1. okun başı fırlamak ister, okun ucu fırlatılmış hisseder.

    okun ucu, okun başı tarafından fırlatılmıştır. fakat ok o kadar uzamıştır ki, ucundan bakıldığında başı görünmez.

    fırlayan her ok
    uçmanın tadını alamayınca
    yere düşmemek için
    yay olmaya karar verir

    fırlayan son ok
    öyle iyi fırlar ki
    havada hiç sarmal yapmaz.

    uçmanın tadını alınca
    kendisinin fırlamadığını,
    aksine,
    fırlatıldığını iddia eder.

    ama iddiası esnasında
    yere düşmemek için frizbi
    olmaya karar verir.

    bunu da kimseye itiraf edemeyecek kadar fırlamadır.

    fırlatılmış olduğunu iddia edenler, bir zamanlar fırlamak isteyenlerin oğlu olurlar. ama aralarında erkek fatmalar da yok değildir. onlar da fırlatıldığını iddia eden mallar sürüsünü peşinden sürükler.
  2. kavrama tersten yaklaşmanın daha anlaşılır olduğunu düşünüyorum. firlatılmamış ya da bırakılmamış olabilir miydik. masanın üzerinde duran bir nesnenin orada olmama şansı var miydi. mekan değiştirebiliyor ve düşünebiliyor olmamız bizi masa üzerinde varoluşuna zincirlenmiş nesneden daha az aciz yapmıyor maalesef. dünyaya gelmişsek gelmişizdir kaçacak göçecek bir yerimiz yok, yok olamıyoruz resmen. ölüm bile bir çeşit biçim değişikliği topraktan meyveye, suya, börtü böceğe varoluş devam ediyor. ölüm masa üstündeki nesneyi parçalarına ayırıp yok olduğunu iddia etmeye benziyor aslında orada sadece bütünlüğün kaybı söz konusu, maddesel varlık yok olamıyor fırlatılmış olmak da bunu ifade ediyor.
    abi