• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (8.00)
cahil hoca - jacques ranci
felsefenin elması joseph jacotot'nun başına düşmüştür: 1818'de sürgünde bir devrimci olan jacotot belçika'da fransız edebiyatı okutmanı olarak yarı-zamanlı bir iş bulur. tek kelime fransızca bilmeyen flamanlara, kendisi de tek kelime flamanca bilmediği halde hocalık etmek zorundadır... ikidilli bir fénelon baskısı koşar imdadına; "öğrencileri"nin kendi kendilerine fransızca ve telemak'ı öğrenmelerine kılavuzluk eder. insanın bilmediğini de öğretebileceğini gösteren bu tuhaf deneyin sezdirdiği kaçınılmaz sonucu anlamakta hiç gecikmez jacotot: bilen ile bilmeyenin, öğreten ile öğrenenin, kol emekçisi ile zihin emekçisinin, kısacası zekâların eşitliği.bu şaşırtıcı hikâyeyi ve jacotot'nun felsefesini anlatan jacques rancière hem eğitim üzerine çok özgün bir düşünce sunuyor hem de zekâların eşitsizliğini ve bilgi hiyerarşisini bahane eden toplumsal eşitsizlik tasavvurlarına önemli eleştiriler getiriyor. "özgürleştirmeksizin eğiten aptallaştırır," diyen cahil hoca, eğitimciler ve eğitim sistemi üzerine kafa yoranlar için olduğu kadar siyaset felsefesiyle ilgilenenler için de ufuk açıcı bir kitap.(tanıtım bülteninden) (kitap bilgileri idefix'den alınmıştır.)


  1. zekaların eşitliğine vurgu yapan bu kitapta insanların takip ettiği bir müfredat yoktur, herkes ne öğrenmek istiyorsa onu öğreniyor kendi başına. burdaki hoca cahildir, zekaların eşitliğini ancak onun cehaleti sağlamaktadır. onun cehaleti özgürleştirmektedir.

    "bir zekanın bir başka zekaya tabi kılındığı yerde aptallaşma vardır"
  2. kitabın çok ilgi çekici bir tezi var. kitaba giriş yaptığı örnekle de insanı ikna ediyor ilk adımda. kendisi dil bilmeyen hoca, ortak dilleri de yokken bir grup öğrenciye dil öğretiyor. hoca özgürleştirici ve yöntem bilen biri olarak tanımlanıyor. eğitim sistemlerinde belirli konuların öğretilmesiyle verileni eleştiriyor. akılların eşitliği aksiyomatiği ranciere’in önemli bir önermesi. ranciere’e göre hiçbir akıl diğerinden üstün değildir. üstün akıl kendinden üstünü her zaman bulabilir. bu yüzden eşitlikçi bir şekilde yaklaşmalıyız. kitapta bu önermesi için daha başka örnekler de kullanmış.

    ustalık kavramını reddedişiyle eşitlikçi entelektüel devrim olacağını söylüyor. bu devrimi ben sorunlu buluyorum. sosyal bilimlerin bir tür reddiyesini barındırıyor içinde. entelektüelliği tarihselliğinden ve birikimden kopardığınızda elde bir şey kalmıyor. bunun için çin kültür devrimi’ne bakabilirsiniz. ranciere de mao’dan etkilenen bir düşünür gerçi. ranciere mao’dan etkilense de bunu başka bir şekilde sunuyor entelektüel devriminde. mao entelektüel değil devrimci olmak önemlidir der. apolitik çağımızda praksisten yoksun düşüncelerin tutunamayışını da göz önüne aldığımızda mao’ya haksız diyemeyiz. tabi kültür devriminin köylüleşmesini de istemeyiz. neyse şu an mao incelemiyorum. ranciere mao’dan farklı olarak devrimci de değildir. akılların eşitliğini tüm filozofları reddederek savunur. ama unuttuğu şey şu; sınıf eşitsizliği varken akıl eşitliğinin sağlanması mümkün değildir.
    marx “insanlar, her zaman, insanın kendi düşündüğü/tasarladığı özgürleşme düzeyine değil, üretken güçlerin olanak sağladığı ve izin verdiği özgürlük düzeyine ulaşırlar.” der. bu günümüzde de atlanan bir düşünce. içinde bulunduğu sınıfı, üretim güçlerini, sistemi dışarıda bırakarak hangi entelektüel eylemde bulunabilir insan? akılların eşitliği elbette ilk adımda sorunsuz geliyor. ama insanların düşüncesini akla yöneltip bulunduğu konumu sorgulamaktan saptırıyor.

    ranciere aydın tartışmalarında sıkça adı geçen biri. aydın kavramının en özgürlükçü görünüp en problemli olduğu da biri. entelektüel bağımsızlık adı altında kapıldığımız yanılsamalara kesinlikle dokunmuyor. sınıf bağlamından kopan herhangi bir düşünce hiçbir soruna çözüm olmuyor. akıllar eşitliğini gramsci’nin organik aydını içinde değerlendirirsek akıl eşitliğine ihtiyaç bile duymayız.

    başlıkta yazarın soyadı yanlış yazılmış düzeltmeyi beceremedim. bir babayiğit el atarsa sevinirim.
    sezgi