1. her dinlediğimde, her yorumumda bir daha gidiyorum yemen'e. arkamdan ağıtlar yakılıyor, ağlıyorlar. gidiyorum, gitmeye devam ediyorum. her yorumunda farklı yönden gidiyorum, aynı yere gidiyorum ama farklı oluyor. ağıt aynı oluyor yakan ayrı.
    daha da duygulanıyorum. ne de acı çektik diyorum. üzülüyorum ve o ağıtı daha çok yaşamaya başlıyorum. hızlanıyorum, kulağımda hep bir tını... kimisi ney ile kimisi gitarla kimisi bağlamayla kimisi de davulla çalıyor ama aynı yöne gidiyorum. yolum daha da parlıyor. dökülen gözyaşları yolumu aydınlatıyor, ışık fazla geliyor, her yerim acımaya başlıyor, içim yanmaya başlıyor. durmuyorum. yürüdükçe kuvvetleniyor o sesler, daha da fazla parlıyor yolum. eşlik ediyorum, üzüntüye, aşka, fedakarlığa ve de ağıta: "havada bulut yok bu ne dumandır"...
    hava kararıyor, devam ediyorum gidiyorum. daha çok parlıyor yolum, daha çok ağlıyoruz. o acı ses içime işlemeye başlıyor. kıvranıyorum... iyice aşık oluyorum o duyguya, beni kıvrandıran duyguya. esir alıyor beni, kurtulmak da istemiyorum. her şekline, her şeyine aşık oluyorum... ve yürümeye, uzaklaşmaya, tınıya eşlik etmeye en çok da tekrar tekrar aşık olmaya devam ediyorum...
    "şu yemen elleri ne de yamandır"