1. dibek kahvesi aslında bir kahve pişirme şekli değil, kahve öğütme yöntemi. kahve çekirdekleri kıvamında kavrulduktan sonra dibek denilen yuvarlak içi çukur, taş ya da tahtadan yapılan havana benzer büyük kaplara konur ve bir tokmakla ince hale gelene kadar ezilir bu yöntemle öğütülen kahve koyu kıvamlı olur ve dibek kahvesi adını alırdı. bu yöntemle kahve öğütülmesi 1800’lü yılların ilk yarısına kadar devam etti ancak 1827’de tüfenkçi ustalarından selim’in kahve değirmenini icat etmesi sonucunda dibek kahvesi ortadan kalktı. bu şekilde kahve elde etmek zahmetli ve vakit alıcı olduğu için evde yapılamayan kahve öğütülme işlemi, değirmenlerin yaygınlaşması ile evlere girdi.
    dibek kahvesi günümüzde çok sınırlı yapılmakta.
    kakule, menengiç ve hindistan cevizi ile de karıştırılabiliyor.
  2. bir yerde içtim çok beğendim. türk kahvesine göre daha koyu kıvamlı ve aroması daha yoğun geldi. daha az kavrulduğundan mıdır nedir tadı ve rengi içinde biraz süt varmış gibi...
    vazgeçilmezim oldu.
  3. kuzenimin "yemekleri güzel" demesine anında kanarak bir esnaf lokantasına gittim geçenlerde. yemekleri güzeldi. şu an pazarda arasanız bulamayacağınız lezzette patlıcandan yemek yapmıştı.

    lokantanın içine bir de stand koymuş. "bilmemne dibek kahvesi" diye. az buçuk muhabbeti de var kuzenle. "kahvem çok güzel almaz mısınız?" dedi.
    dedim getir.

    2-3 dakika sonra baktım tepside 2 tane küçük karton bardak, kahveler geliyor. direk 3-0 geride başladın koçum sen kahve işine. karton bardakta kahve mi içilir? abd'de kolej partisi mi veriyorsun? ama ses etmedim.

    kahveyi güzelce ses etmeden içiyorum, adam kahvesinin mutheşemliğinden bahsederken dayıoğlu da onu kafa sallayarak ve dahi ufak cümlelerle onaylamakla meşgul. ama kahve demeye bin şahit. dibek kahvesi bir kere dibek adı verilen ilkel bulgur yapım aracında yapıldığı için içinde sert tanecikler olur. kahve mi içiyoruz çay mı belli değil. bir de kahvede kahve tadı yok. sanki 1 ölçek kahveye 5 ölçek coffee mate atmışsın gibi iğrenç bir tat. lakin yağ gibi kayıyor namussuz.

    neyse adam biz kahveleri bitirince atladı: "nasıl yeğenim on numara di mi?"
    ulan yıllardır kimseye kazık atmadım, hayatımı güvenilir olmak üstüne kurdum, karşımdaki insanı üzmemek için her dediğine "he" diyen insanım. bu sefer dedim "skerler."
    "abi içimi güzel tadı fena değil de bu kahve değil ki?"

    adamın yüzü düştü. kendi imalatıymış da doğalmış da bilmem ne.
    abi dedim, sen bize türk kahvesi getirecekken gittin karton bardakta süttozu getirdin, böyle kahve olmaz, içine bir sürü şey katmışsın.

    meğer içine kakule ve hindistan cevizi katıyorlarmış. tam da antogonist'in dediği gibi. sen bize kahve değil çorba getirdin dayı. ben türk kahvesini sade içen, kahve dükkanlarında arkadaşların yargılayıcı bakışları altında espresso içen insanım. keskin tatların adamıyım. eti eti veren hayvandan çıkan tereyağıyla pişiririm, sebzeyi zeytinyağıyla. benim önüme niye bu sikindirik şeyi koyuyorsun? işte bunu diyemedim.

    2 gün önce önünden geçtim adam işi büyütmüş, ticari araç almış kahve dağıtıyor. bu da sanırım ne kadar tırt bir adam olduğumun göstergesi.