1. kafanızın içinde kendinizden başka herkes varsa, olabilen bir durum.

    ben filozof dedim ama bu her kimse olabilir. rock grubu olabilir, ressam olabilir, yazar olabilir, siyasi lider olabilir... aforizmalara kim bayılmıyor ki zaten?
  2. teoride gerçekleşmesi yüksek bir ihtimale sahipken, pratikte imkansız noktasına teğet geçtiğini düşündüğüm eylem. söz konusu olan filozof(lar) fazlasıyla sevilse ve benimsense bile, insanın, hayatının kontrolünü on(lar)a bırakacağı kadar fazla olmuyor bu sempati yahut hayranlık. olmaması da gerekir bence. kişiliğimin ve duygusal-düşünsel mekanizmamın en kritik noktalarında manevi olarak yer edinen birçok filozof, yazar, ressam, yönetmen ve rock grubu var. en yoğun olarak benimsediklerim ve kendimle özdeşleştirdiklerim bile en fazla yol gösterici konumunda olabiliyorlar hayatımın akışında. hepsinin ortak özelliği de insanın özgünlüğüne ve insanın kendi hayatının iplerini kendi elinde bulundurması gerektiğine inanıyor olmaları, ve eserlerini de bu doğrultuda vermiş oldukları gerçeği. kendi hayatımın senaristi, yönetmeni ve oyuncusu olmam gerektiği yönünde beni geliştiren insanlar olsalar bile, hayatımı onların eline bırakmak büyük bir çelişki olurdu herhalde.

    hem oasis de çok sevdiğim bir şarkılarında şöyle der:

    "please don't put your life in the hands of a rock n' roll band who'll throw it all away."

    kişinin kendisi haricinde herhangi birinin de o kişinin hayatını ister istemez bir kenara fırlatacağını ya da en azından hak ettiği değeri ve hassasiyeti veremeyeceğini düşünürsek, oasis'in beyanını daha geniş bir kapsama yayabiliriz.
  3. irvin d. yalom'un "bugünü yaşama arzusu - schopenhauer tedavisi" isimli romanı büyük ölçüde bu durumu anlatmakta. yalom'un hemen her romanı gibi insan ruhunun derinliklerinde dolaşan, içeriği dolu, sürükleyici ve bence değerli bir kitaptı.
    a man