1. vücudun eskimesi, ölümün yaklaşması. aslında metabolik aksaklıkların bir araya gelerek vücudu kullanılmaz hale getirmesi de denilebilir.
  2. koca bir ömre bakış!
    yaşlılar bulabilse, gençler bilebilse denilen dönem...
    keyifle gezilesi, dinlenilesi bir dönem olmalı ama bizde zor sanki...
  3. başlı başına bir isteksizlik halidir. vazgeçmek bile değil, isteksizlik...
    yalan
  4. saçımın uzadığını düşünüyordum. sıcak havada bunaltıyordu, berbere girdim. uğraşmak istemediğimden çoğu zaman yaptığım şeyi yapıp, vur üç numaraya kaptan, dedim. şaşırıp üç numara mı abi? deyince; uzatma vur joker, dedim ve şahlandı ustası kahveye varmış taze kalfa. çekmeceden çıkarıp başını özenle yerleştirdiği makinenin uzun kablosunu düzeltip prize taktı, sigara yaktı. yakarken anlık bakışlarla sokağın ucundaki kıraathaneyi kesiyordu ve yanlardan almaya başladı. suratımın meydana çıkacağı ve kafamı doyasıya yıkayabileceğimin memnuniyetiyle çaprazdaki tv’den arka sokakları izlemeye koyuldum ben de.
    bizim kalfa iş var görünsün de ustası gelip kendisiyle övünsün diye uzattıkça uzattı tıraşı, ayrıntıya girdi, sanatçı dokunuşlarıyla yol aldı kafamda. azm etti, aşk ile yoğurdu ve önlerden bırakiym mi abi istersen, dedi. daha önce böyle bir soruyla karşılaşmadığımdan aklımda şöyle bir şey belirdi ve yok olum naalakası var devam et sen, diye yineledim.
    işin uzayıp oyuna oturmuş ustasından sıkılan kalfa bi sigara daha yaktı ki, usta bir anda kapıda peyda oldu ve müşterinin yanında elemanın azarlanmayacağı bilinciyle dudak büzüp, iç hımına koduğum iç, müşteri kalkınca sikecem ecdadını ben senin, diyerek bana döndü. sıhhatler olsun abicim, deyip yavşakça yana eğdi boynunu. hareketleri ve italik duruşu bana iç anadoluda küçük bir şehrin daha küçük ilçesinde okuduğum zamanların kahvehane yancılarını anımsattı. derin bir nefretle sırıttım yüzüne. eline almış olduğu, benim asıl adını henüz bilmediğim şu fırça ile boynumda göstermelik bir iki dokunuşla, her bi şeyini memurların hazırladığı evraklara, okumadan bastığı mührü çekmecesine geri koyan müdüre dönüştü. öyle kasıntı bir eda ile açtı çekmecesini, sonra fırçayı lavabo içine bırakıp çekmedeki sigarasından iki dal aldı ve kahveye geri döndü. amına kodumun pintisi
    iştahı kaçmış oğlan, abi ben aslında bunun anasını sikerim de babamı tanıyo, diyerek işine geri döndü. ortada kalmıştım. ikisi de beni kendi yanlarına çekmeye çalışmıştı. okuldaki popüler olduğum zamanlardan beri bu duyguyu tatmamış, ne yapacağımı unutmuştum. şimdi sinsi gibi çocuğa hak verirsem, ustası yine birden kapıda belirip benim de ecdadımı kamulaştırabilirdi. böyle bir şey olsun istemiyordum. onu aileye katıp herhangi bir `eniştecimle delirmeler` durumunun aktörü olabileceğimi düşünmek dahi ürkütücüydü.
    derken tıraş bitti. günlük azarını yiyen kalfa, arabeski daha yoğun hissedebilmek için gitti ve beni bir süre yalnız bıraktı, yani ben öyle sandım, ense aynasını almaya gitmiş. neyse işte, o sürede kendimle baş başa kaldım ve dükkana girdiğimden beri aynaya ilk kez alıcı gözüyle baktım da anınıskiym o ne lan!!
    saçlar gitmiş!!1 olum gitmiş lan saçlar gitmiş, kalmamış. anaa! yok. saç yok? derhal kalfayı çağırıp, saçlarıma yaptığının hesabını sormak, gerekirse ustasını da çağırıp aile bağlarını kuvvetlendirmek istedim. aklım başıma geldiğinde fiziksel acı çekiyordum, boğazım düğümlenmişti, konuşamıyordum. bildiğin şöyle bir şey olmuştum; şaka la şaka şöyle bir şey oldum işte; örneğe takılmayın özünde keldim işte. kelim yani. keeel! keltooşşş! şşşit kel! kel... haay! sinirim bozuldu yine. kafamın yanları açılmış. sağda ve solda iki derin boynuz ile eve döndüm. eğer berbere gitmeden önce hissettiğim seksapeli taşıyor olsaydım duşta ağlardım ama şu durumda böyle bir şey olurdu; vazgeçtim. sarhoş gecenin ardında ilk tabusunu yıkmış ergen gibiydim duşta, hatta utanç banyosu demek daha uygundu duruma. pişmandım.

    neyse işte, benim bi arkadaşa yurt dışından hediye telefon gelmiş, hediyeyi veren geri dönmüş yurduna, kendisine de, "telefonunuz kapanacak, ya pasaport bulun ya da yasal olmayacak bir şekilde imei'sini değiştirin." diye mesaj gelmiş. illegal yanımı ve anarşist kişiliğimi bilen arkadaşım bu işi yalnızca semender çözer demiş... aslında yolda ayaküstü görüştük, telefoncuya para verme ben hallederim dedimdi bu elim olaydan bir gün önce. bu yüzden evde beni bekliyor olacaktı. hazırlanırken elim ister istemez kafama gidiyor, aynalardan korkuyordum. nedensiz bir psikolojiye girdim o vakit. yaşlanıyor muydum lan yoksa? bitiyor muydu gençliğim? saçma. ruhum genç benim. iki tel döküldü diye yaşlı mı olduk şimdi. hiç yani. tabi ya aslan gibiyim canım, iş var daha bende. yürrü be koçum! bakim aynaya. anısınskym seyrekleşmiş hep ya... dondum kaldım orada.
    hayat bana hep güzel yüzünü gösterir, her işim rast giderdi masumiyetimden. güzel yüzlü bir çocuk olarak büyüdüm. öyle de kaldım, çocuk gibi suratım geldi benimle. ergenlikte yaşıtlarım çil çil sivilce dökerken bende tüy bitmedi. aylaklık herkesi kötü gösterirken benim tüm okul hayatım başarılarla, övünçlerle geçti. şanslıydım. şimdi bu bir iki senedir süren iş güç hali, yükümlülükler, samimiyetsiz çevre, boşa geçen günler ile hazırlıklı olmadığım bu hayata katlanma sebebim bencilce de olsa gençliğimdi. her an çıkıp gidebilecek potansiyeli taşıdığıma inanıyordum. pustum. korktum birden bire. yaşlanmak şu güne dek aklımın ucundan geçmiş bir şey değil ki, on yaş genç gösteriyordum bir iki sene öncesine kadar. aynada göz kenarımdaki kırışıklıkları saydım. yedi tane. yedi büyük kırışık. ilk kez fark ediyorum bunu. kolay etkilenen biri değilimdir aslında, taş gibi sinirlere sahibim. kelebek gibi uçar arı gibi... hadi lan!
    arkadaşın evine vardığımda sofrayı kurmuş, rakıyı buzluktan buzlarla çıkarmıştı. birlikte büyüdüğüm, misket oynayıp maç yaptığım, bir gece uyurgezer saat üç gibi kapısına varıp top oynamaya çağırdığım, mahalleden arkadaşım ümit; ailesinin müteahhite verip dört daire aldığı evinin bahçesindeki asma yaprağının altında ilk aşık olduğum kızı anlatarak, ilk büyük sırrımı açtığım dostumdu. beni bugün anlayacak tek kişi oydu. mutlu oldum. kendisine ayrılan dairenin kabası bitmiş, geriye hayalleri doldurmak kalmıştı. bu kaba evde sabahlıyordu. her şeyini düşünmüş, her odası için planlar yapmıştı. kabloları, telefonları bir kenara bırakıp kadehleri tokuşturduk. müzeyyen senar biri bitirip ikinciye, oradan da içimize geçerken odaları süsleyecek kadınları konuştuk. rakının şanından diye eskileri dem tuttuk; o aysel dedi ben saadet, hicraan deyip güldük sonra nihavent, esradan sevtaba, oradan da evliliğe vardık. …tabi ya oğlum yaşımız geldi de geçiyor, dedi! ne varmış lan yaşımızda, diye itiraz ettim. ne bu lan sonun başlangıcı gibi her şey üst üste geliyor bugün. sıkılmıştım duruma. baksana oğlum bize yaşlanıyoruz. diyerek mahur beste'yi açtı yutupdan. eli klavyede, kendi bana dönüktü. sonra şenlik dağıldı. bir acı yel kaldı yalnız.

    hadi lan ordan! siktirme şenliğini de sırasını da sırasızı da! rakı bitiyordu zaten, kanka nasıl oluyor şimdi bu imei olayı? dedi. ya kanka ben de onu diyecektim, yeni modellerde yapılmıyormuş, dalvik, art, root, kernel gibi aklının almadığı terimler kullanıp çıktım evden. alemin tavşanı ben miyim lan, versin parasını yaptırsın göt.
    eve varınca ışıkları söndürdüm, duvar dibine geçip cenin pozisyonunda ağladım.
  5. 30-50 yaş arası yaşlanmak bence harika bir şey. beyin gelişimin, olgunluğun ve ruhsal dünyan tamamlanıyor. yaş kemale eriyor ve bilgelik geliyor. 50 yaşından sonra sağlık sorunları başlayacağı için yaşlanmayı çok sevmiyorsun.

    yaşlanmak aynı zamanda bu dünyada ender adalet timsali şeylerden biridir. bir diğeri ise ölümdür.
  6. eskiden tazı gibi çıktığın mahalle yokuşundan kaçmak için yolu uzatmaya başlamaktır. fikri olgunlaşma açısından güzel fiziksel gücü kaybetme açısından kötü olandır.
    ozee
  7. yeni yeni keşfetmeye başladığım durum. kaşların fazla uzaması, kulakta kıl çıkması ilk belirtileri sanım.
  8. biyolojik olarak gelişimin durduğu ve çökmeye başladığı dönemdir.
    mental olarak gelişimin devam ettiği ve başınızı ağrıtmaya başladığı dönemdir.
    duygusal olarak gelişimin tamamlandığı ve bir kenara atılması gereken dönemdir.
  9. bir iki gundur kafamda; sanirim uzerine biraz daha dusundukten sonra es dosta, oldugumde mezartasima "1975 - x (35)" yazmalarini vasiyet edecegim.
  10. iyi ya da kötü andığım tüm yüzler kimsenin olmayan ve artık iyi ya da kötü olmayan tek bir yüze dönüşsün. yaşlandıkça böyle olacak diyorum kendime.
    umarım yaşlanmak dedikleri budur.