1. hayatın son bulması durumu. pratik olarak doğmamış olmakla aynı durum.
  2. kozmoz'da her şey doğar, büyür, gelişir ve ölür. bu sadece insanlara has bir durum değildir.tüm cosmos enerjisini bir saatin zembereği gibi kurulu bir düzenden alır,uzun süre önce kurulan bu düzenek (bkz: big bang) dinamiklerini madde, enerji ve atom dönüşümleri ile sağlar.

    dönüşüm zinciri kırılırsa sistem çöker.problem ölümsüzlüğü aramamız ve ölümsüzlükten ne anladığımız ile başlıyor zaten, insanlar sonsuza kadar yaşar ise ne olacak? nüfusu ve kaynakları kim kontrol edecek? yeni düzende doğum olacak mı? popülasyon ne kadar olacak, kim karar verecek? kozmoz saatine göre evrim ağacının çok başındayız, bir gün insanoğlu ölümsüzlüğe ulaşacak ve bu ölümsüzlük genel kanının aksine bedenin ölümsüzlüğü değil, bilincin ölümsüzlüğü olacak.gelişim tamamlandığında bilinç güçsüz insan bedeninin gereksizliğini kavrayarak çoktan enerji formuna dönüşmüş olacak ki aslen bu bile sonsuza dek sürmeyecek.

    her zaman söylerim bilim dediğimiz macera sadece gözlem ve algı yeteneğimiz ile ulaştığımız son nokta olarak tanımlanabilir,gerçekler bildiğimizden algıladığımızdan farklı.şu an o kadar aciz bir beyin ve bilgi ile doğru soruları bile soramıyoruz.ölümsüzlük dediğimizde aklımıza gündüzleri tabut'da uyuyup kan içen vampirler geliyor,gerçi onları da haç, sarımsak ve gümüş üçlüsü öldürüyor ama konumuz bu değil. bana göre ölümsüzlüğün tanımı biraz farklı,bir yıldız düşünün 13,7 milyar yıl önce doğmuş ve tek bir damla enerjisinin bize ulaşması 6000 bin ışık yılı sürüyor.birisi ölümsüzlük mü dedi?

    ikincil bir görüşe göre zaten ölümsüz bir yaşam sürüyoruz.madde başlangıç'dan beri mevcut,geç bütün kozmuzu gel samanyolu galaksisine 13,2 milyar yıldır seni oluşturan atomlar 100.000 ışık yılı çap içinde zaten hep vardılar.anlamadıysan ölçeği küçültelim,dünyada insanlık tarihi boyunca inşaa edilen tüm yapı insanlardan milyonlarca yıl önce zaten dünyada vardılar,biz sadece formlarını değiştirdik.toparlayacak olursak ölümsüzlüğe giden yolda anlamamız gereken ilk şey ölümsüz olması gereken bedenlerimiz değil bilinçlerimiz.bilinçlerimizi enerjiye dönüştürdüğümüz gün ölümsüz olacağız.
  3. evrende canlı olmadığından dolayı gerçekleşemeyen durum. insanların bu durumu doğmamış olmaya benzetmelerinin nedeni, bilinç sahibi olmayı canlı olmak sanmalarıdır.
  4. insanlar uykudadır ölünce uyanırlar
  5. ölümün olduğu yerde ben yokum , benim olduğum yerde ölüm yok. nietzsche
  6. bir cem karaca şarkısıdır.
    https://www.youtube.com/watch?v=y_b886bydzy
    ayrıca girilen entry ise son zamanlarda içinde bulunduğu durumu çok iyi özetler.her ne kadar ölümle yüzleşebilsede düşünmeden edemiyor insan.asıl olay ölmek değil senden önce kaybettiğin insanların acısıyla yüzleşebilmekmiş onu anladım.

    edit:silinmeseydi entry içeriğini görebilirdiniz tabi.
  7. ölüm de tıpkı yaşam, canlılık gibi en ilgi çekici ve muamma fenomenlerden biri. hala yaşam dediğimiz şeyin ne olduğunu, nasıl ortaya çıktığını bilmiyoruz. sadece birkaç akla yatkın hipotezlerle yetinmek zorundayız şimdilik. ama bu canlılık yada yaşam dediğimiz olgunun, tüm formlarda, en ilkel tek hücreli olanından en kompleks türüne kadar nasıl bir süreçten geçtiğini biliyoruz. işte ölüm dediğimiz de bu sürecin son halkası.

    homo sapiens dediğimiz şimdiki insan türüne gelene kadar evrimsel olarak çok zorlu koşullardan geçtik. ilk önce ağaçlardan inip düzlüklerde yaşamaya zorlandık. koşullar, bizi hiç bilmediğimiz, daha önce türümümüzün ayak basmadigi yerlere gitmeye zorladı. bu bilinmez diyarlarda hayatta kalabilmemizin tek yolu bir silaha sahip olmaktan geçiyordu ki bu silahla avlanacak ve av olmayacaktık. işte o akıl, bilinç, bilişsel beceri adına her ne derseniz, sahip olduğumuz yegane silahımızdı. o geliştikçe etrafımıza ve daha çok da kendimize olan farkındalığımız buna paralel olarak arttı. artık öyle bi noktaya geldi ki bazı şeyleri anlamlandırmaya çalıştık.

    türlerin serüveni belgeselini izlediyseniz eğer bir yolculuk sırasında dereden geçmesi gereken ufak bir kabile vardır. ve bu kabilenin dişi üyelerinden biri hamile olduğu için karşıya geçmeyi başaramaz, akıntıya kapılarak bogulur. işte o anda bu dişinin erkek partneri derenin karşısında çaresizlik içinde tüm bunlara şahit olur. o artık yoktur. onu bir daha hiç görmeyecek, sesini duymayacaktır. onca zaman birlikte olduğu kişi gözlerinin önünde yok olmuştur. şimdi o ilkel beyin bunu nasıl yorumlamalı? tüm bunların bir anlamı olmalıdır. tıpkı yaşam gibi ölümün de bir anlamı olmalıdır.

    işte bu anlam arayışı içinde yardımınıza kimi yerde dinler koşmuştur. bize canlılığın kaynağının ruh olduğunu ve bunun da ölümsüz olduğunu söylemişlerdir. tamam beden ölebilir ama ruh ölümsüzdür, ebediyen var olacaktır. böylelikle ölümün de üstesinden gelmiş ve ölümsüzlüğü vaadederek, aynı zamanda varolusumuza da bir anlam katmaya çalışmıştır.

    şuan her ne kadar çok gelişmiş, çok kompleks birer canlı türü olduğumuzu idda etsek de, bazı kavramlar karşısında, tıpkı o ilkel atamızın o sahne karşısındaki çaresizliği ve şaşkınlığı içindeyiz. işte ölüm de bu kavramların en başında geliyor. ölümü anlamada ondan daha ileride değiliz. yaşamı anlamada da ondan daha ileride değiliz. ölüm karşısındaki tepkilerimiz bile hala aynı. kim bilir belki o kadar da çok gelişmiş canlılar değilizdir. ama daha alacak çok yolumuz var bu kesin.
  8. her nefis ölümü tadacaktır. ölümü tatmak. demekki o kadar kötü bişey değil.
  9. beyinde sinirler arasında gerçekleşen fiziksel ve kimyasal süreçlerin durması olayı. en azından beyni olan canlılar için. üstüne güzelleme ve taşlama yapılacak kadar önemli bir olay değildir.
    zgrkk
  10. geriye üç beş fotoğraf, bir hafıza yüküyle anı, birkaç kitap bırakan.
    bazen gülümseme, bazen birkaç damla göz yaşı olan.. en çoksa hüzün.