• izledim
    • izliyorum
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (9.25)
yeditepe istanbul
olcay (zuhal olcay) ve kızı duru (özgü namal) sürdürdükleri rahat ve güzel yaşamı olcay'ın eşi engin'in (ilhan şeşen) intihar etmesi sonucu kaybederler. artık zengin değillerdir. engin'in iflas ederek intihar etmesi sonucu evlerinide kaybederek yepyeni bir hayat için yepyeni bir mahalleye taşınmak zorunda kalırlar. artık hayatları hiç bir zaman eskisi gibi olmayacaktır.


  1. senaristligini ali ulvi hünkar ' in yaptigi trt 1'de yayinlanmis dizi . bu diziyi nasil anlatsam bilmiyorum? yeri cok ayridir. bir baska efsane dizi sasifelek cikmazi gibi bir mahalle dizisidir.
    oyunculuk konusunda yorum yapmak yersiz. listeye bakmak yeterli.

    zuhal olcay-olcay
    emre kınay-yusuf
    uğur polat -ali
    oktay kaynarca-ferhan
    meral okay-havva
    yeşim ceren bozoğlu-nilgün
    özgü namal -duru
    günay karacaoğlu-önem
    ruhi sarı-ömer
    ümit çırak-tevfik
    yasemin çonka-pembe

    ruhi sari, emre kinay ve ugur polat cok cok iyi oyuncular.

    turgut uyar'a da selam olsun.

    !---- spoiler ----!

    http://www.dailymotion.com/video/xfgb1i_yeditepe-istanbul-bolum-17-yusuf-olcay-a-siir-okur_shortfilms

    !---- spoiler ----!
  2. şimdiye kadar yapılmış en iyi yerli dizidir. trt'de ne zaman tekrarlarını görsem içimi bir sevinç kaplar, tekrar izlerim.

    !---- spoiler ----!

    + dünyanın en şık halteri!
    - hüznümün üzerine ağırlık koymam lazım, di mi ama? yani.. vakitsiz bir gözyaşı olmasın diye muhtelif duygularımıza kas yapıyoruz.
    + sen çok acayipsin ya.
    - ben şahin görünümlü serçe gibiyim. hani pejo motorlu vosvos gibi... içim dışıma uymuyor ama her yere beraber gidiyoruz. hatta seni bile aynı anda seviyoruz. kapanması gereken defterler kapanır duru, seni şuraya işlemiş olmamın tafrası yeter bana!

    !---- spoiler ----!
  3. !---- spoiler ----!

    ferhan: içerdeyken, herifin biri suçu aklına her geldiğinde hafif hafif çiziyordu kendini. "dava nedir?" diye sordum. meğer gönlünü almadan kaçırdığı kız, bir gün bile gülmemiş yüzüne. ee, yaşı başı da var. şu bizim kafası kırık doktor adama baktı baktı "eğer üzüleceğimiz şeyleri kendimiz seçebilseydik" dedi, her türlü acıyı koyardık da ortaya aşk acısını şöyle beride tutardık. çentik yarası doldu adamın eli yüzü.

    !---- spoiler ----!
  4. !---- spoiler ----!

    ferhan: garson, müşterinin siparişini uzatmış aşçıya. aşçı, kağıda şöyle bir bakıp elinin tersiyle itivermiş. "ben böyle bir yemeği yapamam" demiş.

    yusuf: aa, niye?

    ferhan: "bir ıstakozu canlı canlı kaynar suya atamam, hayat felsefeme aykırı" demiş aşçı.

    ömer: vay be...

    ferhan: vay, sen misin bunu diyen? ingiliz aşçıyı tazminatsız koymuşlar kapının önüne; "yeriz senin felsefeni" diye.

    tevfik: eee, sonra?

    ferhan: sonra, mahkemeye başvurmuş adam ve haklı bulunmuş.

    yusuf: haklı mı bulunmuş? neyle savunmuş kendini?

    ferhan: savunması tek cümle. "merhamete ihtiyacımız var hakim bey."

    !---- spoiler ----!
  5. !---- spoiler ----!

    duru'nun ömerdeki dövmeyi öğrenmesi üzerine;

    duru - peki bugün olsa yine göğsüne ismimi kazır mıydın?

    ömer - sorunun güzelliğine bak! herhalde yapmazdım duru
    neden bilmiyorum ama yapmazdım.
    sevgimizi göstermeyi bilmiyoruz biz. bu yüzden de yaralayıp duruyoruz kendimizi...


    !---- spoiler ----!
  6. !---- spoiler ----!

    ferhan: bazı şeyler öyle işlemiş ki içimize, kıramıyoruz. misal "kendimize ait bir dünyamız olsun" demek bile ayıp geliyor bize. sanki orada züppelik yapıcaz.

    !---- spoiler ----!
  7. !---- spoiler ----!

    "aşkın kar zarar defteri yok, alacağın varsa yüreğine yazacaksın"

    !---- spoiler ----!
  8. kırlardan gelecekler kırlardan
    kırlardan gelecekler
    ellerinde sünbülteber. turgut uyar...
    işte bu şiirin okunduğu bir zamanlar güzel olan trt nin güzel dizisi. benim için en güzel dizi.
  9. duru ve ömer bahçedeler ömer kendi yaptığı halteri boyamaktadır

    duru:dünyanın en şık halteri

    ömer:hüznümün üstüne ağırlık koymam lazım dimi ama yani vakitsiz bir gözyaşı olmasın diye muhtelif duygularımza kas yapıyoruz.

    duru:sen çok acayipsin ya

    ömer:ben doğan görünümlü şahin gibiyim yada peugeot motorlu vosvos gibi içim dışıma uymuyor ama heryere beraber gidiyoruz hatta seni bile aynı seviyoruz.

    duru bir şey söylemeden girmek ister;
    ömer:kapanması gereken defterler kapanır duru seni (göğsünü göstererek)şuraya yazmanın tafrası bana yeter
  10. allah kimseyi gördüğünden aşağı düşürmesin derler. yedi tepe istanbul bu söze uygun bir hikâyeyle başlar. olcay (zuhal olcay) kendilerine büyük bir borç bırakarak ölen kocasının ardından kızı duru'yla (özgü namal) kimsesiz ve parasız kalakalır. herkesin kendi çıkmazlarında saplanıp kaldığı bir mahallede yaşamaya başlarlar.

    başlarda çok konuşmasa da uğur polat'ın varlığı diziye derinlik katmaktadır. aman allahım bu nasıl etkileyici bir ses tonu. hani iki fransız birbirine küfretse bile şiir okuyor zannedilirmiş ya uğur polat o sesiyle küfretse bile hayranlıkla dinleyebilirim.

    mahalleye yerleşen anne kız piyano resitali verilen salonlar dışındaki hayatla tanışırlar. en sevdiğim karakter üniversitede okurken siyasî olaylar yüzünden hapse düşen ve hapisten sonra bir ruh gibi yaşayan, pek konuşmayan ali'dir(uğur polat). ali, olcay'ı gördüğünde "merak etmeyin, burada güvendesiniz." der. bu onun ne kadar zor zamanlar yaşadığını göstermektedir. zamanla şarkı bile söyler. söylediği şarkının ahmed arif'in "içerde" adlı şiirinin bestelemiş hali olması manidar. "dağlarına bahar gelmiş memleketimin/ haberin var mı taş duvar/ demir kapı kör pencere/yastığım, ranzam, zincirim/uğrunda ölümlere gidip geldiğim" diline dolanmıştır. o "içerde" kalmıştır.

    mahallenin romanını yazmak isteyen, "işi gücü aylaklık" olan yusuf(emre kınay) kendini o kadar güzel ifade eder ki. "otuz beş yaşındayım/ daha hiçbir şey yaşamadım ki ortasında olayım hayatın. ama kenarındayım o kesin." dediği an seyirci de yaşayıp yaşamadığını sorgular.

    berber(güven kıraç) mahallenin filozofu gibidir. onu bir başka seviyor insan. özellikle duru'ya âşık olan ömer'in ona aşkın tarifini sorduğu anda verdiği şu cevap çok sevimlidir: "aşk lunaparktaki tahta ata benzer. hani jetonla çalışır ya böyle atarsınız içine. bir ileri bir geri. sanki bir yere gidiyormuşsun gibi bir his içinde. bir coşku, ayakların yerden kesilir.halbuki bir yere gittiğin yok. tahta at çakılıdır oraya. jeton bitince rüya buraya kadar."

    meral okay'ın oynadığı havva ise mahallede herkese kucak açan, bilgece sözleriyle insanı etkileyen bir karakterdir. öyle ki izlerken gidip omzuna yaslanıp ağlayası gelir seyircinin. ali'nin hapiste yattığı zamanlarda yaşadığı acılar dışında yıllar önce her şeyi bırakıp giden kızına hasret çeker.

    ali kırk yaşındadir. yusuf'un kızkardeşi nilgün(yeşim ceren bozoğlu) yıllardır ona âşıktır ve hâlâ onunla evlenmeyi bekler. oysa ali'nin dış dünyayla bağlantısı yoktur. bir gün nilgün ona der ki: "seni bana bırakıyorlar ya böyle çocuklar gibi, çok seviniyorum. kimlere hayır dedim senin için. onlar çoluk çocuğa karıştı ben hâlâ çeyiz düzüyorum."

    "bir acı telaffuz edilemiyorsa bir eziyetmiş." der berber. sanki herkes adına konuşur. devamında söylediği "şu hayatın bize layık gördüğü yere bak. hak ettiğimiz yerde miyiz?" sözü dizideki herkesin ortak sesidir aslında. çünkü dizideki herkes hayatta bir noktaya takılıp kalmıştır ve bir şeylere ulaşmak arzusu taşır.

    yusuf, olcay'la tanıştığı akşam "sokağın hayatında alçakgönüllü bir parantez açılmış, kimin umurunda." der. yedi tepe istanbul da bir zamanlar düşlerimize açılmış bir parantezdi. güzeldi, iyiydi, kaliteliydi...