1. dün öylesine hanım çocuk farklılık olsun deyu gaziantep'e gittik gezmeye. bakırcılar çarşısının az ilerisindeki otoparkın önünden geçerken, otoparkta çalışan vatandaş ile araba park etmek için gelen rastgele bir müşteri ile aralarında vuku bulan komik diyalog baya baya neşelendirdi bünyemi;

    -müsait yer yok galiba??
    +o hooo youv sen nerde galdın? boşbogan geldiii, cımhırboşganı geldiii, oboma geldiii.. sağat gaç olmiş sen yeni geliysen!!! de haydi gir cehennem ol!!

    neyse aldı bizi bir gülme.. adam aynı cool tavırla bize döndü ve elimizdeki bebek arabasını göstererek;

    +vallahi o arabaya yerim kalmamiş..
    -canın sağ olsun :) başka yere koyarız.. çekmezler değil mi?
    +hahahaha içinde bebe varken çekmiyler dörlüyü yakhmayı unutma..
  2. ev arkadaşımın arrow dizisinin ana karakteri oliver queeni aksiyon sahnelerinde her görmesinde "aha amucam geldi!" tepkisi.

    gülüyorum napayım.
    (bkz: amuca) (bkz: amca)
    kuz
  3. kadıköy'de bir barda garsonun birine el kol işareti yapıyorum sesleniyorum sipariş vermek için adam ya görmüyor ya da bunalmış ilgilenmiyor. içimden küfür ettim elemana ... garsonu diye. neyse yarım saat sonra ben tuvaletten masama dönerken bu garson yere birşeyler düşürdü. eli dolu olduğu için ben eğildim yerdekileri topladım garsonun eline sıkıştırdım. 5 dakika sonra adam çerez ikram etti masama. o an ettiğim küfürler için özür diledim elemandan tabi yine içimden.
  4. gidilen dükkanlarda, bir de bize artistik gelen yerlerde, köstebek gibi, çalışanlarla rahatça sohbet edebilmek.
  5. 22:30'a kadar sürmesi gereken dersin 21:30'da bitmesi.
  6. sene 2009... denizli'nin tavas ilçesinde çalışıyorum o zamanlar. maddi durumu kötü olduğu için hem çalışıp hem okumak zorunda olan bir öğrencim var. bir kulağı duymayan kadir... kadir, öyle bir öğrencidir ki samimiyetini görür kızamazsınız. yoksulluğunu dert etmez, güleçtir hem de gayretli. bir gün derste "ben hiç lunaparka gitmedim, çok istedim ama gidemedim." dedi. kadir 6. sınıfta... boğazım düğümlendi sesindeki hüznü duyunca. o hafta sonu ailesinden izin alıp kadir'i lunaparka götürdüm. dönme dolabından çarpışan arabasına ne varsa ona eşlik ettim. gözlerindeki heyecan, yüzündeki kocaman gülümseme hala gözlerimin önünde. bir çocuğun mutluluğuna sebep olmak kadar güzeli yokmuş, anladım. öğretmenler gününde masamın üstünde gazete kağıdına sarılı bir hediye buldum. açtım, "küçük prens" adlı kitap duruyordu ellerimde. içinde de bir not: "öğretmenim, hediye alamadım ama en sevdiğim kitabımı size hediye etmek istiyorum. sizi seven öğrenciniz, kadir." hayatımda o an'a kadar aldığım en değerli hediyeydi, hala da öyle.

    ne zaman hatırlasam hem mutlu olup hem hüzünlendiğim hikayem böyle. öğretmenliği çekilmez bir meslek haline getirenler, öğretmeni bulduğu ilk fırsatta rencide etmeye çalışanlar olsa da böyle pırlanta yürekli çocuklar var oldukça, benim öğretmenime zeval gelmez.
  7. bir tanesi de 39 erzincan depremi'nde yaşanmıştır. deprem olduktan kısa bir süre sonra erzincan savcısı o sırada tutuklu bulunan mahkumları toplamış ve onlara şöyle demiştir:

    'sizi kurtarma çalışmalarına yardım için serbest bırakıyorum. içinizde yakın köylerde yaşayanlar varsa onlar da ailelerinin yanına bir günlüğüne gidebilirler. tek şart canla başla çalışacaksınız, akşama da cezaevine döneceksiniz'.

    mahkumlar böyle günlerce kurtarma çalışmalarına yardım ederler ve akşam olunca da cezaevine dönerler. bir tek mahkum bile kaçmaz. 1940 yılında çıkan özel bir yasa ile affedilirler.
  8. bugün ilkokul arkadaşlarımla buluştum. tabi haliyle geçmişe yönelik bir sürü anımızı hatırladık. biraz kendimi ifşa gibi olacak ama benim ilk ismim can, ilkokulda bana bu ismimle hitap edilirdi.

    bir ingilizce sınavında bir soruyu yes i can olarak cevaplamıştım benden kopya çeken sıra arkadaşım ise soruyu yes i osman olarak cevaplamıştı.
  9. ankara da arkadaşlarla kızılay dan yurdumuza dönerken otobüste yaşadığımız bir anıyı paylaşmak istedim. otobüs neredeyse dolu bir halde giderken ben ve arkadaşlarım ayaktayız . otobüs yola devam ederken 3 veya 4 durakta orta kapı açıldığı halde kimse inmiyordu ; bir bayan (muhtemelen üniversite öğrencisi) yanlışlıkla düğme sekmesine yaslanmış olarak ayakta duruyordu. sonunda hem şoför hemde yolculardan bazıları ( özellikle yaşlı bir amca -attila ilhan kılıklı diyebileceğimiz biri) bu durumda rahatsızlığı dile getirdiler . ama özellikle o amca düzgün bir dille bayana durumu söyledi ama bayan sanki kendisine yanlış bir şey söylenmişcesine orta halli bir tepki gösterdi amcabeyimize. hatta amcaya çok sinirli bir şekilde kendisini uyardığını dile getirdi . amca bayana dönerek ' evladım sana bunu söylerken yüzüm gülüyor , burnum gülüyor , kulaklarım gülüyor , ağzım gülüyor ; nasıl sinirli şekilde söylediğimi söylersin ' dedi ve otobüste bulunan herkes tebessüm etti . o bayanda iki üç durak sonra indi . o bayan dışında herkes garip ve mutlu bir duruma tanıklık etmişti.
  10. dün iş çıkışı beşiktaştan kabataşa yürüdüm. bir adet sigara yakayım dedim ancak ateşi ofiste unutmuşum. yol üstünde sigara içen birini görürsem ondan alırım dedim başladım yürümeye. yanımdan tomarca insan geçiyor ancak hiç kimse sigara içmiyordu.

    stadın oraya geldiğimde karşıdan gelen 2 tane palyaço görsel olarak dikkatimi çekti yemyeşil bonus kafalar kıpkırmızı kostümleriyle. aynı zamanda bu ikili koca yolda sigara içen ilk insanlardı karşılaştığım. neyse ateş istedim ancak üşendiler çakmağı bulup vermeye sigarayı uzattı teki,kaynakla yaktım. teşekkür ettim ne demek koçum dedi. yaşadığım dumurla yoluma devam ettim. 4 adet portakalı çevirmeden beni neşelendirmeyi başarmışlardı.