1. the doors grubunun solisti ve beyni diyebiliriz. gerçi ray manzarek de olmadan çok bi cacık olmazdı ama o konuya şimdi girmeyelim.

    yanlış hatırlamıyorsam 2 kere hapse girip çıkmıştı. bir kere aşırı içkiliyken bir kadına tecavüz gibi olayı var. bir kere de polise şekil şukul yapıyor falan.
    üçüncü, başka bir davasının sonucunu beklerken pariste otel odasında aşırı dozdan hayatını kaybetti kendisi.

    oliver stone'un yönetmeni olduğu 91 yapımı bir filmi var grubun, merak edenler izleyebilir, başarılı.
  2. "ben deri ceketli rimbaud’yum. başkaldırı, düzensizlik ve kaosa ilişkin her şey ilgimi çekiyor, özellikle de görünüşte hiçbir anlamı olmayan eylemler. özgür hareket, davranış... olduğundan başka hiçbir şey olmayan eylemler. sonuç yok, sebep yok. yönlendirilmemiş, özgür eylem. eğer bu akışa kapılıp özgürce yaşarsanız çevrenizdeki insanlar farklı bir hareket yaptığınızı düşünür ve huzursuzlanırlar; ya sizden kaçarlar ya da size engel olurlar.

    aileler, toplum, devlet ve tüm diğer kurumlar, bütün bencilliklerini ortaya koyarak aynı kalıpta insanlar yetiştirmeye çalışıyorlar. herkes kendi dünyasını hayatından aldığı tecrübelerle kurmalı. insanlar başkaldırmalı, hiçbir siyasi ve toplumsal baskıya boyun eğilmemeli. kurallar yıkılmalı ve her zaman da yıkılacaktır zaten, çünkü bir kuralı yıkma isteğini, yaratan tek şey kuralın varlığıdır. eğer kural olmazsa, onu yıkma isteği de olmaz.

    ben bireyi kontrol altına almak isteyen toplumlara, karşı gençliğin isyanını temsil ediyorum. hayatın boğucu atmosferine öfke ve nefret tohumları saçıp bir
    yandan da dünyanın geri kalanını eğlendiriyorum. hayatın tozpembe olmadığını biliyorum ve kötü şeyleri görmezden gelip mutlu bir insan rolü yapmanın aptallık olduğunu düşünüyorum. nihilizme sığınıyorum, bilinci, karanlık bilinçaltını ve keşfedilmemiş arzuların dış görünüşlerini benimsiyorum. çılgınlıkların tüm sınırları ne kadar genişletebileceğini merak ediyorum. algıların ötesine geçmek istiyorum. aldous huxley’den beyin ve sinir sisteminin, dışarıdan gelen bilgileri eleyerek kişiye kısıtlı algılama hakkı tanıdığı ancak alkol ve lsd’nin bunların çok ötesinde algılama olanakları yarattığını öğrendim. william blake de beş duyunun, mükemmel derecede gelişip açılmasına dek, bedenin ruhun hapishanesi olduğunu söylemişti.

    duyular ruhun pencereleridir...

    artık algılamayı değiştiren bu yolların birçoğu, yalnızca doktor kontrolünde elde edilebiliyor ya da yasadışı yollarla. batı kültürü alkol ve tütüne izin veriyor. duvarın öte yanına açılan tüm kimyasal kapılar uyuşturucu , bu kapıları izinsiz açmaya çalışanlar ise keş olarak damgalanıyor. ama kurallar ve yasaklar, ruhun sonsuz keşif yolculuğunun önüne çıkan cılız engellerden öteye geçemeyecekler. eğer gerçekten nelerin uyuştuğunu görmek istiyorsan dikkatlice ve açık bir algıyla çevrene bak, bir süre sonra her şeyin potansiyel uyuşturucu olduğunu göreceksin ve tek yapmam gerekenin algılarını her zaman özgür bırakmak olduğunu anlayacaksın."

    demiş.
    kahve
  3. sahnede yaptiklari siir okumak ve ya sarki soylemekle sinirli degildi. bir konserinde seyircilere karsi masturbasyon yaptigi iddiasiyla sahnede tutuklanan ilk unlu olarak tarihe gecti. oliver stone'un filminde bu olaya kesin gozuyle bakiliyor ama olmama ihtimali de yok degil. ha jim morrison'dan bahsediyoruz yapmistir gerci...

    ha bir de; the doors ismi aldous huxley'in algi kapilari'ndan esinle konmustur.
  4. kişisel kütüphanesindeki bazı kitaplar.

    john clellon holmes - go(1952)
    jack kerouac - the town the city(1950), on the road(1957), the dharma bums(1958), the subterraneans(1958), doctor sax(1959)
    allen ginsberg - howl and other poems(1956)
    lawrence ferlinghetti - a coney island of the mind(1958)
    gregory corso - gasoline(1958)
    william burroughs - naked lunch(1959)

    ilk sahne performansı;

    washington' da coffee 'n' confusion isimli bir mekanda bir şiir okuma gecesinde sahneye çıkmış ve kesin olmamakla birlikte horse latitudes' in farklı bir halini okumuş.