1. harika bir başlık olmuş, keşke zamanında bize de tavsiye edilseydi bu tip şeyler.

    hem okuması kolay hem okumayı sevdirecek sabahattin ali eserleri 20'den önce okunmalı bence. o yüzden kürk mantolu madonna ve içimizdeki şeytan'ı ben önermiş olayım.
  2. sadece bu başlığa değil herhangi bir istatistiğe bakarak kitap okumayın derim.ölmeden önce, 20 yaşına gelmeden vs. ile kitap okumayın.istediğiniz zamanda bir kitapçıya veya kütüphaneye gidip öylece bakın ve bir şekilde birini daha çok okuma isteği hissettiğinizde alın o kitabı ve okuyun böylece kitaptan sıkılmayacaksınız çünkü o kitabı siz seçtiniz, merak ettiniz.ben böylece kitapla bir duygusal bağ da kurmuş oluyorum nasıl mı örneğin 1984 adlı kitabı ben lise zamanlarında kütüphaneden rastgele seçip okumuştum, populeritesinden haberim yoktu ve bunu öğrenip insanların düşüncelerini okudukça, dinledikçe ' evet ya işte budur, bence de , hayır ama o durum öyle değildi' gibi cümlelerle kendi kendime heyecanla o düşüncelerle sohbet ettiğimde acayip mutlu oluyorum ve kitabı benimsiyorum.
  3. bu listeleri hep çok saçma bulmuşumdur. herkes bir liste koyarsa 1000 tane kitap olur. çok az insan ömür boyu 1000 kitabı geçecektir zaten. böyle yazınca çok ürkütücü biliyorum ama insan ömrü bu kadar kısa işte, sadece 1000 kitap. günde 50 sayfa okusanız mesela, savaş ve barış kitabı 1 ayda bitmiyor.

    bunun yerine ölmeden önce okumanız gereken 100 kitabı falan belirleyin ve çok iyi araştırın bunu. sonra da üzerine ne okursanız okuyun. bunu kendime de diyorum tabii şu an.
  4. necati zengin...namıdiğer şık dedem. bizim köy ilkokulunda boya badana, içindeki çocuklarda da kokulu silgi, renkli kalem falan hak getire; öyle bir renksizlik hakimdi ki okula üstü başı bir nebze düzgün olan baya afili görünürdü. önlükler de siyahtı zaten, yılı siz hesap edin işte.

    bir 29 ekim'de kim nereden bulduysa okulumuzun hademesi olan necati amcaya bir takım elbise vermiş. bayramlar daha bir bayram gibiydi galiba o zamanlar, hademe, çöpçü gibi kelimeler de ne aşağılamak için söylenirdi, ne de öyle anlaşılırdı. ne gökdelenlerde arşa ermişti başımız ne de yanıbaşımızdakilerden bu kadar uzağa düşmüştük henüz.

    neyse, giyinmiş kuşanmış necati amca, bir de kravat lazım diye düşünmüş olacak, bize gelmiş babamdan istemeye. kapıyı ben açmıştım, dün gibi aklımda..."aaa dedecim ama sen şık dede olmuşsun" demişim...ölene dek şık dede kaldı adı köyde... işte benim o şık dedem okuma yazma bilmezdi galiba, ya da kendisi okuyunca anlayamazdı mı bilmem, okuldaki öğretmenler ya da bayramlarda çocuklar şiir okumaya başladı mı yerinde duramaz, geçer kuytu bir köşeye sessiz sedasız dinlerdi büyük bir merakla. sonraları fark ettim de, kimsede şiir dinlerken ya da okurken onun gözlerindeki gibi bir keder ya da derinlik görmedim ben... kitabe-i seng-i mezar...o şiiri dinlerken ağladığını görmüştüm; o yaşta şiirin ne anlattığı değil, şık dedemin ağlamasıydı bana koyan...orhan veli benim ilk aşkım olmuştu...şiir sevmem böyle başladı.

    ne yazacaktım ne anlattım...demem o ki, kitaba, okumaya, yazara ya da şaire doğru bizi çeken biraz da şansla birlikte hayatımızın bir yerlerine temas etmesi olabilir ancak. bu doğru zaman ve mekanda gerçekleşirse unutulmaz bir tat bırakacağı gibi tam tersi de mümkün. tıpkı yeni biriyle tanışmak gibi...15 yaşınızda yediğiniz içtiğiniz ayrı gitmeyen arkadaşınız 25'inizde iki kelam edemediğiniz biri olabilir...kitaplar da öyle işte...ne mutlaka diye dayatılan "mutlak değerlere" ne de tarihlere köle etmeyin kendinizi...

    yazar için yazmanın ön koşulu yaratacağı eserin tek olacağını bilmenin keyfi olsa gerek biraz da. aynı şey bence okuyucu için de geçerli. o satırdan alacağınız tat size özel ve tek olacak, çünkü okuma eylemi bir çeşit yeniden kurgulamadır. kimse, yazarı dahil, okuyanda neyi tetikleyeceğini ya da hissettireceğini yüzde yüz bir kesinlikle bilemez.

    bu "bucket list" türü hap gibi verilen şeyler biraz işgüzarlık biraz da batı tandanslı bir zorlama gibi gelir bana. hazırcılık ve hapı yutmanın vereceği muazzam huzur. her hap herkeste aynı tesiri mi yapar?

    merak...merak edelim yeter...bize sunulan her şeye bir soru ile karşılığımız ve acabalarımızla birlikte başımızı alıp gitmekten korkmayacağımız bir yolumuz olsun yeter. ara sıra kaybolmuş gibi hissedince rehberlere rastlamak iyidir, ama esas keyif kendi başına yol almakta gizli sanırım.
    mesut
  5. kuran meali
  6. arkadaslarinizla cikip dolasin, sevisin, otostop cekin, gezin, biraz daha gezin ve biraz daha, bir enstruman calmayi ogrenin, bakkaldan ekmek calin, spor yapin vb.

    hayali dunyanizin icinde hapsolmayin, bu esarplilarin dediklerine de bakmayin, hepinizin kendileri gibi mutsuz ve yalniz olmasini istiyorlar.
  7. 20 yaşına gelmeden insanların bir kitapçıya gidip arka kapakları okuyup kitap karıştırarak kendilerine hazırlamaları gereken liste. o kadar çok övülen ama bana tesir etmeyen kitap okudum ki.