• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (10.00)
Yazar Ali Teoman
gecenin atları - ali teoman
bu yıl (2011) aramızdan ayrılan ali teoman’ın ölümünden iki ay önce bitirip yky’ye teslim ettiği son romanı gecenin atları yayımlandı. böylece uykuda çocuk ölümleri ve karadelik güncesi’yle birlikte teoman’ın kurduğu “konstantiniyye üçlemesi” tamamlanmış oldu.
yazar “konstantiniyye üçlemesi” ile ilgili olarak şu notu bırakmıştı: “bu romanlar farklı karakterlerin öykülerini anlattıkları için birbirlerinin devamı sayılamazlar, ama aynı gerçeküstü, fantastik, grotesk atmosfere, zaman ötesi bir istanbul’a konumlanmış olmaları nedeniyle, olayların üzerinde geçtiği benzer bir artalan oluştururlar. bu istanbul hem altın ve gümüş paralarla alışveriş edilen, hem bilgisayar kullanılan, hem hamamlara gidilen, hem çelik strüktürlü gökdelenlerde çalışılan, hem atlı kupa arabalarına binilen, hem girift bir metro ağıyla kaplı, değişik dönemler, yapılar, buluşlar ve olayların iç içe geçtiği tuhaf bir istanbul’dur. bir romandaki karakter ve öyküler, diğerinde arka planda görünebilir. üçlemeyi oluşturan romanların her biri aynı konuya odaklanmakla birlikte, sanki aynı nesneye değişik bir yönden yaklaşmaktadır.”
gecenin atları işte böyle zamanötesi bir istanbul’daki konstantiniyye üniversitesi’nde geçen ve okurunu “psika profesörü bahtiyar bahtıkara” karakteri üzerinden şaşırtıcı, dramatik, trajikomik olaylarla dolu, düpedüz grotesk ve fantastik bir dünyaya çeken bir roman.
bilim-din, mutluluk-mutsuzluk, hastalık-sağlık, kaza-kader, zaman ve ölümsüzlük gibi can alıcı konularla hesaplaşmalar türlü dil oyunlarıyla, ironik tanımlamalar ve betimlemelerle, karamizah yüklü adlandırmalarla, sivri metaforlar ve çarpıtmalarla, kısacası görkemli bir dil büyüsüyle adeta şenliğe dönüşüyor.
ali teoman’dan coşkulu ve atak bir son roman: gecenin atları.


  1. sf. 25-26:


    "az sonra birisinin adını telaffuz edeceğim ve canı istese de istemese de, arslanlarla dövüşmek zorunda kalacak arenaya çıkıp. şu işe bak: arslanlar, yani ben! morituri te salutant! açıkçası, tuhaf bir durum... aynı anda hem tek kişi hem de çok kişi olmayı nasıl beceriyorum, bunu ben de anlayabilmiş değilim. doğuştan gelme bir yetenek olmalı bu, ben henüz ben olmadan belirlenmiş bir şey. hem benim, hem başka biri. hem psikolojik kazıbilim (psika) uzmanı, bilgili ve saygıdeğer, dediği dedik, bir sözüyle yüreklere ürkü salan prof. dr. bahtiyar bahtıkara, hem kendini tamamen güdülerinin yönetimine bırakmış, patetik bir zavallı, korkular ve batıl inançlar yumağı körkütük bir karacahil, hayır, aslında bir insan bile değil, bir insan müsveddesi, bir yaratık, bir garibe-i hilkat, bir... bir... bir şey... evet, bu doğru: bir şey. canlı bile sayılamam ben, cansız bir nesneyim, iri bir et parçası, et, kan, kemik ve kıkırdaktan oluşan amorf bir kitle... gecenin bir yarısı, hiçbir neden yokken, beter bir yürek sıkışmasıyla uyanıyorum ve bir daha da uyku girmiyor gözüme. oflaya puflaya yataktan kalkıyorum, yatak odasının kimbilir ne kaygılara gebe tekinsiz karanlığında bir yere çarpıp birşey devirmemeye gayret ederek banyoya gidiyorum ve lavabonun üzerindeki, sırrı rutubetten yer yer dökülmüş aynada kendime bakıyorum. karşımda yıllardır gördüğüm surat: bu gerçekten ben miyim? bir kanser uru gibi pörtlemiş, orası burası sarkmış bu şişkin gövde nasıl olur da bana ait olabilir? oysa daha dün liseye giden incecik bir delikanlıydım. nasıl geldim bu hale? beni ne bu hale getirdi? bu biçimsiz gövdenin içinde, kafesteki bir kuş gibiyim, çırpınarak kendimi tellere çarpıyorum, ama beyhude... buradan kurtulmam, dışarı çıkmam, özgür kalmam olanaksız. kendi gövdemde hapisim, avareyim, avarakasnağım, yersiz yurtsuzum... başımı sokacak bir saçakaltı dileniyorum. yağmur başladığında gidebileceğim biryer olmalı, bir sığınak...

    öyle biryer var mı? soruyorum: var mı? ama yanıt yok."



    not: arenaya giren gladyatörün selamı;

    ave caesar morituri te salutant
    selam sana sezar, ölecek olanlar seni selamlar