• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (7.38)
Yazar ayfer tunç
dünya ağrısı - ayfer tunç
"hayat, kayaç katmanları gibi parçalarına ayrılan değersiz bir kütledir."
türkçe edebiyatın sözünü sakınmayan kalemi ayfer tunç, yazarlık hayatının 25. yılında sarsıcı bir romanla karşımızda.
hayatı "yolcu" olarak yaşamak isterken baba mirası otelin işletmecisi, ailesinin "reisi" olmak zorunda kalan mürşit, her geçen gün tamahkârlaşan bir şehirde, gerçek dostluğu istanbul'da bıraktığı hayaletlerden kaçarak mürşit'in oteline sığınan madenci'de buluyor. iki arkadaşın dünya algısı, okuyucuya türkiye tarihindeki utanç sayfalarının bir özetini sunuyor.
arka planı toplumsal facialar, kitlesel cinnet hikâyeleriyle örülen dünya ağrısı'nda, geçmişle hesaplaşma cesaretini gösteren insanları yaşadıkları toplumdan ayıran sınır imleniyor.
dünya ağrısı kelimelerle sıkılmış bir yumruk.

böyle bir şehirde sır saklamanın imkânsız olduğunun farkında değil. öğrenecek elbet, bir gün şehir dediği şeyin birbirini gözleyen sayısız gözden ibaret olduğunu o da anlayacak. ama buna çoktan alışmış olacak ya da daha fenası başkalarını gözleyen sayısız gözden biri haline gelecek. babamın oğlu o olmalıydı diye düşünüyor, ben, oğlum gibi bir oğul olsaydım babam mutlu ölürdü; oğlum babamın istediği gibi bir oğul olduğu için ben mutsuz öleceğim.
(tanıtım bülteninden)


  1. “…sabah uyandıklarında başını alıp gitmek arzusu duymayan bu normal insanların hiçbiriyle herhangi bir ilişkisi olsun istemiyordu.
    ama her yerdeydiler. yerleşmiş bir hastalık gibiydiler. onlardan kurtulmak imkansızdı.

    tükenmeyecekler. umudunu çoktan kaybetti. hala geliyorlar, onu normal bir adam olmaya zorlamaktan vazgeçmiyorlar.

    bunlar horoz dövüştürmeyi de severler, köpek dövüştürmeyi, insan dövüştürüp seyretmeyi çok severler.”
  2. "oğlunun isyankar heyecanları olmadığını, bu şehri kafes gibi saran dağların ardında ne olduğunu hiç merak etmediğini düşünüyor. oğlunun hayatı da hayalleri de bu kafesle sınırlı olduğu için üzülüyor"
  3. "hafızası insanın düşmanıdır... unuttum, kurtuldum sanırsın ama öyle bir şey yok. yaşanmıştan kurtulmak yok. toprağa girene kadar takip eder seni olmuş olan... yapman gereken şeyler de var ama. toprağa girmeden önce muhakkak yapman gereken şeyler. yapmazsan ruhun huzur bulmaz, intihar bile paklayamaz seni.. öyle şeyler."
  4. ben bu kitabı ismine vurulduğum için okudum. uzun süredir bekleyen kitaplarla iyiden iyiye kabarmış okuma listemde öne alma sebebim ismine vurulmamdı. o kadar ki, ben bir gün bir roman yazsam adını `dünya ağrısı` koymak isterdim. ama baktım hali hazırda yazılmış. okunmalı o zaman. adından bu kadar etkilenmişliğimin ön yargısı da vardı okurken. sanki ne okusam yeterince beğenmeyecekmişim gibi.

    en başta öyle de oldu. konusu ilgi çekici, derin ve güzel olsa da dili çok basit geldi. kitap ilerledikçe bu basit dili çok da önemsemedim ve yapılacak onca işime rağmen elimden düşüremedim ve bitirdim. okurken basitmiş gibi gelse de üstünden vakit geçtikçe ne kadar etkileyici olduğunu anladim kitabın. yine de daha farklı bir son olabilirmiş gibi geldi.

    aslında cesurca değinilen çok fazla konu, dram ve hatta vahşet var benim içimdeki dünya ağrısının da sebebi olan, ama işte sanki yazar bu konulara dikkat cekmek istiyormuş da edebiyatı alelacele ve çok da özenli olmayarak edebiyatı kullanmış bunun için. yine de, asla zaman kaybı olmadığını düşündüğüm, gayet okunası bir kitap. kitaptan can alıcı cümlelerin yalnızca bir kaçı şöyle:

    --- `spoiler` ---

    "hikâyeler insanı kendi kuyusundan çıkarır, başkasının kuyusuna atar. başkalarının kuyuları daha iyi diye bir şey yok, ama insan kendi hikâyesini bilir, kendi hikayesinden sıkılır."

    "bir gün şehir denen şeyin birbirini gözleyen sayısız gözden ibaret olduğunu anlayacak. ama buna çoktan alışmış olacak ya da daha fenası başkalarını gözleyen sayısız gözlerden biri hâline gelecek."

    "normal insanlar bu soğukta ve gecenin bu saatinde sıcacık evlerinde uyuyor olurlar. dünya başlangıcından beri onlara göre düzenlenmiştir."

    "sanki iki adim ötemizde, bize onlarca ışık yılı uzakta başka bir dünya dönüyor. o dünyaya bu adamlar ait, biz değiliz."

    "yoksulların sinesi de cok geniş oluyor. her şey sığıyor buraya, zulüm, hakaret, haksızlık istediğin kadar."

    "burada dünya ağrısını giderebilecek bir yer var mı? dünyada dünya ağrısını dindirecek bir yer var mı? yok. dünyanın kendisi ağrı."

    "insan bir uçurumdur."
    --- `spoiler` ---
  5. yazarın en son romanı olması sebebiyle beklentimin yüksek oldugu ama beklentilerim çok altında kalan ayfer tunç eseri.

    eserde azınlıklar, varoluşsal sıkıntılar, taşraya sıkışmışlık, istismar vs. değişik konular bir anda ele alınmış. hiçbirinin de hakkı verilememiş sanki. hepsinden yarımşar top alıp, bulamaç yapılmış gibi geldi bana.

    baş karakterden nefret ettim. kendini farklı sanmasından, kitapta sürekli bunun tekrarlanmasından, yaşadığı sancının sebebini küçük kent yaşamı olarak görmesinden baya baya nefret ettim. kitabın ısrarla küçük şehir insanını yermesi canımı sıktı. evet kasaba, küçük şehir yaşamı güzel tasvir edilmiş. insanlar fazla iç içe, günler birbirinin aynısı, sıkıcı, üretkenlikten uzak. iyi de büyük şehirde işler çok mu farklı yürüyor? istanbul potansiyelini gerçekleştirmiş insanların şehri mi? ihtimallere tutunup "toplumun benden beklediklerini yapmayacağım, babam gibi bir baba olmayacağım." derken aile bağlarını kesip atamayan, gitmek isteyen ama hiçbir zaman gidemeyecek olan, alkolik bir baba olmak kimi ne kadar farklı yapar ki?

    ayrıca, 12 yaşından çıkıp gelen bir travmanın yetişkin yaşamındaki etkilerinin işlenişini hiç mi hiç gerçekçi bulmadım. eğer karakter bu yaşadıklarını, hissettiklerini olayın hemen ardındaki süreçte yaşıyor, hissediyor olsaydı tamam diyecektim posttravmatik stres bozukluğu. fakat seneler sonra bu iş tam olarak böyle olmuyordu, bu kadar doğrudan değil.

    özetle kitabı sevmedim. aralara serpiştirilmiş "hayat bir koşu bandıdır, durmadan koşacaksın, durduğun an bant seni üstünden atar, aklında tut bunu" benzeri aforizmalardan hiç mi hiç hoşlanmadım. 200 küsurluk sayfa sayısı başlangıçta az görünse de uzadı da uzadı. tavsiye eder miyim, etmem.