1. şahısların bir takvim yılında elde ettikleri kar üzerinde devlete ödedikleri vergi. her yılın mart döneminde hazırlanır ve son beyan tarihi olan 25 mart' a kadar elektronik ortamda bildirimi yapılır. iki eşit taksit şeklinde ödeme gerçekleşir. ilk taksidi mart ayının sonu diğeri ise temmuz ayının sonunda olmak üzere.

    ticari kazançlar
    zirai kazançlar
    serbest meslek kazançları
    ücretler
    gayri menkul ve sermaye iratları
    menkul sermaye iratları
    diğer kazanç ve iratlar

    şeklinde 7 ayrı konusu vardır.
  2. yıllık gelir vergisi ülkemizde artan oranlı tarife ile uygulanır. yani net kazancınız arttıkça ödeyeceğiniz vergi miktarı da artmaktadır. yıllık 12.600 tl kazanca kadar devlet sizden bu tutarın %15'inin alırken bu oran kazanca göre %20, %27 ve %35 olur. her ne kadar adaletli ve olması gerektiği gibi görünse de çok temel bir sıkıntı söz konusudur vergi adaleti konusunda.

    bir üstteki entryde belirtilen kazançların bir kısmın kazanç, gelirden gider düşülerek bulunurken, beyaz yaka, mavi yaka, plaza bebesi yani ücretli kısımdan giderinin düşülmesi söz konusu değildir.

    örneğin bir kuyumcu/cep telefoncu/fabrikatör gelirinden, kirasını, cep telefonu faturasını, yediği yemeği, gezdiği arabanın benzini düşebilir ve haliyle vergi vermez ya da çok cüzzi bir vergi verir ama ücretli çalışan birinin herhangi bir giderini vergiden indirmesi söz konusu değildir ve vergisi daha maaşını almadan kesilir, iş veren tarafından devlete ödenir.
    reax
  3. bir üst yorumda dilimlerden bahsedilmiş. burada benim de edeceğim iki kelam var. gerek maaşlardan direk alınan gelir vergisi (stopaj: kaynaktan kesilen vergi, muhtasar beyannamede beyan edilen) gerek gerçek kişilerin bir takvim yılında elde ettikleri kazançları açısından konuyu değerlendireceğim.

    öncelikle ücretleri ele alalım.

    bir işçinin gerçek maaşı "brüt ücreti"dir. bu ücret, onun göreceği iş için namı hesabına tahakkuk eden kazancıdır. fakat bu kazanç daha işçinin eline geçmeden devlet, üzerinden gelir vergisi kesintisi yapar. buna stopaj denir. yani kaynaktan kesilen vergidir ve gelir daha sahibinin eline geçmeden kesilmiştir. bu kesintiyi de devlet adına işveren yapar. yani işveren size farzı misal yapacağınız iş karşılığında 2000 tl verecek olsun. bu tutar sizin brüt ücretinizdir. devlet bunun üzerinden %15 gelir vergisi kesintisi yapar. yani hakkınız olan 2000 tl daha sizin elinize geçmeden 300 tl'sini devlet vergi olarak keser. bu kesintiyi de işveren devlet adına yapar ve muhtasar beyannamesinde beyan ederek devlete öder (burada işverenin bir vergi ödemesi söz konusu değildir. işveren burada aracıdır, mükellef değildir. vergi kesilmeseydi işçisine 2000 tl verecekken şimdi 300 tl'sini devlete verip 1700 tl'sini işçisine vermektedir. bunu mükelleflerime bir türlü anlatamıyorum andavalların kafası basmıyor).

    şimdi buraya kadar normal gibi gözükse de devlet burada diyor ki "sen, 2000 lira maaş alıyorsun ama bir sene boyunca bu maaşların üst üste birikiyor. dolayısıyla ben senden daha fazla vergi alacağım!"

    404 not found

    be mübarek adam iyi güzel de sanki 2000 lira bana her ay ekstra olarak geliyor da bir kenarda üst üste birikiyormuş gibi konuşuyorsun. benim her ay harcamalarım var, giderlerim var onlar ne olacak? 2000 lira alıyorum belki ama bir sonraki ay elimde ne kadar para kalıyor? çoğu zaman kredi kartı vs. den bir sonraki aya da borçlu giriyorum.

    yani ücretlerden kesilen gelir vergisinde esasında iki ayrı adaletsizlik var:

    1 - aldığım maaşın her ay sanki hiç harcanmayarak bir kenarda istiflendiği anlayışı (ki kümülatif bu demek),
    2 - ücretlerden kesilen gelir vergisinde sadece gelirin dikkate alınması, giderlerin dikkate alınmaması. --> bu da vergi tekniği açısından sakat. çünkü vergi, gelir üzerinden değil matrah üzerinden hesaplanır. matrah da sizin gelirinizden giderlerinizi düştüğünüzde ortaya çıkan pozitif farktır.

    burada iki çözüm önerim var:

    birincisi her kişi maaşına istinaden aylık beyanname versin. beyannamesi de çok basit olsun. kişinin namı hesabına belgelendirebildiği tüm giderleri (türü hiç önemli değil) aylık maaşından düşsün ve matrah çıkarsa matrah vergilendirilsin. eğer böyle yapılırsa kümüle gelir vergisi uygulanabilir ve mantıki dayanağı da olur. yani benim misal ocak ayında maaşım şu kadar, giderim şu kadar, matrahım da şu. bu ay kesilen vergim şu kadar. artan param da bu kadar. artan para ne oldu? bir sonraki aya devroldu. bu şekilde sonraki aylara devrolunan tutarlar ile kümülatif matrah aşılabiliyorsa vergi dilimi de artsın ve daha çok vergi kesilsin. aşılabiliyorsa dedim çünkü sizin giderleriniz standart olmak zorunda değil. ilk iki ay paranız artar üçüncü ay borçlu da çıkabilirsiniz. bu yöntem aslında olabilecek en adaletli metottur ve vatandaşın da bifiil "ben şu kadar vergi ödedim" diyebilmesinin ve hesap sorabilmesinin teminatıdır. ancak ülkemizde bunun uygulanma şansı yoktur. hem teknik olarak yoktur hem de bizim vatandaşımız bunun pokunu çıkartır. olur olmadık beyanlarda bulunur.

    o zaman el mecbur ikinci yol uygulanacak. o da kümülatif gelir vergisi matrahı saçmalığından vazgeçilecek ve ücretlerden kesilen gelir vergisi oranı tek bir orana sabitlenecek.

    gelelim ücret haricindeki yıllık gelir vergisine.

    hep şunu diyoruz değil mi, “çok kazanan çok, az kazanan az vergi ödesin!” peki, tamam! yine gelir vergisi oranının standart olduğunu düşünelim misal %15 olsun. sizin bir yılda elde ettiğiniz gelirlere – ki bu gelirler kira olur, menkul sermaye iradı olur, ticari kazanç olur, serbest meslek kazancı olur yani 7 gelir unsurundan herhangi biri yahut birkaçı olabilir – ait matrahınız 100 lira olsun. bu durumda siz ne kadar gelir vergisi ödersiniz? 15 lira. ben de daha çok kazanmış olayım ve matrahım 100 bin lira olsun. bu durumda ben ne kadar gelir vergisi öderim? 15 bin lira. yani çok kazanan çok ödedi mi? ödedi!

    ama devletimiz çok kazanan çok ödesin demiyor. çok kazananı zikin diyor! çok kazanan bana da vergi adı altına avanta versin diyor!

    hâlihazırdaki gelir vergisi tarifesine göre 100 bin lira matrahınız varsa 26.750 lira vergi ödersiniz.
    (hesaplanışını izah edeyim: 100 bin lira matrah %35 vergi dilimine girer. dilime göre 100 bin liranın 69 bin lirası için 15.900 tl ödenir. aradaki farkın 100.000 – 69.000 = 31.000 ‘in %35’i alınır = 10.850 lira. 15.900 + 10.850 = 26.750 lira gelir vergisi.)  2016 tarifesi esas alınmıştır.
    bu, vergi filan değildir, bu soygundur!

    bunun adı çok kazanandan çok almak değildir, çok kazananın ırzına geçmektir, iliğini kemiğini gasp etmektir!

    özellikle vergi rekortmeni gerçek kişilere sesleniyorum. milyonlarca lira tahakkuk eden vergi ile bu listelere giriyorsunuz. hiç mi zorunuza gitmiyor “aga bu nedir?” demiyorsunuz? yine rekortmen olun, daha çok kazanın, oran sabit oldukça zaten çok kazanan çok vergi verecek. ama bunun adı çok kazananın çok vergi vermesi değil!

    hep söylediğim bir şey vardır bu ülkede gelir vergisindeki adaletsizliği yahut harcama üzerinden alınan soygun vergilerinin (ötv gibi) önüne ancak bu ülkenin zenginleri geçebilir. zenginler karşı çıkıp isyan etmezlerse hiçbir şey olmaz! fakirin zaten parası yok. ama zengin de lütfen enayi olmasın! ha bir adamın cebindeki 10 liranın 1 lirasını haksız yere almışsınız ha 1 milyon lirasından 10 bin lira almışsınız. sizden gasp edilen tutarın sizin servetiniz içinde kapladığı alanın çok küçük olması sizden para gasp edildiği gerçeğini değiştirmez.

    vergi vermek çok önemlidir. vergi kutsaldır. ama “vergi” kutsaldır. herkes vergi vermeli, vermeyi istemeli, bu konuda teşvik etmeli ve verdiği verginin nereye harcandığının hesabını da bizatihi sormalıdır. ama vergi adı altında zikilmeye karşı çıkmak da her vatandaşın özellikle bu ülkenin zenginlerinin asli görevi olmalıdır.
  4. memursanız kafadan mayışı almadan kesiyorlar, mutlaka her yıl sonunda manyağın biri abi benim mayış eksik yatmış nedendir acaba diye gezer, genelde namazı niyazı bütün adamlarda bunu gözlemledim.