1. gilles deleuze'nin özellikle üzerinde durduğu bir terim. iki türlü yersizyurtsuz olmaktan bahsediyor. ilki bildiğimiz anlamda vatansız olmak. daha doğrusu vatanla olan doğuştan var olan bağın koparılıp ekonomik tabanda yeniden yapılandırılması. böylece köksüz bir biçimde bireylerin mevcut oturdukları evde bile evinde hissetmemesi, dışarıda sistem içinde alışveriş halinde iken evde hissetmesi.

    diğeri ise fikirsel anlamda yersizyurtsuzluk. burada ise düşünce temelini oluşturan unsurlardan kopuş. törenin uzağında evrensel ahlak yasaları ile sınırlanma durumu ele alınıyor. yani düşüncesi köksüz, kökensiz havada yüzer halde. en temel bilgilerinin bile temelinde ne olduğunun farkında olmadan, kültürel etkiler etrafını sarmışken bile globalist düşünmeye çabalayan bir yersizyurtsuzluk. nietzsche gibi söylersek kaosun kıyısında hatta içinde bir varoluş çabası, güvenli limanların terki.

    yersizyurtsuz düşünmek şöyle örneklenebilir; "dürüst, namuslu ve çalışkan biriyim" bütün ölçekler yer ve yurt ile ilgili iken düşüncenin kendisini evinde hissetmiyor oluşu yersizyurtsuzluktur. yani dürüstlük, namus ve ahlak coğrafidir. dolayısıyla müslümanım ya da türküm demek yerliyurtlu iken dürüstüm demek yersizyurtsuz ve iktidar biçimlerinden ırak oluyor. bunun ikilemi şu iktidar unsurları tarafından budanacak ağaç gibi görülmek mi, hayvan sürüleri gibi göçebe olmak mı?

    ilgi: (bkz: rizomatik birliktelik)
    abi
  2. maddi bir yer-yurt kavramına ihtiyaç duyulmayacak kavram. yuvasız hissetme durumu zannımca.