1. sosyolog değil, filozof değil, yazar hiç değil.

    foucault araştırmalarını üç tarihsel döngüde anlayabiliriz. klasik çağ, modernizm ve belki belki post-modernizm.

    bilgiyi arkeolojik bir değer olarak görüp, bilgi denilen mehfumu çağındaki diğer düşünürlerden tamamen farklı bir prizmadan yorumlamıştır.
    heidegger kökenlidir.

    kliniğin doğuşu, deliliğin, cinselliğin tarihi ve özellikle hapishanelerin (şiddetin doğuşu evrimleşip ılımlaşması açısından) doğuşu okunabilir.
    sözlüksüz zor anlaşılır.

    günümüz türkiyesinde entellektüel çıta ölçültlerinden biridir. zikr edilir, fazla okunmaz.
  2. gerçekten de zikrettiğim, pek sevdiğim, iyiki tanımış okumuşum dediğim filozoftur kendisi.
    en sevdiğim derlemesi doğruyu söylemek ve en sevdiğim kitabı hapishanenin doğuşu. çok şey öğrendim sayesinde.
  3. "...
    Foucault'ya göre, on dokuzuncu yüzyılda Batı toplumlarında hapishanenin yaygın bir biçimde benimsenmesi iktidar alanlarındaki çok önemli bir geçiş dönemine işaret ediyordu. Cezalandırma alanında, halka açık infazların, işkencenin ya da diğer "gösteriler"in yerini hapsetme almıştı. Bir "çifte değişim süreci" söz konusuydu: Gösterinin ortadan kalkması ve acı vermenin yerine özgürlükten mahrum bırakmanın ve ıslah edici disiplinin geçmesi. Bu, "temsili, sahne benzeri, anlamlandırıcı, kamusal kolektif model"e dayalı bir toplum düzeni tipinin ortadan kalkmasını ve bir başka, "zorlayıcı, tüzel, tekil, gizli cezalandırma iktidarı modeli"nin ortaya çıkmasını özetliyordu.
    Disiplin ve gözetleme hapishanenin iki temel veçhesiydi, Foucault'ya göre; ve bunların hapishaneye özgü olmadıklarını görmek temel önemdeydi. Aksine, bunlar on dokuzuncu yüzyıl sanayi kapitalizminde öne çıkmış olan bir dizi başka organizasyonda da yaygın olarak kullanılıyorlardı: Disiplin, diyordu Foucault, fabrikalarda, bürolarda, hastanelerde, okullarda, kışlalarda vs. iktidarı bedenden koparıyordu ki bu bedene damgasını vuran geleneksel uygulamaların tam tersiydi - cezalandırma alanında, bu damga herkesin gözü önünde, sözün mecazi olmayan anlamıyla vurulurdu. Aynı zamanda, iktidarın "içselleşmesi" vurgulanıyordu. Disiplinci iktidar, Foucault'nun tabiriyle, "görünmezliği yoluyla uygulanıyordu"; onu yaşayanlar bu yeni iktidar teknolojisine razı oluyorlardı ve onların rızası bu yeni teknolojinin temel bir parçasıydı.
    ..."

    Anthony GIDDENS
  4. fransız sosyal-entelektüel tarihçi, kültür eleştirmeni ve filozof. 1950'lerde louis althusser'in yol göstermesi üzerine fransız komünist partisi'ne üye oldu. lakin üç sene kadar kaldı partide. partiden ayrılması üzerine avrupa'da eğitim vermeye ve araştırmalarına yoğunlaşmıştır. kelimeler ve şeyler'in fransa'da çok satanlar arasına girmesiyle foucault da şöhrete dönüşmüştür.

    kadını ya da kadına obje muamelesi yapılmasını cinsellikle alakalı çalışmalarında dışarıda tutması dönemin artan feminist hareketlerince takdir edilmiştir. ortaya attığı sorunlar eşitlikçidir. çalışmaları, insan doğası, tarih ve siyaset hakkında rasyonalizme dayandığı kabul edilen tüm tarihsel çalışmaları acımasızca eleştirir. batı entelektüel düşüncesini eleştirirken freud ve marx'a kadar giderek bir nevi altını da kazar bu birikimin.

    biyopolitika, söylem, öznellik ve bilgi kavramlarını, kültürel incelemesinin üç alanına da oturtur. bilginin arkeolojisi, iktidarın soykütüğü ve etik olarak sınıflanacak bu alanlar öznenin yapılandırılma sürecine duyduğu ilginin ürünleridir. bu alanlardaki akademik parametreleri inceler. okullar, hastaneler, klinikler, hapishaneler insanı modern özne olma konusunda disipline eder der. bu disipliner yığınları iktidarla ayrılmaz olarak tanımlar.

    tarihsel dönem de olsa, disiplinler de olsa her şeyin kendi içinde değerlendirilmesi gerektiğini söyler. örneğin rönesansın tıp gelişmeleri ile modern tıbbı farklı tarih metotlarıyla incelemek gerekir. sözde devamlılık adı altında istikrar bulunmayacaktır. iktidarın anlamları ile etkilerini de böyle ele alır. epistemik yapıya meydan okumak için doğrusal ve sürekli değil kopmuş olarak tanımlar. ister etken olsun ister otoriter ses olsun başlangıç noktası kavramını ters yüz eder.

    walter benjamin'in felsefesinin etkileri görünür. bütünleşmiş ve üstün anlatıları benjamin gibi yıkmaya çalışır. marksist iktidar ile feministlerin bahsettiği eril iktidar farklıdır. ona göre bu farklılık soykütüğü ve bağlamıyla açıklanabilir ancak. iktidar kavramının iktidara direnmeyi de içermesi gerektiğini, iktidarı öznelerden kurulu ilişki olarak ele aldığı için savunur. söylemlerle materyal uygulamaların insana sunduğu özne konumlarını açıkça gösterir.

    tüm çalışmalarında değişim ihtimalini ısrarla vurgular. magritte'in piponun görsel temsilini yazıyla inkar ettiği 'this is not a pipe' eserinden yola çıkarak yazdığı kısacık metinde görselin dilbilimsel değişimini inceler. plastik temsil ile dilbilimsel referansın ayrımını gündeme getirir. bunlar arasında ortak temel yoktur ve bu tablo bu eşiği gösterir. temsilin kopyası kökeni tekrarlar ve aynı olanın tekrarı farklılığın ortaya çıkmasını sağlar der. farklı ama aslında kökenin tekrarı açık uçlu takastır foucault'ya göre. foucault'nun çalışmaları, farklılığın değişimini mümkün ve uygulanabilir kılabilmek için kendi düşünme rejimlerimizi üretmemizde yardımcı olur.
    sezgi