• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (8.00)
Yazar ülkü tamer
yaşamak hatırlamaktır - ülkü tamer
ülkü tamer… şair, çevirmen, yayıncı, tiyatro oyuncusu, film ithalatçısı ve bir futbol tutkunu… yaşamak hatırlamaktır, onun tüm bu yanlarıyla ilgili anılarını ve elbette çocukluk, robert kolej ve üniversite yıllarını sunuyor okura.

bu anıların ön planında, gaziantep’in efsaneleşmiş sinemacısı nakıp ali, tamer’in hemşehrisi ve kolej arkadaşı onat kutlar, öykülerini yayımladığı cüneyt arkın, yemeklerini ve çoraplarını paylaştığı yılmaz güney gibi, tanınmış-tanınmamış pek çok kültür-sanat insanı; yaşar nabi nayır, memet fuat, hüsamettin bozok gibi edebiyat yayıncılığının simge isimleri; ayrıca abdi ipekçi gibi pek çok gazeteci yer alıyor. yan rollerde ise bir sınıf dolusu çocuk var: ülkü tamer’in 1,5 yıllık yedek subay öğretmenliğinde yetiştirdiği çocuklar. bu hayat hikayesinden parçalar okurken ne kahkahalarınıza ne de gözyaşlarınıza hakim olamayacaksınız


  1. ülkü tamer'den anılar kitabı. ikinci yeni'nin buluşmaları, çok sevdiğimiz şarkı sözlerinin yazılış hikayeleri (bkz: güneş topla benim için - zülfü livaneli) , yazılarından tanıdığımız bir çok yazar, şair...hepsi bu kitapta bir geçit töreninde.

    ülkü tamer'in öğretmenlik yıllarına dair yazdıkları ise bambaşka bir güzellikte. kibritçi kızın öyküsünü buraya da bırakayım:

    !---- spoiler ----!

    “öğretmenliğe başladığımda, bir de baktım, ufak tefek armağanlar beliriyor. takvim, dolmakalem, not defteri… hiçbirini almadım. ‘sakın bana bir şey getirmeye kalkmayın,’ dedim. bunun lafta kalmadığı, ne kadar kararlı olduğum anlaşılınca armağan verme teşebbüsleri kesildi.

    bu ilkemi sadece bir kere bozdum…

    karadenizli bir kız vardı sınıfta. andersen’in kibritçi kız’ı. yoksullar arasında en yoksulu. ama inanılmaz derecede onurluydu. kimseye göstermek istemezdi yoksulluğunu. hüzünlü, acılı yüzüne her bakışımda yüreğimin ortasına incecik bir bıçak saplanırdı.

    bir kış günü ders arasında sınıftan çıkmadım. pencereye gidip dışarıyı seyretmeye koyuldum. yağmur çiseliyor. kapının önünde bir simitçiyle bir tatlıcı çene çalıyor. karadenizli kızı gördüm birden. koşarak simitçiye gitti, bir simit aldı, yine koşarak okula döndü. koridorlarda oynayan öteki öğrencilerin yanına.

    o güne kadar bir kerecik bile simit görmemiştim elinde.

    kapı vuruldu. açıldı. döndüm. karadenizli kız. simiti uzattı. ‘al, öğretmenim, dedi. ‘biliyorsun,’ dedim, ‘ben…’

    sözümü kesti. ‘yiyeceksin!’ diye bağırdı. ‘sana aldım! sen bizim için neler yapıyorsun!’ simiti elime tutuşturdu. koşarak çıktı.

    o simiti yedim. dünyanın en acı, ama en lezzetli simitiydi.”


    !---- spoiler ----!
    mesut