımarık, zengin, baba parası yiyen bir piçin tekiydim. ortamda dönen fener, gassaray muhabbeti bitecek gibi değildi. artık son şansımdı ve lafa girip konuyu oradan alıp nasıl yaptım nasıl ettim bilmiyorum ama dört beş cümle sonunda ailemizin ekonomik durumuna getirdim ve başta gerizekalı uğur olmak üzere hepsini alt eden son cümleyi zil sesinden önce kurmayı başardım:

    - yani sonuçta biz de zengin değiliz.

    arkadaşlarımın yüzündeki ne anlatıyor la bu salak ifadesi hiç umrumda değildi. fakir ama gururlu adımlarla sınıfıma doğru yürümeye başladım. artık bize zengin diyenler düşünsündü. insanlara çamur atmak bu kadar kolay mıydı? işte böyle alırsın cevabını uğur efendi. gerizekalı.
  2. bir bilim ya da sanat dalında uzmanlaşmayan, üretimini halka sunmayan mirasyedi hor görülmeye layıktır. ülkemizde de alayı avare işe yaramaz olduğu için zengin sınıfı komple hor görülür hatta tiksinilir. asalak bunlar zaten aralarından ne akademisyen çıkar, ne filozof ne de sanatçı. tez zamanda köküne kibrit suyu desem abartmış olmam sanırım.
    abi
  3. fakirlik de benim suçum değil.