1. parlamento denilen organ tarihsel olarak ilk ingiltere'de ortaya çıkmış ve orada geliştirilmiştir. nasıl gelişmiş bir bakalım. 11. yüzyıldayız kral william'ı görüyoruz. danışma amaçlı bir meclisi var büyük kral konseyi denen "magnum concilium regis". bir de krala yakın daha sınırlı sayıda kişiden oluşmuş ikinci bir organ kurar bu da "curia regis". işte bu parlamento dediğimiz organ, parlamenter rejim bu pratik içinde oluşmuş. hatta montesquieu ingiltereye gelip bu organları, ingiliz pratiğini gözlemlemiş ve kuvvetler ayrılığı teorisini geliştirmiş. konumuza dönelim. işte gel zaman git zaman william'ın da ölümüyle magnum concilium regis'in önemi artıyor. 13. yy'da meclise giren insan kesiminin genişlemesi söz konusu. efendim aristokratlar mı dersiniz kilise mensupları mı burjuva şehir temsilcileri mi... kralın vergi toplama isteği her kesimi parlamentoya almasına sebep olmuş. ah bu vergi... 1265 yılına geldiğimizde simon de montfort'un öncülüğünde magnum concilium'un adı "parliament olarak değişir. par konuşmak demektir, parlamento etimolojik olarak konuşulan yer manasına gelir. latincedir. sonrasında 10 yıl süren iç savaşlar kral ı. charles'ın kendi parlamentosu tarafından idamı ile sonuçlanan olaylar silsilesi, 1688 devrimi bunlar hep ingilterenin demokrasi mücadelesi olarak görülmüştür. parlamentonun tam olarak halkın temsil eden bir organ haline gelmesi 17.yy-18.yy'ı bulur.
    demem odur ki bütün ülkelerin parlamentoları gerek oluşumu gerekse görev ve yetkileri bakımından ingiliz parlamentosundan şu ya da bu şekilde etkilenmiştir.
  2. sözcüğün kökeninde parle ve ment kelimelerini bulabiliriz. parle, konuşmak anlamına gelirken, mentir yalan söylemek, ment yalan söyle anlamına gelir. parlamentonun mantığını az çok buradan kavrayabiliriz. siyaset ve diplomasinin dürüst olması işi "eğlencesiz" kılan unsurlardan biridir aslında. ancak günümüzde en çok ihtiyaç duyduğumuz iki şey vardır, dürüstlük ve konuşmak.
    parlamentolarda yapılan en çok şeyin konuşmak olduğunu düşünebiliriz, " vekiller de konuşuyor konuşuyor para alıyor ha ehi ehi" diyebiliriz. ancak konuşmak ile konuşmak arasında çok büyük bir fark var. parlamento işte tam burada devreye giriyor. konuşulamayının konuşulduğu yer. aktüel politikadan örnek verelim, mhp ile hdp asla görüşmem de görüşmem diye tutturan iki parti. hdp biraz daha ılımlı kabul edelim ki. ancak parlamentoya girmenin asıl amacı konuşmaktır. karşındakiyle konuşmak. onu laf kalabalığına maruz bırakmak değil.
    konuşup, taviz verip, taviz verdirip uzlaşmaktır. demokrasi dediğimiz şey ancak karşılıklı taviz ile mümkün olabilir. lakin düşüncenin özgürce ifade edilemediği bir ortamda düşüncelerini rahatça ifade edebildikleri tek alanı bulduklarında vıdır vıdır konuşan ve dinlemeyen ve uzlaşmayan vekilleri de hoşgörmek lazım sanırım.
    parlamento dediğimiz şey sosyal hayattan bağımsız veya illa tek,biricik olması gereken bir şey değildir. temsili demokrasiler sağolsun parlamento toplumun olduğunca çeperine itilmiş durumdadır. üzerine ne yazılsa eksik kalacak olan parlamento insanlığın olmasa olmazlarından biridir aslında. konuşmak, yalan söylemek bunlar bildiğimiz kadarıyla sadece insana özgülenmiş şeyler. haliyle parlamento ve insanlık arasında, daha doğrusu uzlaşmak, konuşmak ve insanlık arasındaki bağı görmezden gelemeyiz.
  3. parlamento kelimesi aslında çok çok eskilere dayandığını söyleyebiliriz. roma'ya, antik yunan'a dayanır. tabi buradaki parlamento çağdaş demokrasilerdeki parlamento gibi değildir. ancak günümüz demokrasilerinin gelişim tarihi açısından önemli yer tutar. senatolar ilkel olsa da danışma görevi görmüşlerdir. hatta roma'da bir dönem çok etkin bir organ olmuşlardır.
    şimdi gelelim neden çağdaş demokrasilere ışık tutar? hayatta hiçbir şey kendiliğinden olmaz, doğada nasıl her şey hareket ve değişim halindeyse devlet de değişim halindedir. zamanın ihtiyaçlarına ve sorunlarına göre şekil alır. tarihsel olarak sürekli bir gelişim içindedir devlet. antik yunan'dan feodal devlete, feodal devletten mutlak monarşilere, mutlak monarşilerden burjuva devrimleriyle günümüz ulus devletine kadar hep bir gelişim göstermiştir. parlamento da bu gelişimden nasibini almıştır. çağdaş laik devletlerin kuruluşuyla da parlamento artık yaşamımızın bir parçası haline gelmiştir. çünkü birey vatandaşlık kavramıyla salt bir birey olmaktan çıkıp siyasi bir birey haline gelmiştir. tabi bunu kendine her "ileri demokrasi" diyen devlet için genellemek yanlış olur. bundan 2500 yıl önce aristoteles ile başlayan kuvvetler ayrılığı ve parlamento düşüncesini hala türkiye'de tartışıyor ve rayına koyamıyorsak biz de ileri demokrasiden bahsetmek de yalancılık olur. "yeni türkiye" ileri demokrasi yerine "ileri roma" olsa da yeter gibi. en azından bir yerden başlamak lazım.