1. karanlik.
    adi karanlik.
    gozum goruyor yalanlari.
    siyahla kaplanmiyor toprak
    bakiyorum renklere
    hep bir isik var gecede
    aydinlik karanligin icinde
    kapatamiyor gece gunduzu
    karanlik
    adi karanlik
    ulasamiyorum sana bir turlu
    ne siyahta ne zifirde sen yoksun
    gizlenmiyor suratlar
    gece gizlemiyor renkleri
    gunduz gostermiyor gercekleri
    yerinde duruyor bastigim yer
    ben geciyorum buradan
    ha bu yer ha obur yer
    abi
  2. oynuyoruz işte bizde bir ucundan
    çocuklar gibi hayatı
    kah kavgayla, kah gülerek
    inişli çıkışlı bir aşkı
    oynuyoruz sokakta anne, heyecanla hayatı.

    oynuyoruz işte bizde bir cümbüşle
    ressam gibi
    ömrümüzde aç olduğumuz renkleri
    yakalarız diye ellerde tonu
    çiziyoruz tuvalde anne, renklerle hayatı.

    oynuyoruz işte bizde bir ritimle
    müzisyen gibi
    sevgi ve şefkat yüklü bir sesle
    kulağımızda gerçek bir tını
    çalıyoruz kucağında anne, notalarla hayatı.

    oynuyoruz işte bizde bir kalemle
    şair gibi
    limandan kalkan bir geminin yalnızlığını
    yaşamı, ölümü, zamanı
    yazıyoruz söylenmemiş aşkın sözlerini
    yazıyoruz sayfalarda anne, harflerle hayatı.
    hubot
  3. hic unutmam ilkokul 2inci siniftayim. sinifin en silik tipiyim. hic bir etkinlikte, grup calismasinda yer almamak icin kose bucak kaciyorum. bir gun ogretmen elime bir kagit parcasi tutusturdu. 23 nisan'da sen de bu siiri okuyacaksin mewrites dedi. ben nasil cikarim onlarca kisinin karsisinda da siir okurum. ya okuyamazsam, ya kekelersem de bana gulerlerse. siiri okuma pratigi yapmaktansa bu isten nasil yirtarimin hesabini yaptim gunlerce. o zamanlar kirmizi kalemlerimiz vardi. otu boku kirmizi yuvarlak icine almak ya da altini kirmizi kalemle cizmek cok eglenceli geliyordu. oysa benim icin en eglencelisi kelimeleri cevreleyen yuvarlagin da icini doldurabilmekti. boyle homojen olmaliydi dolgu. simdi paintte doldur diye bir sey var ya boya kutusu simgesi, onun manueli bu bahsettigim. neyse, ben onu bunu boyuyorum, altini ciziyorum derken benim siirin yazili oldugu kagida da sanatsal dokunuslarda bulunmusum. bir gun bir baktim ki kagit aynen kendi agirliginin on kati siviyi hapseden orkid gibi (hemi de daha da gercekci, mavi sivi da degil kirmizi kirmizi iyy). dogru duzgun okunmuyor cogu yeri. ezberlememistim de. ogretmene de tekrar soramiyorum. bizim zamanimizda dayak vardi simdiki cocuklara nerdee...

    okuyabildigim kadariyla tekrardan temize cektim. okuyamadigim yerleri de kafamda kaldigi kadariyla sagir duymaz uydurur misali uydurdum. siir daha anlamli geldi benim modifikasyonumdan sonra ama yine de keske tanri gokten bir koyun indirse de benim yerime o koyun okusa siiri 23 nisanda. oylesine istemiyorum bu aktiviteyi.
    derken bir gun kalasi ogretmen geldi, toren programi diye birseyler anlatti. dedim ogretmen, kafan mi iyi? program dedigin televizyonda olur. meger once kim konusacak kim hangi siiri soyleyecek hangi piyes oynanacak falan bu siraya dizme isine de program diyorlarmis, o zaman ogrenmistim.
    bi baktim ki yapilan programda benim siir okuma olayini es gecmis ogretmen. siir okumayacaktim. oleeyy!! diyecekmis gibi hissetmem lazimdi ama boyle got gibi kalakaldim afedersin. ayni, reddettigi oglanin baskasiyla evlendigini duyan kezban gibi. icime oturdu.
    neyse ki toren sonunda kuruyemis ve meyve suyu dagittilardi da onun sevinciyle bu olayin etkisini hemen atlatabilmistim.
    yine de tam atlatamamisim galiba halen hatirladigima gore.

    hatta belki de bu yuzdendir; siiri hic sevmedim. halen de sevmem. sevecegimi veya sevmek zorunda kalacagimi da sanmiyorum. ne zaman bir ortamda siir okunmaya baslansa, istedigi kadar vatan millet sakarya desin, istedigi kadar askin olumsuzlugu; insanin yuceligi falan fisman, hic o moda giremiyorum nedense. hatta sarkilarda da var ya boyle, sarkinin yarisinda duygusal bi siir koyarlar. ne zaman ki boyle duyguyu almaya calisiyorum, moda girmeye basliyorum, tam boyle yelkenleri indirecek gibi oluyorum, bir gulme geliyor.

    hayatimda yazdigim topu topu 1 siir var o yuzden. anneme yazmistim. yukarida bahsettigim 23 nisan uyarlamasini da sayarsak ikisi toplamda 1.24 falan eder. anneme yazdim dediysem kendi icimden gelerek degil o da. ilkokul 5inci sinifta bu sefer, anneler gunu icin siir yarismasi yapilacakti okulda. dereceden umudu yoktu hocanin da (artik 5inci siniftik; hafiften hoca demeye baslamistik) hic degil degerlendirmeye alinan 20-25 siir arasina girebilirsen o zaman dusuk olan derslerden birini 5 yapacakti. benim sosyal bilgiler 2 dusuyordu, 3 yapsa kafi 5e gerek yok. ustunu arkadaslara dagitsa da olur. tesekkur alamiyorum yoksa bir ders 2 oldugu zaman.
    artik nasil biriktirdiysem, bi siir yazmisim tam 7 kita. simdi zar zor hatirliyorum. bir kitasi soyle birseydi:

    !---- spoiler ----!

    aglayinca her zaman,
    annem beni kucaklar.
    annem yoksa yanimda,
    olmaz park, salincaklar.

    !---- spoiler ----!

    neyse hoca bunu begendi, once bi sinifta okuttu. sonra da degerlendirme kuruluna iletti siniftaku diger cocuklarin sacmaliklariyla beraber. bir sure sonra anneler gununde ogle arasinda aciklamislar dereceye giren siirleri. ilk uce giren sairler bir de butun okulun onunde okumus siirlerini. ve mudur ayrica hediye vermis ilk uce. benim siirim birinci olmus, yani ben. peki ben nerdeyim tum bunlar olurken? ogle yemegi icin gittigim evden bir cizgi film vardi ciayco muydu ne. ona kaptirmisim kendimi. ne gidip bekleyecem ogle sicaginda sirada. ogle ictimasi yapilip siniflara dagilana kadar millet, ben hoca derse girmeden yetisecek sekilde ayarliyordum evden cikis saatimi. sinifa girdim ki butun gozler bende. ilgi odagi oldum bir anda. daha ne oldugunu anlayip yerime oturmadan hoca girdi arkamdan. bir de hoca sordu tabi nerede oldugumu. o an aklimin yettigi bir yalan uydurup gec kaldigim icin ozur diledim. hoca bi paket uzatti boyle ince bir kitap boyutlarinda. icinden da ince bi kitap cikti. dedi sen siir yarismasinda birinci olmussan. ha bu da hediyendir. keske zamaninda sirada olsaydin da herkes seni alkislarken o gururu bizzat yasasaydin dedi. tam boyle demedi de bana gelene kadar kelimeler kendilerine ceki duzen verdiler. sonrasinda mudure de bi kac kere ismini anons ettirip mal gibi beklettin falan mealinde bir seyler soylemeye devam etti ama ben hocanin dediklerini takip edemediydim, uyduruk bir cizgi filme kapilip hayatimda belki de bir daha yasamayacagim bir basarima kendi gozlerimle taniklik edemedigim icin icim burkuldugundan. yok lan ne taniklik edecem. milletin karsisina cikmak kolay mi saniyonuz o yaslarda. bi keresinde istiklal marsi oncesi hazirol dendiginde az bi sallandim da, hoca sshtt kizil kafa, otobus mu bekliyon diye beni isaret ettiginde siradaki uc yuz kisinin hepsi bi anda bana donup bakinca altima edeyazdim. ne bicim navigasyonlari varsa direk gorduler beni. bi kac tane kizil vardi gerci okulda belki ondanmistir. hem haziroldasiniz ibneler ne hareket ediyorsunuz, donup bakiniyonuz degil mi ya.

    uzun lafin kisasi, anneme yazdigim o siir hayatimin ilk ve tek siiri oldu. hem boyle birincilik fln alinca seviye de bayagi bi yukselmisti. bazi arkadaslar, hatta sinif ogretmenim bile siire devam etmemi, baska siir yarismalarina falan da katilmami tavsiye ettiler. o derece yani. ama ben onlari dinlemedim; zirvedeyken biraktim bu isi.
  4. yüzünde bir çizgi, saçında bir ak
    görünce: ' en sonra hazan! ' dedin mi?
    elini alnına koyup dalarak;
    ' bahara döneyim, bir an! ' dedin mi?

    geçiyor geceler, günler bir örnek
    bir koku veriyor işte her çiçek,
    bilmiyor seslerle renkler değişmek
    ' boş yere dönüyor cihan! ' dedin mi?

    ne kurban kes artık ne de mum ada,
    yetmiyor bir ömür bin bir umuda!
    bir tatlı gün geçti hayatında da!
    ' devam et ey güzel zaman! ' dedin mi?
    hubot
  5. buradan bir insan geçti
    şimdi bastığım yerde durdu
    koyu bir gölgesi vardı
    beyaz gülüşleri
    tuzlu gözyaşları vardı
    geçti bir insan buradan
    öldü gitti
    gölgesi kalmadı, gülüşü soldu
    gözyaşı kurudu
    toprak oldu bir insan
    bir daha buradan geçmedi.
    abi
  6. yirmi birinci yılımdan bir sabahtı işte,
    diğerlerinden pek farksızdı.
    pencerenin önündeki kuş,
    hayallerimdeki sen,
    ve şehrin çıplaklığını örten sis.
    günaydınların da tadı kalmadı artık.
    eskiden sade içilen bir sigaraydı günaydın,
    derinden ama masum bir öpücüktü,
    belkide içilen kahvenin kokusuydu.
    fakat uzaktan uzağa kuru bir günaydın değildi.
    dedim ya pek farksızdı bu sabahta.
    günaydın...
  7. devrim diyorum ben

    devrim diyorum kötü ruhlu kadın;
    bir aşk gibi tutkulu
    bir çocuk gibi neşeli
    sevişirken inlemelerde ruh bulacak bir devrim
    ansızın gece uykumu kaçıracak
    soğuk sabahlarda, anarşist orgazmlara uğratacak bir devrim
    ölümün kol gezdiği sokaklarda
    vurulmak pahasına aranan bir devrim
    belki imkansıza yakın
    belki hiçlikle iç içe
    olsun ama yalnız ruhlu kadın
    devrim istiyorum ben, devrim..

    bi sarışını tavlamak için yaklaşık 2 dkda yazdığım hiçmi hiç karakterime uymayan duygular barındıran bir şiir. ha ne oldu kadını tavladık belki ama şiirin özünde fikir-zikir mantığına hakaret ettik. neyse edebiyat affeylesin.
  8. sil gözlerinden yaşları, bahar çabuk kaçar
    arama kalpte vefa, yalnız sende yaşar
    uzat ellerini ufka, gidenlerden kim var
    kim anlar derdinden, ateş düştüğü yeri yakar.

    gözlerin çakmak çakmak, dudakların kuru pınar
    ahla dertle de dolular dertli olanlar ağlar
    kaderde her şey var gülen de gülmeyen de ağlar
    kim anlar derdinden, ateş düştüğü yeri yakar

    bir gün görürsün hayatın hayal olmuş akar
    güneş ufkunda yine taze yine öyle açar
    hayat böyledir dostum hep günleri böyle doğar
    kim anlar derdinden, ateş düştüğü yeri yakar.
    hubot
  9. senden sonra
    ölümden önce
    arafta gibiyim
    iki arada bi derede.
    mnb
  10. ben sana şiir yazsam şimdi
    kafiyeler düğümlenir boğazıma
    güneşler söner
    yıldızlar kayar
    ben sana şiir yazsam
    ıslanır gökyüzü gözyaşlarımla
    atmosfer ahengini bozar
    ben sana şiir yazsam
    göçmen kuşlar yolunu kaybeder
    gün doğmayı unutur
    martılar sebepsiz ağlar
    ben sana şiir yazsam
    bir mahur beste çalar
    sadri abi müjgana ağlar
    ben sana şiir yazsam
    boğazım kurur
    dilim susar
    içim yanar
    ben sana şiir yazamam ki
    ben kahve severim
    şairler hep çay
    yalan