sg-1 ekibimiz antarktika buzullarının altında çok gelişmiş bir üs bulurlar. bu üs, stargate sg-1’dan tanıdığımız ancients ırkının üssüdür. stargate Atlantis’in ilk bölümü rising’de antarktik üssünde, yıldız geçidi için sekizinci bir sembol ve yeni bir adres keşfedilir. bu adres, pegasus galaksisinde bulunan, ancients'ın efsane kayıp şehir atlantis’in adresidir. stargate command, uluslararası uzmanlardan büyük bir ekip oluşturup, yanlarına bir sürü asker verip, geçitten gönderme planı yapar. ancak dünya’da, geçidi sadece bir kez açabilecek kadar güç vardır. gidenler, dönmek için başlarının çaresine bakmak zorundadır. ekibimiz atlantis’e varınca, beklediklerinden çok daha teknolojik ve gelişmiş bir şehirle karşılaşırlar. aynı zamanda da çok büyük bir düşman bulurlar karşılarında.



!---- spoiler ----!

bu galaksinin kötüleri wraith denen, dokunarak insanların yaşam enerjisini emen ve bununla beslenen yaratıklardır. öldürmesi oldukça güçtür ama kolonilerin bazıları zaman zaman kış uykusuna yatmaktadır. zira, sayıları o kadar çoktur ki, hepsinin aynı anda uyanık olması hâlinde, galaksideki insan sayısı hepsini beslemeye yetmez. tabii durum bu olunca, kahramanlarımız yanlışlıkla hepsini uyandırır ve galaksi felaketin eşiğine gelir.

!---- spoiler ----!


stargate Atlantis de abisi sg-1 gibi fazla ciddi ve karanlık olmayan bir dizi. her bölümde illa ki bir maymunluk, muziplik oluyor. yani ciddi bilim kurgu seviyorsanız, pek size göre olmayabilir. sg-1’dan farklı olarak, Atlantis’te çok daha fazla uzay sahneleri bulunuyor. geçitten puddle jumper dedikleri küçük mekiklerle geçip, uzaydaki başka bir geçitten çıkıp, gezegene indikleri çok oluyor. sg-1’den tanıdığımız birçok karakter, atlantis’e sık sık konuk oluyor. yani sg-1'den bağlarını koparmıyorlar.

ayrıca jason momoa'nın stargate atlantis'le hollywood'un radarına iyiden iyiye girdiği notunu da şuraya bırakalım.

açılış jeneriği de şurada dursun...