1. basitçe tanımlanırsa; insanın kendi bağışıklık sisteminin kendi doku ve organlarına saldırması ile oluşan hastalıkların yer aldığı hastalık kategorisi.
  2. bir hocamızın deyişiyle; immun sistem hücreleri kördür.dokunarak diğer hücreleri tanırlar.
    immun sistemin baba hücrelerinden t veya b lenfosit vücuttaki başka bir maddeye daha önce ben buna dokunmadım, bunu tanımıyorum, buralar benim çöplüğüm tanımadığım kimse gezemez diyip arkadaşlarıyla birlikte saldırırsa,saldırdığı organ, maddelere karşı otoimmunite gelişir. tanıları çok zor olmasada, tedavileri gelişen otoimmunitenin cinsine göre değişkenlik gösterir ve zordur. temel yaklaşım immun sistemi sakinleştirecek, bi rahat dur diyecek ilaçlar vermektir.basit bir aspirinden, kanser ilaçlarına kadar geniş aralıkta, tedavi aralığı vardır.
  3. basit bir şekilde anlatmak gerekirse, bağışıklık sistemimiz normalde bakteri ve virüslere karşı bizi korur. yabancı istilacı tespit ettiği zaman onlarla savaşması için askerlerini gönderir. ama otoimmün hastalıklar mevcut olduğunda, bağışıklık sistemi kafayı yer ve vücuda saldırmaya başlar. o savaş sırasında da enflamasyon oluşur ve semptomları ortaya çıkar.
    örneğin, bağışıklık sistemi deriye saldırdığında sedef hastalığı, eklemlere saldırdığında romatoid artrit, pankreasa saldırdığında tip 1 diyabet oluşur. bazıları tek bir organı hedef alırken, lupus gibi hastalıklar tüm vücudu etkiler. en sık görülen diğer otoimmün hastalıklar arasında multiple skleroz, haşimato tiroditi, iltihabi bağırsak hastalığı, addison’s hastalığı, graves hastalığı, behçet hastalığı ve çölyak hastalığı var. ayrıca şizofren teşhisi konmuş kişilerde ve ailelerinde bu hastalıklara çok sık rastlanıyormuş.

    çoğunun tedavisi yoktur maalesef. modern tıp bunların karşısında şaşkın ve çaresiz bir şekilde oturup, izlemek zorunda kalır ve çıkan semptomları yatıştırmak ve bağışıklık sistemini bastırmakla yetinir sadece. özellikle kadınlar, erkeklerden 2 kat daha meyillidir otoimmün hastalıklara. nedeni de belli değildir ama işin içinde genetik, beslenme, enfeksiyonlar ve kimyasallara maruz kalma olduğu düşünülüyor. en büyük şüphelilerin başında stres ve yüksek şeker ve işlenmiş gıdalarla batı tipi beslenme geliyor. intolerans geliştirilen besinler vücuda girdiğinde, enflamasyon oluşuyor ve bağışıklık sistemi harekete geçiyor.
    örneğin buğday intoleransı olan kişi (mesela ben) bunun farkında olmadan düzenli olarak ekmek yediğinde, bağışıklık sistemi de ayaklanıp, sağa sola saldırıyor. (benim durumumda eklemlere) kişi bunları beslenmesinden çıkardığı zaman, bağışıklık sistemi sakinleşiyor ve semptomlar alevlenmiyor.

    bir diğer teori de, çocukların fazla hijyenik olduğu yönünde. hatta buna hijyen hipotezi diyorlar. antiseptikler ve aşılar yüzünden (kesinlikle aşı karşıtı değilim) çocuklar eskisi gibi mikroorganizmalara maruz kalmıyorlar. bu yüzden de bağışıklık sistemi zararsız maddelere karşı aşırı tepki gösteriyor olabilir. tabii bu kesin kanıtlanmış bir fikir değil.

    ayrıca son yıllarda yapılan bazı araştırmalar, bağırsaktaki floranın, otoimmün hastalıklarla bir bağlantısı olduğunu ortaya çıkarmış. araştırmacılar laboratuvarda farelerin genleriyle oynayarak otoimmün hastalıklara açık hâle getirmişler. sonra da farelerin bağırsak florasını incelemişler ve enflamasyona veya otoimmün semptomlarına yol açabilecek antikorları belirlemişler. baş şüpheli enterococcus gallinarum’muş. sonra da otoimmün hastalığı olan insanları ve olmayanların karaciğer kültürlerini incelediklerinde hastalığa sahip insanlarda aynı bakterilerden bulmuşlar. aslında bu son 10 yılın en büyük keşiflerinden biri sayılabilir çünkü bu keşif otoimmün karaciğer hastalığı ve lupus için semptomları ortadan kaldıracak bir ilaca ve hatta kesin bir tedaviye dönüştürülebilir. tabii ilaç şirketleri izin verirse.

    ama şimdilik otoimmün hastalıklar öldürücü değil, sadece süründürücüdür maalesef.