1. “49 yaşına kadar adam gibi yaşadım, kadın gibi yaşamadım. ben kadın gibi yüz sene yaşayacak yerde adam gibi bir sene yaşarım.” dedi bir adam. adammış yani, öyle diyor. adam gibi yaşamayan, kadın gibi yaşayanların bilmediği bir yaşam tarzı galiba bu. bilmek isteyeceklerini, bilmek istediğimizi sanmıyorum.

    peki nasıl bir şey bu kadın gibi yaşamak? kendimden yola çıkarak anlamaya çalışıyorum. benden bir yaş büyük bir ağabeyim var. küçüklüğümüzde ona tanınan olanaklar bana tanınanlardan kat kat fazla. bazen iki kardeş kavga ediyoruz. babaannem, kız olduğum için susmam gerektiğini bir özlü sözle anlatıyor: “kızsan kısıl, kısraksan tepiş.” kavgalarımızda haklı olduğumdan emin olsam da kız olduğum için bana kısılıp kalmak düşüyor.

    babamın yıllardır başına kaktığım ve bunu yapmaktan asla vazgeçmeyeceğim bir anım var. ağabeyimin askeri lise sınavlarına gireceği günden bir önceki gece babam onu karşısına alıp diyor ki: “kardeşin okumasa da sen okumak zorundasın, erkeksin sen.” ben hastalanıyorum bu sözler üzerine. günlerce ateşli yatıyorum. ağabeyim oldukça zeki bir çocuk ama eleniyor. ben neye üzüleceğimi bilemiyorum. şimdi bu sözlerini hatırlattığımda babam bir türkü söylüyor: “cahildim dünyanın rengine kandım.”

    ağabeyim dershaneye gönderiliyor. ben dershane sınavlarına girip burs kazanıyorum. üniversiteye kadar hep başarı bursum var. ağabeyimin başarılı olmak gibi bir hedefi yok. o balıkesir üniversitesini kazanıyor. orada turizm otelcilik okuyor, sekiz yıl sonunda mezun olabiliyor. ben boğaziçi’ni kazanıyorum. başarı burslarımdan biriktirdiklerimi arada bir ağabeyime de gönderiyorum. dereceyle girdiğim okulu dereceyle bitiriyorum. sadece öğrenmek için değil, burslarımın kesilmemesi için de çok çalışmam gerektiğini biliyorum.

    büyüyoruz işte. iş hayatının cilveleri. sekiz defa ev değiştiriyorum. her birini kendi başıma hallediyorum. musluk tamiri yapabiliyor, kitaplığı kurabiliyor, hamallarla anlaşıp evi taşıtabiliyorum. hastalandığımda çorba yapabiliyor, istediğim eşyayı alabiliyor, yurtdışı dâhil istediğim yere gidebiliyor, kızlı erkekli sohbetlere dâhil olabiliyorum. istediğim saatte evime dönebiliyor, siyaset konuşabiliyor, dil öğrenebiliyor, dil öğretebiliyor, doktora yapabiliyor, makaleler yazabiliyor, kitap çıkarabiliyorum. kek, börek, tahinli kurabiye, çikotop ve bilumum hamur işlerini parmakları yedirtecek kadar lezzetli yapabiliyor, her tür yemeği döktürebiliyor, yoğurt mayalayıp çiçek dikebiliyorum. evimi ve yaşamımı güzelleştirecek her şeyi yapabiliyorum. sevebiliyorum mesela. sevilebiliyorum. terk edebiliyorum. küfredebiliyorum. ağlayabiliyor, kahkahalarla gülebiliyorum. ağabeyim ampul bile değiştiremiyor. solak olması güzel bahane. insanların gözünde ağabeyim başarılı çünkü evlendi ve çocuk yaptı. ben başarısızım çünkü bekâr ve çocuksuzum.

    ağabeyimi çok severim, yanlış anlaşılmasın, ama mesela bir sıkıntım olduğunda onu aramıyorum. önemsemeyeceğini biliyorum artık. o aylarca aramayıp en küçük sorunda bana ulaşmayı çok seviyor. sorunlarla baş edemiyor çünkü. elimden geldiğince yardım ediyorum ona. farkında olmadan yanlış çeliğe su veriyor babam. “sen yeter ki oku, ben her işi yaparım.” diyen bir annem var iyi ki.

    şiddetin dili tepeden tabana yayılan bir dil. “kadın cinayetleri politiktir!” diyenleri “bunlar feminist.” diyerek aşağıladığını zanneden zavallı bir cumhurbaşkanından bir spor kulübü başkanına, kurum müdürlerine, idari işler müdürlerine, aile babalarına, kız ağabeylerine kademe kademe yayılan bir dil. bu dil, kadınları tutsak ediyor. “dünya yerinden oynar kadınlar özgür olsa.” diyenler hiç de haksız değil bence. çocukluğumuzdan ergenliğimize, yetişkinliğimize, bugünümüze, iş hayatımıza, aşk hayatımıza, gündelik hayatımıza uzanan bu eril dile rağmen, bize, her ne koşulda olursa olsun, kadın gibi yaşamak düşüyor.
  2. her şeyin başı;

    (bkz: eğitim)

    eğer sağlam bir eğitim sistemimiz olsaydı bu tür çomarların soyu tükenecek, yerine; çağdaş, hümanist, vicdanlı, eşitliğe inanan ve bunu uygulayan, saygılı, canlılara zarar vermeyen, sorgulayan, kritik eden, adaletli... bireyler yetişecekti.

    çetin altan ölmeden önce, enseyi karartmaya gerek yok demişti.

    cahilliğe, adaletsizliğe, hukuksuzluğa, eşitsizliğe, saygısızlığa, terbiyesizliğe karşı mücadeleye devam.

    enseyi karartmaya gerek yok...
  3. bir erkek olarak söylemek isterim ki eğer gerçekten kadın-erkek eşitliği olan, erkek evalada verilen olanaklarla kız evlada verilen olanakların eşit olduğu bir ortamda yaşamıyorsanız hayatı veteranda oynamaktır.

    şu ülkede zordur kadın gibi yaşamak. bu nedenle ben de 100 yıl kadın gibi yaşamak yerine 1 yıl erkek olarak yaşamak isterdim. 100 yıl boyunca insanların bana eşimin karısı olarak baktığını, kocamla bilindiğimi, sürekli birisine hizmet etmem gerektiğini, bir tartışma çıktığında sineye çekmem gerektiğini vs. düşünemiyorum. ama 1 yıl kolay modda krallar gibi yaşamak var diğer yanda. tabi ki onu seçeceğim.

    edit: kadın birilerinin kölesi değildir. yanlış anlaşılmasın. toplum dayatmaları bu yöndeydi bugüne kadar. bu nedenle böyle söyledim.

    edit-2: neyini eksilediniz anlamadım. kadın olmak zor bu ülkede, ben de mutlu değilim bundan, bu nedenle belki eşim, kızım vs. için zor olmayacak bu kadar ama bir çok kadın için zor. bunu anlatmaya çalıştım.
  4. nereden baksan ahmakça.

    ama bir şey söyleyeyim bu iş düzelmez. neden peki? eğitim sistemi demek doğru ama yetersiz. açmak lazım. neden mi? örnekle açıklayayım hemen: 2. dünya savaşında gaz odalarını yapan bilgisiz insanlar değildi. yada atom bombasını yapanlar da. sevgi katılmadan büyüyor bu çocuklar. insan ne demek bilmiyor. eğitim sistemi demek insanların kafasında daha iyi kimya, matematik, fizik, coğrafya öğretmek demek. ondan yetersiz. okullarda insan olmayı, doğru davranışı, insana ve hayvanlara zarar vermemeyi öğretmiyorlar da ondan yetersiz kalıyor sadece eğitim sistemi demek. peki sadece okullarda mı olur bu iş. hayır.

    şimdi bu olaya tepki koyan milyonlarca insan var demi. kadın çoğu. peki tepkisiz kadınlar yok mu ,var. yada görmezden gelen, kafasını başka yöne çeviren. bi' dolu. peki bu olay yada benzeri hatta daha kötü olaylar yaşamış kadınlar yok mu bu ülkede. var olmaz mı o da var. yahu peki bu kadınların hiç mi çocuğu olmadı. oldu tabi olmaz mı. peki o kadınlar, o anneler çocuklarını hiç kendi yaşadığı olaylardan ders alıp ona göre yetiştirdi mi? yetiştirmiş olsalardı bu tür insanların sayısı bu kadar çok olmazdı. şimdi denilebilir ki sen yine kadınları/anneleri suçluyorsun, doğru düzgün çocuk yetiştiremedi diye. evet onların da suçu var ama işin tüm suçu onlarda değil. bir ayağı sadece.

    mesela ilk entry'de anlatmış arkadaş. toplum baskısı da var yani için işinde. başarı nedir tartışılır ama kim başarılı ilk entry'deki hikayede. erkek. niye? çünkü kadın her zaman ikinci planda da ondan. peki bu bütün dünyada böyle mi? yani kadının ikinci sınıf insan yerine konması. tesadüf(!) islam coğrafyasında tavan yapıyor.

    mesela burada ki kadınları toplasan ne hikayeler/anılar vardır. anlatsalar insanlığımızdan utanacağımız. ama bir gün gelip evlendiklerinde susacak kimisi. kafasını çevirecek başka yöne. bu adamın dediği unutulacak. özgecan vardı mesela. unutulacak o da. sıcağı sıcağına tepki gösteriliyor. bugün bu olaya tepki gösteren geleceğin anne babaları hep unutacak bunları. ama o zamanda belkide onların çocukları yapacak bir şeyler.

    peki erkekler. anneniz sizi yetiştirememiş olabilir. okulda matematik, fizik, tarih coğrafya derken insanlığı, ahlaklı olmayı öğretmediler yada es geçtiniz. yahu bunu düşünerek bile bulabilirsiniz. mantık ya. ilk çağ filozoflarını öğren, mantık nedir, hegel kimdir bilme. yahu mantıklı düşünsen ana fikri zaten bulursun.

    bir de mesela karadenizli kadınlar var. bağda bahçede çalışan onlar. yaylada çay toplayan onlar. peki ya erkekler. köy kahvesinde pişpirik peşinde.
    taşı sıkıp suyunu çıkaran o kadınların memleketlisi bu adam.

    not 1 : bu tür konularda çok sinirli oluyorum. anlatmak istediğimi bazen anlatamıyorum yada geçişleri yapamıyorum. ''ne diyor bu değişik'' demeyin. anlatamamış olabilirim.
    not 2 : beyler size özel not: na einai kalytero anthropo apo ton patera tou
  5. nefretini kustuktan sonra bu 'adam', tepkileri üzerine çekti. e haliyle bu 'adam' savunma yapmak zorunda kaldı.

    savunması ise;
    "benim annem de bir kadın"

    nasıl bir ülke lan burası!? savunmaya gel.