• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (8.00)
meditasyonlar - rene descartes
descartes (1596-1650) fransa'da doğdu. otuz yıl süren din savaşlarının sonunda protestanlığı bastıran katolik kültür tarafından eğitilmiş olmasına karşın, bir daha geri dönmemek üzere ülkesini terketti. yerinde bir seçimle, 1628'de avrupa'nın o sıralar en hoşgörülü ülkesi olan hollanda'ya yerleşti. orada, bilgiden korkan bir çağda ikinci, üçüncü vb. bir galileo olmaktan korkmaksızın yirmi yıl yaşadı, ve son günlerini kraliçe christina'nın çağrısı üzerine gittiği isveç'te geçirdi. descartes modern matematik okulunun ve modern felsefenin başlatıcısı olarak kabul edilir. fizikçiler tarafından mekanik ve optik alanındaki çalışmaları ile tanınır ve geometrik problemlerin cebirsel denklemler ile çözülmesini sağlayan analitik geometrinin bulucusudur. kartezyen koordinat dizgesi onun adıyla bilinir ve fiziksel evrenin mekanik nedensellik terimlerindeaçıklaması, aslında mekanik kavramının kendisi descartes'ın modern bilime en önemli katkılarından yalnızca biridir.ilk felsefe üzerine meditasyonlar ilk olarak 1641'de altı küme "karşıçıkışlar ve yanıtlar" ile birlikte latince olarak paris'te yayımlandı. yedinci küme "karşıçıkış ve yanıt"ı da kapsayan ikinci latince yayım 1642'de amsterdam'da çıktı. aynı yıl yapılan fransızca çeviri daha sonra 1647'de yayımlandı. kitap görünürde altı gün boyunca yapılan altı meditasyondan oluşsa da, descartes yapıt üzerine çalışmasına 1639'da başlamıştı. (kitap bilgileri idefix'den alınmıştır.)


  1. başlık boş kalmış

    descartes'ın hollanda'da bulunduğu dönemde düşüncelerini metafiziğe yönlendirerek yazdığı denemelerin temelini oluşturduğu 6 meditasyondan oluşan kitap. (çiğdem dürüşken'in ön sözünden.) 6 başlık ise şu şekilde;
    - kuşku duyulabilir şeyler
    - insan zihninin doğası: zihni tanımak, bedeni tanımaktan daha kolaydır
    - tanrı'nın varolduğuna ilişkin
    - doğru ve yanlış
    - maddi şeylerin özü; ve yine tanrı'nın var olduğu konusu
    - maddi şeylerin varoluşu ve zihin ile beden arasındaki gerçek ayrım

    descartes ilk iki bölümde yola doğru bildiği her şeyden vazgeçerek, duyulara güvenilemeyeceğini söyleyerek; algıladığı, inandığı her şeyi sorgulayarak başlıyor ve "kendimi bir şeye inandırmışsam demek ki varım"(*:cogito ergo sum) diyerek kendi varlığının kesinliğini temellendirmeye (bu durumda elindeki tek sağlam ve kesin inancını kaybetmemek için kendi varlığını şüpheye düşürebilecek her şeyden kurtulmaya) çalışıyor.
    bu temelden sorgulama sonrası descartes sonraki bölümlerde algıladığı şeylerin doğru olduğu sonucuna varıyor ve tanrının var olduğuna dair kanıtlar ve zihin-beden ilişkisi üzerine yoğunlaşıyor.
  2. 6 meditasyondan oluşan kitabın en önemlisi ilk 2 meditasyondur. birinci meditasyon'daki her şeyi yıkan şüpheciliği çok değerlidir. ikinci medtasyon'da ise meşhur sözü "i think; therefore, i am" (düşünüyorum, öyleyse varım.) söylediği yerdir ve bu argümana ulaşıyor olması çok değerlidir. lakin geri kalan meditasyonlar birçok hata ve eksikle doludur ki en temel hatası 3. meditasyonda tanrı'ya ulaştığı argümanın "circular argument" (dairesel argüman, kısır döngü) olmasıdır. bu durum sonraki meditasyonların hepsinin çöküşüne sebep olur çünkü hepsinin doğruluğu tanrı'nın varlığına dayandırılmıştır.
  3. basit bir dille yazılmış, spinoza'ya rehberlik etmiş bir çalışmadır. descartes'in eksik gedik yaptığı tanrı tanıtlamasını spinoza tamama erdirmiş denilebilir. o bakımdan 3. bölümden itibaren etika okunabilir. burada anladığım sıralama şu şekilde; düşünüyorum öyleyse varım, peki ben neyim? düşünen bir şeyim, duyularımla algıladıklarım neler? eksik gedik yalan yanlış şüpheli şeyler. peki beni kim var etti? benim eksikliklerimi barındırmayan bir eksiksiz? kim o tanrı. tarnı eksiksizdir, iyidir, beni aldatmaz, o halde kendinde şeyler dediğim eksik gedik algıladığım şeyler de gerçektir, tanrı onları da var etmiştir. ama ben her şeyi apaçık kavrayamam çünkü benim duyularım sınırlıdır. o halde ben mümkün mertebe tanrının bana bahşetiiği anlağa sığınayım duyularıma da pek güvenmeyeyim. bunların ikisi zaten birbirine geçmiş görünse de ayrı şeylerdir.

    bazı soruları sormadan edemedim, düşünüyorum aşamasına gelmek sosyal bir olay, yani doğduğu andan itibaren bir odaya kapatılıp, gizlice uykusunda bir daha uyutulup beslenen birisi, ne dil bilir ne düşünce bilir. şimdi çevredeki her şey yardımıyla sosyal bir ortamda düşünme ve dil yetisi kullanan insanın sonra da tutup bunların hiçbiri gerçek değil sadece düşünmem gerçek demesi tuhaf. madem sadece düşünme gerçek olan o halde sosyal yapının dışında doğup tek başına yaşayıp kör sağır dilsiz olup yine aynı şeyi söyleyebilmeliyiz.

    diğer konuda bedenle ruhun birbirinden ayrı olması meselesi. diyor ki kolumu bacağımı kesseniz anlığımda bir şey kaybetmem. kaybedilir diye düşünmekle birlikte beynin ön lobunu alırsak baya bir şeyler kaybedilir yani. kaldı ki ruh dediğimiz şey de biyolojik ve sosyal bir olay. velhasıl insan toplumsal bir varlıktır bunun ötesi de değildir demek istiyorum.

    kitap için de hakkını vermek isterim, felsefe tarihinde çığır açılan noktalardan biridir. hiç değilse tanrıyı mantık zeminine oturtma çabasının bir başlangıcıdır. yöntemler ve kurallarla birlikte başyapıt niteliği taşıyor. birçok filozofa da ilham vermiş nadide bir eser. elbette okumamız düşünmemiz irdelememiz gerekiyor.
    abi